Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6616 Esas 2011/11173 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/6616
Karar No: 2011/11173

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6616 Esas 2011/11173 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/6616 E.  ,  2011/11173 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : GAZİOSMANPAŞA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 16/09/2010
    NUMARASI : 2009/267-2010/516

    Taraflar arasında görülen davada; 
    Davacı, davalı A.’dan aldığı borcun teminatı olarak verdiği vekaletname kullanılarak kayden maliki olduğu 2214 parsel sayılı taşınmazın vekilin eşi davalı A.’e, ondan da diğer davalı F.’a satış suretiyle temlik edildiğini, satışların muvazaalı olduğunu, borcunu ödediği halde taşınmazın iade edilmediğini ileri sürerek vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı taktirde taşınmaz bedeli olarak 20.000,00.-TL nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar, yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir.
    Dahili davalı, miras bırakan F. dava konusu taşınmazı bedeli karşılığı satın aldığından, davanın reddini savunmuştur.
     Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; "eksik araştırma ile karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.    
    Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.11.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat . . geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı vekili Avukat ile davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkin olup, mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 22.07.1999 tarihli vekaletname ile davalı A.’ı vekil kıldığı, anılan vekaletname kullanılarak davacıya ait çekişme konusu 2214 parsel sayılı taşınmazın 23.07.1999 tarihli akitle davalı A.’e, ondan da, 13.01.2000 tarihli akitle davalı F.’a satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.   
    Gerçekten de, mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme neticesinde vekil aracılığıyla ilk el durumundaki vekilin eşi davalı A.’e yapılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği sabittir.
    Hemen belirtilmelidir ki, ikinci el konumunda bulunan davalı F.’ın tapu sicillerinin tutulması ilkelerinden olan sicilin güvenilirliği ve aleniliğinden istifade ederek hak elde eden iyi niyetli müktesib olması durumunda iktisabının korunacağı Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi gereğidir.
    Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan  bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin  1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
    Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti  büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya  kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve   yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil  itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme  Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
    Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazı devralan ilk el durumunda bulunan davalı A.’ün vekil A.’ın eşi olduğu, davalı A.’e yapılan temlikin davacıyı zararlandırma amacıyla gerçekleştirildiği, son kayıt maliki F.’ın ise ara malik A.’ün kayın biraderi olan davalı S.(K.) ile birlikte yaşayan kişi olduğu, taşınmazın satış bedeli ile gerçek bedeli arasında aşırı fark bulunduğu, neticeten gerek vekil, gerekse ara malik ile el ve iş birliği içinde olduğu hususları yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde son kayıt maliki F.’ın Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yaralanamayacağı kabul edilmelidir.
    Ne varki, daire bozma kararından önce mahkemece, davanın kabul edilerek iptal ve tescile karar verildiği, kararın yanlışlıkla kesinleştirilerek infaz edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın davacı adına 09.10.2002 tarihinde tescil edildiği ve sicil kaydının silinmediği dosya kapsamı ile sabittir.O halde, taşınmazın sicil kaydı davacı üzerinde bulunduğuna ve son kayıt maliki F.’ın edinmesinde iyiniyetli olmadığı saptandığına ve iptali gerekli bir kaydın olmadığı gözetilerek mülkiyetin davacıya ait olduğunun tespitiyle yetinilmek suretiyle iptal ve tescil isteği bakımından davanın konusuz kaldığı yönünde karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
      Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 01.11.2011  tarihinde oybirliğiyle karar  verildi. 

     

     

    Hemen Ara