Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5945 Esas 2011/10861 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/5945
Karar No: 2011/10861

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5945 Esas 2011/10861 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/5945 E.  ,  2011/10861 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 17/06/2010
    NUMARASI : 2009/17-2010/401

    Taraflar  arasında  görülen davada;
    Davacı, kayden  paydaşı  bulunduğu  322  parsel  sayılı  taşınmazdaki  40  nolu  özel  parseline, davalının  iki  katlı  bina  yapmak  suretiyle  tecavüz   ettiğini  ileri  sürerek, elatmanın  önlenmesi, yıkım  ve  ecrimisil; yıkımın  mümkün  olmaması  halinde  arsa  bedelinin  ödenmesi  isteğinde  bulunmuştur.
    Davalı,  duruşmalara  katılmamış, yanıt  da  vermemiştir.
    Mahkemece, davanın  kısmen  kabulüne   karar  verilmiştir.                       
    Karar, davalı  vekili  tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.10.2011  Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .... ile  temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil; yıkımın mümkün olmaması halinde tazminat isteklerine ilişkin olup, Mahkemece, el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin kabulüne, ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 322 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu, davanın tarafları ile birlikte dava dışı birçok kişinin taşınmazda paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.
    Davacı, anılan çekişmeli parsel içerisindeki 40 nolu özel parseline, davalının,  yapılanmak suretiyle el attığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    Ne var ki, gerek dava dilekçesinin,  gerekse mahkeme kararının usulüne uygun olarak davalıya tebliğ edildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
    Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir.   
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasanın 27. maddesi (HUMK’nun 73. maddesi)   uluslararası sözleşmeler ve Anayasanın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
    Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitin yöntemi 7201 Sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve  devamı maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.
     Öncelikle, yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili, Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur. Kural olarak “tebligat” tebligat yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır. 6099 sayılı yasanın 3. maddesiyle eklenen  7201 sayılı Tebligat Kanununun  10/2 maddesinde ‘’ Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri bilinen en son adres olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.’’ aynı yasanın 5. maddesiyle eklenen Tebligat Kanununun 21/2 maddesinde ‘’Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.’’  Muhataba tebligat yapılamamışsa, tebliğ memuru bulabileceği adresleri araştırır, bulamazsa durumu muhtara onaylatmak suretiyle saptar,   tebliği çıkaran kuruluşa bildirir. İlgili kuruluş kişinin adresini resmi veya özel kurum ve dairelerden gerekli gördüklerinden araştırır. Buna rağmen, adres tespit edilemezse adres meçhul sayılarak ilanen tebligat kararı verilebilir. (Teb.K 28. md ) özetlenen ilkeler, yasal ve   yargısal uygulamalarla benimsenmiş öğretide de bu yönde görüşler ifade edilmiştir. (1.H.D.  29.09.2009 2009/ 4569-9393, 1. H.D. 22.03.2010 2010/ 1988-3235, HGK 20.09.1999 1-609/744 Baki Kuru HMU 2. cilt. 5. 1582, 1583)
    Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS’ nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olmadığı, özellikle, davalıya çıkartılan tebligatın, geçici olarak adreste bulunmadığı belirtilerek komşuya keyfiyetin bildirildiği, ancak, komşunun tebellüğden imtina ettiği tebligat parçası ile sabit olup, imtina eden kişinin ad ve soyadının dolayısıyla hüviyetinin tespit edilmediği açıktır. Bunun sonucu olarak, davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır.O halde, usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliği ile taraf teşkili sağlandıktan sonra yanların gösterecekleri kanıtların toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, usulüne uygun olarak taraf teşkili sağlanmaksızın işin esası bakımından yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
    Davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü  (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,  25.10.2011  tarihinde oybirliğiyle  karar  verildi.

     

    Hemen Ara