Esas No: 2021/5405
Karar No: 2022/7417
Karar Tarihi: 27.09.2022
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/5405 Esas 2022/7417 Karar Sayılı İlamı
8. Hukuk Dairesi 2021/5405 E. , 2022/7417 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Kadastro Tespitine İtiraz
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Of Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasında Of Kadastro Mahkemesinde görülen dava sonucunda verilen hükmün davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan kabulüne karar verilmiş olup, bu kez davalı vekili tarafından Bölge Adliye Mahkemesi kararı temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında, Sürmene ilçesi ... Mahallesi çalışma alanında bulunan 1065 ada 12 parsel sayılı 2.074,75 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, hibe ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, davalı ... adına tespit edilmiştir.
Davacı ... ve arkadaşları vekili, taşınmazın tarafların ortak miras bırakanı ...’dan geldiğini öne sürerek, miras payları oranında davacılar adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine, taşınmazın komisyon kararı gibi tesciline karar verilmiş, hükme karşı, davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava konusu taşınmazın 1/9’ar payının davacılar adına, 6/9 payının davalı adına tapuya tesciline, üzerinde bulunan evin 1962 yılında yapıldığı, 1/18’er payının davacılara, 15/18 payının davalıya ait olduğunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiş ve iş bu karar, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, taşınmazın evveliyatının davalı ...’in murisleri olan ... ailesine ait olduğu, 1950’li yıllarda tarafların ortak murisi ...’nın taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olduğu, ihya ederek kullandığı, üzerindeki evi oğlu olan Cemal (davalı ...’in eşi) ile birlikte yaptırdığı, ortak muris Dursun’un öldüğü 1972 yılına kadar 20 yıldan daha uzun bir süre ile taşınmazı kullandığı, Dursun’un ölümüyle onun mirasçısı olan oğlu Cemal ve gelini olan davalı ...’in beraber kullandığı, Dursun mirasçısı olan eşinin kullanımına engel olmayan ve onunla birlikte taşınmazı kullanan davalının zilyetliğinin tek başına malik sıfatıyla asli zilyet olarak kabulünün mümkün bulunmadığı, muris Dursun’un ölümünden sonra mirasçı Cemal ile davalı ...’in zilyetliğinin Dursun terekesi adına olduğunun kabulü gerektiği belirtilerek yerel mahkemenin davanın reddine dair hükmü kaldırılarak yazılı şekilde karar verilmiş ise de, delillerin takdirinde hataya düşülmüştür.
Şöyle ki; Dava konusu 1065 ada 12 parsel sayılı taşınmazın, hibe ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ahşap ev ve çay bahçesi niteliğiyle davalı ... adına tespit edildiği, davacılardan ... tarafından Komisyona itiraz edilmesi nedeniyle düzenlenen Komisyon İnceleme Tutanağında davacının, taşınmazın 1960 yıllarında anne hakkı olarak babası ...’ya verildiğini, babası ve gelini davalı ... tarafından kullanılmış ise de taşınmazın babasına ait olduğunu, üzerindeki evin de babası tarafından ileride kız çocuklarına verilmek üzere yaptırıldığını öne sürdüğü; muhtar ve üç tespit bilirkişisinin imzalı beyanlarında, taşınmazı davalının babadan gelme yeri olarak bildiklerini ve üzerindeki ahşap evin de Dursun oğlu Cemal Atalı tarafından yaptırıldığını ifade ettikleri; Komisyonca da bu beyanlara dayalı olarak 24.08.2016 tarihli karar ile itirazın reddine karar verildiği, askı ilan süresi içinde de davacı Nermin ile diğer davacıların, taşınmazın eskiden beri murisleri ...’ya ait olduğu, davalının herhangi bir hakkının bulunmadığı iddiasıyla miras payları oranında adlarına tescili istemiyle eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkemece "taşınmazın davalının kendi murislerinden geldiği" gerekçesiyle verilen davanın reddine ilişkin 20.10.2017 tarihli karar, Bölge Adliye Mahkemesince "taşınmazın muris Dursun’dan mı yoksa davalının kendi murislerinden mi geldiğinin açıklığa kavuşturulamadığı" gerekçesiyle kaldırılması üzerine, İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda, "taşınmazın davalının murislerine ait iken, bu murisin çocuklarının küçük yaşta vefat etmesi nedeniyle davacıların murisi Dursun tarafından kullanılmaya başlandığı, Dursun’un oğlu Cemal ve davalının evlenmeleri nedeniyle taşınmazı bilahare birlikte kullandıkları, Dursun’un bu taşınmaza el atıp kullanmasının ona mülkiyeti kazandırmayacağı" gerekçesiyle 18.01.2019 tarihli kararla, davanın reddine karar verilmiş ve Bölge Adliye Mahkemesince bu kez de "ilk keşif ile ikinci keşif arasındaki çelişkilerin giderilmediği" belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı sonrası İlk Derece Mahkemesince mahallinde yeniden keşif yapılmak suretiyle, "taşınmaz üzerinde muris Dursun’un malik sıfatıyla zilyetliğinin 10 yıl olduğu, davalının zilyetliğinin ise 40 yılın üzerinde olduğu" gerekçesiyle yine davanın reddine karar verildiği ve davacıların hükme karşı istinaf yoluna başvurmaları üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda belirtilen gerekçelerle İlk Derece Mahkemesinin hükmünün kaldırılarak temyize konu olan18.09.2020 tarihli hükmün tesis edildiği anlaşılmaktadır.
İlk Derece Mahkemesinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin kabulünde olduğu üzere, dava konusu taşınmazın davalının kendi murisi olan ...’ten geldiği tartışmasızdır. Davalının murisi ...’ün 1947 yılında ölümüyle geriye çoğunluğu 10 yaşından daha küçük olan 9 çocuğunun kaldığı, kızlarından Hikmet’in 1955 yılında muris Dursun’un oğlu olan Cemal ile evlendiği, muris Dursun’un kullanımınında keşiflerde alınan beyanlara göre oğlu Cemal’in Hikmet'le evlenmesiyle birlikte başladığı, muris Dursun’un ölene kadar oğlu Cemal ve gelini ile birlikte aynı evde kaldığı, taşınmaz üzerinde bulunan evin de Cemal’in parasıyla yaptırıldığı, zira o dönemde muris Dursun’un ayrıca bir gelirinin olmadığı, evin yaptırıldığı dönemlerde çay tarımının yeni yeni başlamasıyla taşınmazın geri kalan kısımlarının çaylık haline getirildiği, keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi İbrahim Hakkı Kanca’nın eylemli beyanları ve bu beyanları tamamlayan diğer beyanların bu yönde olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer bir anlatımla; taşınmazın davalı ...'in kendi üst soyundan geldiği ve miras hakkı olarak kendisine kaldığı, davalı ... ile eşi Cemal ve kayınbabası olan muris Dursun' un birlikte yaşamaları nedeniyle Cemal ve Dursun’un kullanımlarının davalı ... adına olduğunun kabulü gerektiği, örf adet gereği kadının taşınmazlarının eşi tarafından kullanılması hayatın olağan akışına uygun olup, aksine, evli olduğu eşinin ve yine birlikte yaşadığı kayınbabasının taşınmazı kullanmasına müsaade etmemesinin ve buna engel olmasının hayatın olağan akışına aykırı bulunduğu, taşınmazın öncesinde kullanılmayan bir yer olduğu yönünde somut bir delil bulunmadığı gibi, bilahare bölgede çay ekiminin başlaması nedeniyle taşınmazın sonradan çaylık haline getirilmesinin imar ihya anlamına da gelmeyeceği, taşınmaz üzerinde bulunan evin de Cemal’in parasıyla yaptırıldığı, kaldı ki; bir an için muris Dursun’un kullanımının bizzat kendi namına olduğu kabul edilse dahi, zilyetliğinin 1955 yılında başlayıp öldüğü 1972 yılına kadar devam ettiğine göre, 3402 sayılı Kadastro Kanun'un 14. maddesinde öngörülen zilyetlik yoluyla iktisap için gerekli 20 yıllık zilyetlik süresinin de dolmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesinin davanın reddine dair kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesinde isabet bulmamaktadır.
SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile Of Kadastro Mahkemesinin 2019/24 Esas, 2019/56 Karar sayılı kararının HMK'nin 353/(1)-b/3 maddesi gereğince kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına ilişkin Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 18.09.2020 tarihli ve 2020/343 Esas, 2020/999 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK'nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine iadesine, 27.09.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.