Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, Tapulama Komisyonu kararı ile davalıların mirasbırakanı M. D. adına tespit ve tescil edilen 922 parsel sayılı taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşlık, çalılık ve kayalık arazilerden olup,3402 sayılı Yasanın 14 ve 17. maddelerindeki şartların davalıların murisi açısından oluşmadığını ileri sürüp tapunun iptali ile Hazine adına tescilini, davalıların elatmasının önlenmesini istemiştir.
Davalılar, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiğini, hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava konusu taşınmazın 1974" de mirasbırakanları M. D. tarafından limon bahçesi haline getirildiğini bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece " 5841 sayılı Yasa uyarınca davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi ve 6099 sayılı Yasanın değerlendirilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer iddiasıyla tapu iptali- tescil ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
Mahkemece; hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem ifa edilerek 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesine bazı ilave hükümler getiren yasal düzenlemeler ve 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı yasa hükümleri gözetilerek davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiş olması karar tarihi itibariyle doğru ise de 5841 Sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Esas sayılı kararı ile iptal edilmesi ve iptal hükmünün 23.7.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi karşısında eldeki dava bakımından önceki mevzuatın gözetilmesi gerekeceği tartışmasızdır.Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, meydana gelen Anayasa değişikliğinden sonra doğru olduğu söylenemez.
Diğer taraftan, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve eldeki davalara da uygulanması gereken 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilave düzenlemeler getiren 6099 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulup tutulamayacağının değerlendirilmesi gerekeceği de kuşkusuzdur.(3402 sayı Yasanın 36/A)
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı hazinenin, temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.