Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılar adına kayıtlı olan 40 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kaldığını ileri sürüp, bu kısmın tapu kaydının iptaline ve tapudan terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın 5841 Sayılı Yasa uyarınca reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; "davanın reddinin kural olarak doğru olduğu, ancak davalı .... dava tarihinde malik olmadığına göre bu davalı yönünden davanın husumetten reddi gerektiği, diğer davalıların da yargılama giderleri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve kayıt terkini isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen hükmün temyizi üzerine, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddinin doğru olduğu, ancak kayıt maliki olmayan davalı M. A.yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi, diğer davalıların da yapılan uygulama neticesinde taşınmazın kısmen kıyı kenar çizgisi içinde olduğu ve davacının haklılık durumu gözetilerek yargılama giderleri ile bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden ve maktu harçtan davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 Sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğru ise de, anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 esas 2011/77 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.07.2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı Hazinenin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 26.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.