Esas No: 2021/5522
Karar No: 2022/7419
Karar Tarihi: 27.09.2022
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/5522 Esas 2022/7419 Karar Sayılı İlamı
8. Hukuk Dairesi 2021/5522 E. , 2022/7419 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Kullanım Kadastrosu
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, duruşma istemi değerden reddedilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Mahkemece verilen önceki (17.07.2013 tarihli) karar Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince bozulmuş olup, bozma ilamında özetle; "Mahkemece dava konusu taşınmazın ikinci olarak davacılara satılmasının geçersiz olduğu kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın karar vermek için yeterli bulunmadığı, hükmüne uyulan 10.09.2012 tarihli Yargıtay bozma ilamında 'Kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte taşınmazı davacıların mı yoksa davalıların mı fiilen kullandıklarının ve kullanımın hangi tarihten beri sürdürüldüğünün yöntemince araştırılması' gereğine değinildiği halde bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği, dava konusu taşınmazın kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte kimin zilyetliğinde olduğunun ve zilyetliğin ne zamandan beri sürdürüldüğünün belirlenmediği vurgulanarak; bu nedenle, mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişilerle aynı yönteme göre tespit edilecek taraf tanıkları ve fen bilirkişisi huzuruyla yeniden keşif yapılması, keşif sırasında yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın hangi tarihten beri kimler tarafından neye istinaden ve ne şekilde zilyet edildiğine ilişkin maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınması, kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte taşınmazı davacıların mı yoksa davalıların mı fiilen kullandıklarının kesin olarak belirlenmesi, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi" gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın reddine, dava konusu 164 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tespit gibi Hazine adına tapuya tesciline, taşınmaz üzerinde bulunan mera şerhinin iptaline dair süresinde açılan bir dava ve talep bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece; taşınmazın öncesinde dava dışı ...’e ait iken davalı ...’e satılıp zilyetliğinin devredildiği, aynı kişi tarafından daha sonra bu kez davacılara satıldığı, bir kimsenin kendisine ait olmayan bir taşınmazı yeniden satmasının mümkün bulunmadığı, tanık olarak dinlenen ... ikinci kez yaptığı satışa davalı ...’ün muvafakat verdiği yönünde beyanı bulunsa da davalının bu hususu inkar ettiği, davacı tarafça da aksinin başkaca bir delille ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır.
Dava; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Ek 4. maddesine dayalı olarak yapılan kullanım kadastrosuna itiraz niteliğindedir. Söz konusu maddede; 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 20.6.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2'nci maddesi ile 23.9.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5.6.1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunlarla değişik 2'nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11'inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; eldeki davanın konusunu oluşturan taşınmazın mülkiyetinin davalı Hazineye ait olduğu, kişilerin ise mülkiyet hakkının bulunmayıp yalnızca kullanımlarına dayalı olarak adlarına kullanıcı şerhi verilebileceği tartışmasızdır. Bu kullanımın da kadastro tespitinin yapıldığı tarih itibariyle mevcut olması gerekir.
Mahkemenin ve taraflarında kabulünde olduğu üzere; taşınmazın öncesinin ...’in kullanımında iken 01.10.2003 tarihinde davalı ...’e satıldığı ve kullanımın devredildiği, yine ... tarafından bu kez 12.03.2008 tarihinde davacılar Emel ve ...’na satıldığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Taşınmazın kadastro tespit tutanağı ise 19.05.2010 tarihinde düzenlenmiştir.
O halde çözümlenmesi gereken husus; bozma ilamında da açıkça işaret edildiği üzere kadastro tespitinin yapıldığı tarih itibariyle taşınmazı davacıların mı yoksa davalının mı fiilen kullandığının tespit edilmesi noktasında toplanmaktadır.
12.03.2008 tarihten önceki kullanım davalı ...’e ait ise de, davacıların taşınmazı satın aldıkları bu tarihi takiben aynı ay ve sonrasındaki aylarda banka kanalı ile duvar yapımı için üçüncü bir kişiye para gönderdikleri, ecrimisil ödemeye başladıkları ve tanık olarak dinlenen bu kişi tarafından da 2008 tarihinde başlayarak davacıların kendilerine ait komşu taşınmazla bir bütün oluşturacak şekilde dava konusu taşınmazın sınırına duvar ördükleri, bu duvar yapımından dolayı 2009 suç tarihi olarak davacıların 2863 sayılı Kanun'a muhalefetten yargılanarak ceza aldığı, aynı davada davalı ...’ün de yargılandığı ve beraat ettiği anlaşılmaktadır.
Davalı ... tarafından (eldeki davanın yargılaması sırasında) 2013 tarihinde davacılar tarafından 2008 tarihinden itibaren taşınmaz üzerinde bulunan zeytinlere aşı yaptırıldığı ve zeytinlerin toplandığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğu, Cumhuriyet Savcılığınca da durumun hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmektedir.
Davacı tanığı ..., 10.04.2015 tarihli keşifte, davacıların aldığı 2008 tarihinin sonuna doğru taşınmaz üzerinde bulunan zeytinleri kendisinin topladığını ve zeytinlerden çıkan yağı kargoyla davacılara gönderdiğini, zeytin ağaçlarının dip temizliğini de aynı yıl davacılar tarafından kendisinin nezaretinde başka köyden gelen köylülere yaptırıldığını beyan etmiştir.
Hal böyle olunca; taşınmazın 12.03.2008 tarihinden itibaren kadastro tespitinin yapıldığı 19.05.2010 tarihine kadar taşınmazın sınırına duvar ördürmek, taşınmazda bulunan zeytinlerin para vererek bakımını yaptırmak, üzerindeki zeytinleri toplatmak, aşılatmak, taşınmaz hakkında ecrimisil ödemek şeklinde subut bulan fiili kullanımının davacılara ait olduğu, bu zaman zarfında davalı ...’ün fiili bir kullanımının bulunmayıp, davacıların bu zaman zarfındaki kullanımına engel olmak için hukuki bir girişimde de bulunmadığı anlaşıldığına göre, Mahkemece, davacıların kullanıcı şerhine yönelik davalarının kabulüne karar vermek gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülmüştür.
Diğer yandan; çekişmeli taşınmazın beyanlar hanesinde kullanıcı şerhinin yanı sıra “mera komisyonunca 22.01.2010 tarihli yazılarına göre mera olarak tahsisi yapılmıştır” şerhinin bulunduğu, mahkemece hüküm yerinde 3.bent olarak mera şerhinin iptaline ilişkin bir dava ve talep bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuş ise de; davacılar vekilince 12.10.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle bu şerhinde iptalini istedikleri halde bu ıslah talebi gözden kaçırılmak suretiyle talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesinde dahi isabet bulunmamaktadır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüyle, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacılara iadesine 27.09.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.