Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı babası Ş."nün 1246 parsel sayılı taşınmazını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında diğer mirasçılar davaya dahil edilmiştir
Davalı, satış bedelini murise ödediğini, murise ve üvey annesine ölünceye kadar kendisinin baktığını, mal kaçırma amacı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan Ş.nün, 1246 parsel sayılı taşınmazını davalı oğlu M.’e 12.08.1985 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, miras bırakanın 1991 yılında öldüğü, davacı A.’in çekişme konusu taşınmazın davalıya mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla temlik edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığı olacağı kuşkusuzdur. semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet veya emekte olabileceği kabul edilmelidir. (HGK’nun 29.04.2009 tarih 2009/1-130 E. 2009/150 K. sayılı kararı)
Somut olaya gelince, miras bırakanın herhangi bir işi ve geliri olmadığı, ölünceye kadar davalının yanında kaldığı, davalı tarafından bakıldığı ve davalının evinde öldüğü, davalının demir-çelik fabrikasında işçi olduğu, tanık beyanlarında miras bırakanın geçiminin davalı tarafından sağlandığının ifade edildiği, her ne kadar taşınmazın akitteki bedeli ile gerçek değeri arasında fark bulunsa da, anılan bu hususun tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı, miras bırakanın davalının kendisine sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu dikkate alındığında satışın gerçek değer üzerinden yapılmamasının mal kaçırma amacıyla hareket edildiği anlamını doğurmayacağı sonuç ve kanaatine varılmaktadır. Esasen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, miras bırakanın gerçek iradesinin mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekeceği de tartışmasızdır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili gerçek amaç ve iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.