Esas No: 2011/8226
Karar No: 2011/10841
Karar Tarihi: 24.10.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8226 Esas 2011/10841 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : TARSUS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/04/2011
NUMARASI : 2009/225-2011/348
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları F. E.’nun kayden pay maliki olduğu 948 parsel sayılı taşınmazdaki 809/3520 ‘şer payının çıplak mülkiyetini diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalı olan kızlarına tapuda satış göstermek suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; temlikin muvazaalı olduğunun kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayanan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı F. E.’nun maliki olduğu 948 parselde 809/880 (1618/3520) payından, intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 06.05.1998 tarihli akitle davalı olan kızları E. I. ve R. E.’na 809/3520 ‘şer payla tapuda satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, miras bırakan F.’nın davalılara yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706 (yeni TMK 782) Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olaya gelince, davacılar mirasbırakan F.’nın oğulları, davalılar ise kızlarıdır. Mirasbırakan F.’nın sağlığında davalılardan dul olan kızı R.ile birlikte aynı çatı altında hayatını idame ettirdiği ve her iki davalının da annesi olan murisin gerekli bakım ve tedavisini üstlendikleri, tüm sosyal ve ekonomik ve beşeri ihtiyaçlarını karşıladıkları ve murise hayatı boyunca bir evladın ebeveynine bakmakla ve göstermekle yükümlü olduğu şartları sağladıkları, ilgi ve hizmetlerini esirgemedikleri anlaşılmaktadır. Esasen tarafların müşterek tanığı olarak dinlenen dava dışı kalan mirasçı-oğul M. E.’nun 09.02.2010 tarihli celsede davalıların savunmalarını teyit eder nitelikte beyanda bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Oysa çekişme konusu taşınmazın satış şeklinde davalılara temlik edildiği görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.