Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında dava dışı kişiler adına tespit ve tescil edildiği, ifraz ve satış sonucunda davalı adına tescil edildiğini, tespite dayanak tapu kaydının gayri sabit hudutlu olduğunu, taşınmazın sazlık, bataklık ve 1.Derece Doğal sit alanında kaldığını ileri sürerek, miktar fazlasının tapusunun iptal ve tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle davayı yeni malike yöneltmiştir.
Davalı N. davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; "davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptali, tescil isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece kurulan hükmün temyizi üzerine; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.07.2011 tarihinde karar resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; işin esasının değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı Hazine’nin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 27.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.