Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 15 parça taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında taşlık niteliğiyle tescil harici bırakılmış iken davalı belediye tarafından hukuki bir sebep olmaksızın Encümen kararları ile idari yoldan belediye adına arsa vasfıyla yolsuz tescil edildiklerini, taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, Belediye Encümeninin bu yerlerin vasfını değiştirme ve idari yoldan belediye adına tescil ettirme yetkisi bulunmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve Hazine adına tescil istemiştir.
Davalı, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin geçtiğini, çekişmeli taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ......raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil ile elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 12128, 12129, 12130, 12132, 12133, 12134, 12135, 12136, 12137, 12138, 12139, 12140 ve 12141 parsel sayılı taşınmazların 15.03.1984 tarihinde, 12252 sayılı parselin 19.03.1984 tarihinde ve çekişmeli 12269 parsel sayılı taşınmazın da 27.07.1984 tarihinde yeniden tescil suretiyle Atabey Belediyesi adına kaydedildikleri anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesi; “…Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. (Ek cümle:25/02/2009 - 5841 S.K./2.mad) Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmünü içermektedir. Anılan maddenin kadastro öncesi istekler bakımından uygulanacağı kuşkusuzdur. Eldeki davada ise istek kadastro öncesi nedene dayalı olmadığından, bir başka ifade ile çekişme konusu taşınmazlar kadastro tespiti nedeniyle oluşmadıklarından (kadastro tutanağı düzenlenmediğine göre tutanağın kesinleşmesi de söz konusu olamayacağından) 3402 Sayılı Yasanın uygulanma olanağı yoktur. Kaldı ki, 5841 Sayılı Yasa, Anayasa Mahkemesi’nin 2009/31 esas, 2011/77 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Öte yandan, 3194 Sayılı Yasanın 17, 18. maddesi, 2981/3290 Sayılı Yasanın 10/C maddesi, 3402 Sayılı Yasa hükümleri gibi yasal düzenlemeler dışında 1515 Sayılı Yasaya ilave hükümler getiren 5519 Sayılı Yasa uyarınca tescil hükmü hariç sicil kaydı oluşturulmasına yasal imkan yoktur.
O halde, Belediye Encümenince karar alınmak suretiyle Belediye adına tapu oluşturulmasının yasal olduğu söylenemez. Böylesine oluşan bir sicil kaydının, TMK.nun 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil olacağı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.