Esas No: 2011/6188
Karar No: 2011/11188
Karar Tarihi: 01.11.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6188 Esas 2011/11188 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/10/2010
NUMARASI : 2008/42-2010/654
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kısıtlı F."nin maliki olduğu 15 parsel sayılı taşınmazın ehliyetsizliğinden yararlanarak davalı G. tarafından alınan vekaletname ile danışıklı olarak diğer davalı S."a satış suretiyle devredildiğini ileri sürerek, tapu iptali, tescil veya tazminat isteklerinde bulunmuştur.
Davalı S., ididaların yersiz olduğunu, vekile bedelini ödeyerek taşınmazı satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Davalı G., yanıt vermemiştir.
Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporu ile temlik tarihinde F."nin hukuki ehliyete haiz olduğunun belirlendiği, davalı S. el ve işbirliği içinde olduğunun kanıtlanamadığı, davalı G."in sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçeleriyle davalı S.yönünden davanın reddine, davalı G. yönünden tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.11.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ...ile temyiz edilen davalı S. Ç.vekili Avukat .... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı asil gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil veya tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, vekâletnamenin düzenlendiği tarih itibariyle davacının hukuki ehliyete haiz olduğu gerekçesiyle iptal tescil isteğinin reddine tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, kısıtlı F.adına kayıtlı bulunan 15 parsel sayılı taşınmazın, davalı G. tarafından 20.6.2005 tarihinde alınan vekaletname kullanılarak 23.6.2005 tarihli akitle diğer davalı S.’a satış suretiyle temlik edildiği, davacı vasisinin F.’nin gerek vekaletin düzenlendiği, gerekse satış işleminin yapıldığı tarih itibariyle hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince; Adana 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/234 E. 491 K. Sayılı dosyasında davacı F. için Adli Tıp Kurumundan yukarıdaki ilkeler uyarınca rapor alınmış, 4. İhtisas Kurulu 26.7.2006 günlü raporunda Feride’nin vekâletname verdiği tarih olan 20.6.2005 günü itibariyle hukuki ehliyete haiz olduğunu bildirilmiş, mahkemece de anılan rapora itibar edilerek sonuca gidilmiştir.
Oysa eldeki davanın yargılama aşamasında, Dr. E.T. Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nden alınan heyet raporunda F.’nin şizofren hastası olduğu ve vekaletnamenin düzenlendiği 20.6.2005 tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığı bildirilmiştir.
Bu durumda, çelişkili raporlardan birisine itibar edilmesi diğer taraf bakımından tatmin edici olmadığı gibi, halkın adalete olan güveninin sarsılması yanında kamu vicdanının yaralanacağı da açıktır.
Hal böyle olunca, 20.6.2005 ve akdin yapıldığı 23.6.2005 tarihleri itibari ile davacının hukuki ehliyete haiz olup olmadığı yolunda 2659 sayılı Yasanın 15.maddesi uyarınca raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek biçimde Adli Tıp Genel Kurulundan yeniden rapor alınması, hukuki ehliyete haiz olduğunun belirlenmesi halinde iptal tescil isteminin reddedilmesi, aksi halde ilk el durumunda olan davalı S.’ın Türk Medeni Kanununun 1023. Maddesinden yararlanamayacağı gözetilerek iptal tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, çelişkili raporlardan birisine itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacı vasisinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 01.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.