Taraflar arasındaki davadan dolayı Silivri 2. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 07.02.2008 gün ve 2006/407 esas 2008/35 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 09.03.2011 gün ve 1432-2649 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı Hazine vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: Dava; 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair kurulan hükmün temyizi üzerine; Dairece, “14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri ile 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa hükümlerinin değerlendirilmesi” gerekçesiyle kararın bozulduğu görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde bu yasanın değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.07.2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca değerlendirme yapılması yönündeki Daire bozma kararı, verildiği tarih itibarıyla doğru ise de, ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de, 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. O halde, Dairenin davanın 5841 Sayılı Yasa hükümlerinin değerlendirilmesine ilişkin bozma kararının Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra yasal dayanağı ortadan kalkmıştır. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca, işin esası bakımından inceleme yapıldığında, dosya içeriği ve toplanan delillere göre; kayden davalıya ait çekişme konusu taşınmazın bir bölümünün 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre tanımı aynı yasanın 4.maddesinde yapılan kıyıda kaldığı saptanmak suretiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ancak, temyiz aşamasında 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesiyle 3402 Sayılı Yasanın 36/A maddesinde;”... Avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilemeyeceği 17.maddesiyle de davalı tarafın sorumlu tutulmaması süreci uzatılarak infaz edilmemiş karar için de geçerli olduğu” hükmü öngörülmüştür.
O halde, anılan yasal düzenleme gözetilerek, davalı tarafın kararı temyiz etmemesine ve karar düzeltme talebinde bulunmamasına karşın usulü kazanılmış hak olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durularak gerekçelendirilmesi neticen yargılama giderlerinden ve 29.5.1957 tarih 4/16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulup tutulmayacağı ayrıca davalı lehine avukatlık ücreti verilip verilmeyeceği irdelenip, değerlendirilmesi gerekir. Anılan bu husus Daire bozma kararında da vurgulanmıştır.
Bu durumda, davacı Hazinenin, karar düzeltme isteğinin H.U.M.K."nun 440. maddesi hükmü uyarınca kabulü ile Dairenin 09.03.2011 tarih, 1432-2649 sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin 07.02.2008 tarih, 2006/407 Esas, 2008/35 Karar sayılı kararının açıklanan gerekçelerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 27.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.