Esas No: 2015/1320
Karar No: 2015/1222
Karar Tarihi: 25.05.2015
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan - Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/1320 Esas 2015/1222 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Mahkumiyet
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.10.1993 gün ve 187/227 sayılı kararında açıklandığı üzere tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik temyizi halinde Yargıtay"ca inceleme yapılmasının olanaklı bulunması, sanığın temyizinin de suç vasfına yönelik olduğunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçundan kurulan hükmün temyiz kabiliyeti bulunduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
5237 sayılı TCK"nun 206. Maddesinde düzenlenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşumu için madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmi belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerekli olup, beyanı alan memurun bu beyanın doğruluğunu araştırıp, bu beyanın doğruluğuna tam olarak kanaat getirdikten sonra bu belgeyi düzenlemek durumunda ise, diğer bir deyişle belge sadece beyan esas alınarak değil yapacağı/yapması gerektiği inceleme ve araştırmalar sonucunda meydana getirilmekte ise bu suç oluşmayacaktır.
Buna göre; sanığın başka bir suç soruşturması kapsamında 01.10.2008 günü ... Amirliğinde polis memurlarına verdiği ifadesinde adresini "..." olarak bildirdiği, suç delillerinin elde edilmesi amacıyla alınan arama kararı gereği belirtilen adrese gidildiğinde burada sanığın değil eniştesi olan ..."in ikamet ettiğinin anlaşıldığı ve sonrasında yapılan kolluk araştırması sonucu sanığın gerçek adresinin ".... " olduğunun tespit edildiği olayda, sanığın adresi konusunda yalan beyanda bulunmadığını, bildirdiği yerin eski adresi olduğunu, yeni adresini bilmediği için eskisini verdiğini savunması ve evde yapılan arama sırasında ..."in, sanığın bu yerden 5 ay kadar önce taşındığını belirtmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeycek biçimde belirlenmesi bakımından, sanığın bildirdiği ".... " adresinde oturup oturmadığı, oturmuş ise hangi tarihler arasında oturduğunun tespit edilmesi, gerektiğinde bu konuda ..."in tanık olarak beyanın alınması ve suç tarihinde kolluk görevlilerinin MERNİS üzerinden yapacakları basit bir sorgulama ile sanığın gerçek adresini tespit edip edemeyeceklerinin araştırılmasından sonra toplanan tüm delillere birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı; olay tarihinde başka bir suçtan dolayı polis merkezinde şüpheli olarak beyanda bulunduğu sırada, “ikamet adresi” hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunması şeklinde gerçekleşen eyleminin TCK.nun 206/1. Maddede düzenlenen “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu öncelikle manevi unsuru itibariyle oluşup oluşturmayacağı, aksi halde yani kast unsurunun bulunduğunun kabulü halinde “ikamet adresi” nin sanık tarafından doğru beyan edilme zorunluluğunun bulunmadığı veya kolluğun bu beyanın gerçekliğini araştırma yükümlülüğünün bulunması nedeniyle yüklenen suçun oluşmayacağına ilişkindir.
Şüpheli hakkında 14.10.2008 tarihli iddianame ile;
“…şüpheli, başka bir suçtan dolayı polis merkezinde ifadesini verirken adres olarak “....” adresini verdiği ancak gerçek adresinin burası olmadığının tespit edilmesi üzerine “...” olan adresini bildirdiği … bu şekilde şüphelinin resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suretiyle müsnet suçu işlediği…”
iddia olunarak TCK.nun 206/1. Maddesi uyarınca cezalandırılması talebi ile dava açılmıştır.
Sanık mahkemedeki sorgusunda atılı suçlamayı kabul etmediğini, polis ifadesini alırken yeni adresine taşındığını ancak tam adresi bilmediğinden dolayı eski oturduğu adresini bildirdiğini suç kastı ile adresini yanlış vermediğini savunmuştur.
Nitekim kolluk görevlilerince sanık hakkında yürütülen soruşturma kapsamında suç aleti bulunması ihtimaline binaen mahkemeden kollukça alınan ifadesinde belirttiği “...” adresinde bir arama kararı talep edilmiş ancak bu adreste dosya içerisindeki 01.10.2008 tarihli düzenlenen tutanakta söz konusu adreste kayınbiraderi ...’in ikamet ettiği ve bu şahsın alınan beyanında kayınbiraderi olan sanığın yaklaşık beş ay kadar önce bu adresten taşındığı tespit edilmiştir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Öncelikle sanığın ifadesinde belirttiği ve gerçeğe aykırı olduğu iddia olunan adreste bir süre ikamet ettiği hem sanığın savunması hem de kayınbiraderinin tutanaktaki kollukça alınan beyanlarına göre sabittir. Yani sanık bir süre oturduğu bir adresi vermiş tamamen hayali bir adres vermemiştir. Bu hususuda savunmasında yeni adresini tam olarak bilemediğinden eski adresini verdiği şeklinde açıklamaktadır. Bu savunmanın doğruluğu mahkemece ilgili muhtarlıktan bir araştırma yaptırılarak belirlenebilir ya da belirlenemez yani savunmanın aksi ispatlanamaz ise şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanığın suç kastı ile hareket ettiğine dair savunmasının aksine bir delil bulunmadığından yüklenen TCK. 206. Maddesindeki suçun unsurları itibariyle oluşmadığından beraatine karar vermek gerekecektir.
2- Eğer sanığın savunmasının doğru olmadığını suç kastı ile hareket ettiğinin kabulü halinde ise; CMK.nun 147. Maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; “Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.” demek suretiyle şüphelinin sorgu esnasında kimliğine ilişkin sorulan soruları doğru cevaplamak yükümlülüğü getirilmiştir. Burada kimlik saptaması ile doğacak karışıklıkların önlenmesi ve cezanın bireyselleştirilmesi amaçlanmış olmaktadır. “Kimlik” saptanması ise; sanığın nüfus kaydındaki bilgileri içerir. Bunlar, adı, soy adı, baba ve ana adı, doğum tarihi, nüfusa kayıtlı olduğu yer, okur yazar ve sabıkasız olup olmadığı, tabiiyeti ve dinidir. (1) Yasa koyucu adres bilgisini doğru söylemek gibi bir yükümlülük sanığa yüklenmemiştir. Kolluk tarafından Mernis veya adrese kayıt sistemi üzerinden yapılabilecek basit bir araştırma ile sanığın gerçek adresi tespit edilerek bu adresinde mahkemeden arama kararı istenmesi mümkündür. Keza CMK.nun “Arama Kararı” başlıklı 119. Maddesinin 2/b bendinde; Arama karar veya emrinde; “Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi …” belirtilir demek suretiyle kolluğun arama yapılacak adresi resen belirlemesi gerektiği vurgulanmıştır. Arama yapılacak adres sanıktan sorulur dememiştir. Bu nedenlerle arama kararını talep eden kolluk görevlisinin arama yapılmasını isteği adrese ait beyanın gerçekliğini araştırma (somut olayımızda polis görevlileri ikametinde arama yaptırılacak sanığın gerçek adresini araştırma ve doğru adreste mahkemeden arama kararı istemek) yükümlülüğü olduğundan olayımızda yüklenen “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçu oluşmayacaktır.
Kanaatimizce; “ikamet adresi” ile ilgili kolluğa gerçeğe aykırı beyanda bulanan şüphelinin eylemi, yukarıda belirttiğimiz Yasal dayanaklar uyarınca beyanın gerçekliğini araştırma yükümlülüğü kolluğa Yasa ile verilmiş olduğundan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu değil, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. Maddesinin 1. fıkrasındaki; “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine … adresiyle ilgili … gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişi…” kapsamında kabahat olarak değerlendirilerek, (2) eylemine uyan 5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre aynı Yasanın 20/2-c maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiğinden dolayı Kabahatler Kanununun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak adı geçen Kanununun 20/1. maddesi uyarınca şüpheli hakkında “idari para cezası verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerektiğinden, sayın çoğunluğun şüphelinin eylemini “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” olarak kabulüne dair düşüncesine katılmamaktayız.