Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılar adına tapuda kayıtlı 1178 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapusunun iptali isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece “....çekişme konusu taşınmazın tespit ve tesciline dayanak tüm belgelerin getirtilmesi, davacı Hazineyi bağlayan bir ilam bulunup bulunmadığının saptanması, bu tür bir ilam bulunmadığının anlaşılması halinde hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümlerinin somut olayda uygulama yeri olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuş olup, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava; tapu iptal, kayıt terkini isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın temyizi üzerine; davaya konu taşınmazın tespit ve tesciline dayanak tüm belgelerin getirtilmesi davacı hazineyi bağlayan bir ilam bulunup bulunmadığının saptanması bu tür bir ilamın bulunmadığının saptanması halinde 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümlerinin somut olayda uygulama yerinin olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu ve mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.7.2011 tarihli resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; daire bozma kararı da gözetilerek işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır. Tarafların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) açıklanan nedenlenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.