Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/18833 Esas 2022/5421 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Ceza Dairesi
Esas No: 2021/18833
Karar No: 2022/5421
Karar Tarihi: 04.10.2022

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/18833 Esas 2022/5421 Karar Sayılı İlamı

3. Ceza Dairesi         2021/18833 E.  ,  2022/5421 K.

    "İçtihat Metni"



    İNCELENEN KARARIN;
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    İlk Derece Mahkemesi : Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.01.2019 tarih ve 2018/232 - 2019/28 sayılı kararı
    Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma gereğince yazılmamıştır.
    Hüküm : Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan CMK 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi

    Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
    Temyiz edenin sıfatı, başvurusunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
    Duruşma istemi içermeyen temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
    Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
    Sanığın savunmasında örgüt evinde kaldığı dönemde ev ablalığı yaptığını, sohbet verdiğini ve topladığı paraları örgüt içindeki abla pozisyonundaki kişiye verdiğini bildirmesine karşılık, dosyada mevcut bulunan 415874 ID nolu ByLock tespit ve değerlendirme tutanağında 26.12.2015 tarihli yazışmada sanıkla ilgili “... memleket bartın 1991 doğumlu boy 1.60 kilo 49 diyetisyen” bilgilerinin yazılı olması ve bu bilgilerden nüfus ve eğitim bilgileri de sanıkla uyumlu olması karşısında, sanığa atılı suçun vasfının her türlü şüpheden uzak olarak tayin ve tespiti açısından, UYAP bilgi havuzunda araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada CMK’nın 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunması, gerekirse de ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma neticesinde yazılı şekilde sanığın beraatine dair hüküm kurulması,
    Kanuna aykırı, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.10.2022 tarihinde, üye ...'ın, ilk derece mahkemesi ve ikinci derece mahkemesinin yargılama konusu olay hakkında aynı hukuki sonuca ulaşmaları durumunda Yargıtayın sadece hukuki denetim yapabileceği düşüncesiyle, karşı oyu ve oyçokluğu ile karar verildi.


    KARŞI OY:
    Sanık ... Aydoğdu hakkında Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanıp beraatine karar verildiği, kararın istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 2019/508 Esas, 2019/474 sayılı kararıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, kararın Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda bir başkasının ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının içeriğinde 26.12.2015 tarihinde sanıkla ilgili "..., memleket Bartın, 1991 doğumlu, boy 1.60, kg 49, diyetisyen" bilgilerinin yazılı olması ve bu bilgilerin sanıkla uyumlu olması nedeniyle sanığın terör örgütü içerisinde yer aldığına dair örgütlü suçlar bilgi bankasında araştırma yapılarak sonuçlandırılması düşüncesiyle kararın oy çokluğuyla BOZULMASINA karar verildiği,
    Karara muhalefet etmemizin sebebi; yerel mahkeme tarafından maddi olguya ve delillere ilişkin değerlendirmelerin yapıldığı, Yargıaty'ın sadece hukuki denetim yapması gerektiği, maddi olay ve olgu denetimi yapamayacağı, maddi olay ve olgu denetiminin sınırlı ve hukuki denetimi etkileyecek nitelikte olması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Kısaca, Yargıtay'ın hukuksal denetiminin sınırı nedir sorusuna cevap aramaktır.
    İstinaf yolunun 20 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe girmesiyle aslında ikili yargı sisteminden üçlü yargı sistemine geçiş yapıldığı, bundan önce de 2004 yılında yürürlüğe giren 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun temel gerekçesinde aslında ikili yargı sisteminden üçlü yargı sistemine geçiş yapılarak, Yargıtay'ın içtihat mahkemesi olma niteliğini geliştirme, korunma ve hizmet etme amacını açıkça ortaya koyduğu, nitekim temel gerekçede "Adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen kararlar, bölge adliye mahkemelerince ispat ve hukuka uygunluk yönlerinden ve Yargıtayca sadece hukuka uygunluk bakımından incelenmelidir. Yargıtay, bir içtihat mahkemesi olarak işlevini sürdürmelidir." şeklindeki görüşte Yargıtay'ın asıl amacının yargısal görüş ve içtihat birliğini sağlamak olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
    İstinaf yolunun yürürlüğe girmesiyle meydana gelen en büyük tartışmalardan biri temyiz incelemesinin sınırlarını belirleyen "hukuka aykırılık" kavramıdır. Temyizde bölge adliye mahkemelerinin hüküm niteliğindeki kararlarının yalnızca hukuksal yönü denetlenirken, bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemelerinin kararlarını hem hukuksal hem de maddi yönden denetlemektedir.
    Yargıtay'ın hukuki denetiminin sınırları ne olmalıdır? Yargıtay maddi olay ve olgu denetimi yapabilir mi ve bunların sınırı ne olmalıdır sorularına gelince;
    Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 12.04.2017 tarihli ve 2017/1168 Esas ve 2017/1046 Karar sayılı kararına göre;
    “Önce olay öğrenilmelidir. Maddi olayın tespiti, hukuki durumun tespitidir. Olayın faili ve bunun ceza hukuku karşısında sorumluluğu öncelikle olayın belirlenmesiyle mümkündür.
    Olay ise deliller ile öğrenilebilir. Delillerin gösterdiği objektif bakımdan bir ihtimaldir. İhtimal belli dereceye gelince kanaat (kanı) olacaktır. (…)
    Maddi ve hukuki sorun birbirine sıkı sıkıya bağlı olup maddi durumun tespiti hukuki durumun da tespitini oluşturur.
    Yargıtay kural olarak, olay yargılaması yapmadığı için ‘doğrudan’ olay değerlendirmesi yapamayacaktır. Ancak olayla ilgili hukuk kuralına riayet edilmediği için olay değerlendirmesi usul hükmüne aykırı olduğundan ve vicdani kanaat ile hüküm verilirken denetim dışı bırakılan hususlar ihlal sonucunu doğuracağından hukuki yerindelik denetimi gereklidir (…)
    Ceza muhakemesinin asıl amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır."
    Somut olayın doğru tespiti, uygulanacak hukuk kuralının tatbikinde ve hakkaniyete ve adalete uygun sonuçlara ulaşılmasında son derece önemlidir. Maddi vakanın doğru tespit edilemediği bir yargılamada; deyim yerinde ise düğme baştan yanlış iliklendiğinden, maddi hakikate ve adalete ulaşılması da mümkün olmayacaktır. İşte bu kadar önemli olan “sübut” hakkında ilk derece mahkemesince varılan kanaat, istinaf incelemesinden geçerek temyiz kanun yolunda Yargıtay’ın önüne geldiğinde, bu yönü ile denetlenmeyecektir. Yargıtay oluşa ilişkin derece mahkemelerinin vardığı kabulü incelemeyip, sadece somut vakaya tatbik edilen hukuk kuralının doğru
    uygulanıp uygulanmadığını değerlendirecektir. Bir başka ifadeyle Yargıtay; maddi vakaya ilişkin kabul üzerine yapılandırılan kararın hukuk kurallarına uygun olarak verilip verilmediğini denetleme yetkisine sahip olup, derece mahkemelerinin sübuta ilişkin kabulleri hakkında inceleme yapmaz, yalnızca bunlar üzerine yapılandırılan kararın hukuk kurallarına uygun olarak verilip verilmediğini denetleme yetkisine sahiptir. (Prof. Dr. Ersan Şen, Yargıtay'ın Maddi Vaka Denetimi)
    Bu nedenle maddi olayın ve olgunun doğru tespiti gerektiği, doğru tespit edilmediği zaman hukuksal denetimde doğru sonuca gidilemeyeceği bir gerçektir.
    Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 26.11.2019 tarihli ve 2019/6651 Esas ve 2019/17214 Karar sayılı kararında;
    “İstinaf sonrası temyiz incelemesi sebebe bağlı olup hukuksal denetimle sınırlıdır. Temyizde kural olarak maddi vaka denetimi, diğer bir ifadeyle sübut denetimi yapılamaz.
    İlk derece mahkemesi ve son tahlilde istinaf mahkemesinin maddi vaka konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise bu durumda istisnaen maddi vaka yani sübut konusuna girilebilir."
    Yerel mahkeme veya istinaf mahkemesi; maddi vakaya ilişkin bariz takdir hatası veya açıkça keyfi, dayanaktan yoksun, bir değerlendirme yapmışsa; Yargıtay'ın yukarıda da belirtildiği gibi maddi vaka konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise Yargıtay'ın geniş hukukilik denetimi kapsamında bunu incelemesi mümkündür. Çünkü maddi vaka konusunda yapılan ağır hata hukuki değerlendirmeyi de bozacağı gibi, yargılamanın amacı olan maddi hakikate ve adalete ulaşma hedefini de akamete uğratacaktır.
    Kural olarak Yargıtay sadece hukuka aykırılıkları incelemeye yetkili olup, dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve denetim yapamaz, mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını değerlendiremez, sadece hükmün bir kanun ihlal edilerek, geniş anlamda hukuk ihlal edilerek kurulup kurulmadığına bakar. Yani temyizde uyuşmazlığın sadece hukuki yönünü ilk derece ve bölge adliye mahkemesi tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısında durumu incelenerek hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, kanuni ihlal olup olmadığını denetlemektir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olgu ve olay inceleme dışı kalacak, yerel ve istinaf mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerinde kurulan hükümde, hukukun doğru, eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı ülkede içtihat birliğini sağlamaktır, aynı zamanda bölge adliye mahkemesi kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede bir uygulama birliğinin sağlanması ve ideal olan hukukun geliştirilmesidir.
    Burada önemle vurgulanması gereken temel nokta şudur; gerekçe yoluyla denetlemek başka şeydir. İlk mahkemenin yerine geçerek sorunu esastan çözmek başka şeydir.
    Eski Yargıtay başkanlarımızdan Sami Selçuk'un "Temyiz denetiminin sınırları ve bu sınırlara uymamanın kaçınılmaz sancılı sonuçları / açmazları / tehlikeleri" başlıklı makalesinde belirttiği gibi;
    "...Türk Yargıtayı, duruşma yapmadığı halde olay, olgu, fenomen, eylem sorunlarını belirleme yetkisini, duruşma yapan mahkemelerin elinden almıştır. Bu durumun yeryüzünde bir benzeri de yoktur. Bu tipik bir “yetki aşımı”dır (excès de pouvoir, eccesso di potere). Bu yüzden de bu türden verdiği milyonlarca karar, hiçlikle sakattır; adli yanılgıların kaynağıdır.
    ....
    İstinafın yolunun evrensel tanımı da budur: Olayın (sözgelimi sübutun, suçluluğun) doğru olup olmadığının ikinci kez incelenmesi (16.12.1966 tarihli B. Milletler New York Sözleşmesi, m.14/5).
    İstinafın yolunun amacı, yargısal görüş/içtihat birliğini sağlamak değil, maddi olayların yeniden duruşmayla incelenmesini gerçekleştirmektir. O nedenle, istinaf ikinci derecedir. Nitelik açısından düzeltme (reformatio) yoludur. Çünkü esasa hükmeder." şeklinde değerlendirme yaparak aslında Türk Hukukundaki bu durumun Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun Türk Yargıtayına yönelik 25.02.1997 tarihli forumda da vurguladığını belirtip, bu raporda;
    “Söz konusu koşullarda komisyon; Türk hukukuna göre Yargıtayın işlevinin (rolünün); ilk/esas mahkemesi tarafından verilen hükmün yasaya ve yargılama yöntemine uygunluğu hakkında karar vermekle sınırlı bulunduğunu ve Yargıtayın kanıtların değerlendirilmesi ve sanığın kişiliği konularında hüküm kuramayacağını anımsatır” (paragraf, n. 100). Aynı kararın 101. paragrafında da, “Yargıtayın olay değil, yalnızca (münhasıran) hukuk noktalarına ilişkin işlevini göz önünde tutarak” demek suretiyle komisyonun 31 yargıcı oybirliğiyle, duruşma yapmayan Türk Yargıtayının hukuk kurallarını yanlış algılayarak ve uygulayarak, kanıt değerlendirmesi yaptığını belirtmektedirler. Yargıtayımız ile hukukun her ülkede geçerli küresel kuralları arasındaki bu çatışmanın eninde sonunda hukuka uygun düşen Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun raporu doğrultusunda sona ereceği kuşkusuzdur." şeklindeki alıntıdan sonra bu düzeltmeyi yapmamız için ille de başkalarının ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bir kararını beklemeye gerek yok. Yalnız bizim ülkemizde adeta bütün hukukçular Yargıtay yargıçlarının a'dan z'ye her sorunu inceleyip karara bağlayacağına inanmışlar ve irdelemeden bu yanlışı benimsemişler şeklindeki görüşleriyle Yargıtay'ın sadece hukuki denetim yapabileceğini, maddi olay denetimini yapamayacağını, Yargıtay'ın esas görevine odaklanması gerektiğini söylemiştir.
    Temyiz mahkemesi; sözlülük, yüz yüzelik ve vasıtasızlık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hakiminin tespitleriyle bağlı olup, sadece olaya hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleme şeklinde sınırlı bir yetkiye sahiptir. Kısaca, kararın oluşturulmasında vicdani kanaate dokunmadan olay mahkemesinin belirlemiş olduğu olaya hukuk normlarının uygulanmasında hukuki bir hata olup olmadığını denetlemektir. Eğer karar akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise bu durumda istisnaen maddi vaka yani sübut konusuna girilebilir.
    Dosya kapsamında yaptığımız değerlendirmede sanık hakkındaki olay ve olgular yerel mahkemece ve istinaf mahkemesi tarafından değerlendirilip sonuca ulaşıldığı, sanık hakkındaki bir başkası tarafından iradesi dışında söylenen bir ifadenin de bu mahkemelerce değerlendirildiği ve bu olgunun denetiminin bu mahkemelerce yapıldığı, dolayısıyla maddi olgu niteliğinde olan bu ifadenin yeniden temyiz mahkemesince hukuki denetim nedeni gösterilmeden bozma sebebi yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
    Dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde yerel mahkeme ve istinaf mahkemesinin kararı doğru olduğundan sanığın beraatine ilişkin kararın onanmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.




    Hemen Ara