Esas No: 2022/5416
Karar No: 2022/8227
Karar Tarihi: 19.10.2022
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2022/5416 Esas 2022/8227 Karar Sayılı İlamı
8. Hukuk Dairesi 2022/5416 E. , 2022/8227 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Mükerrer Kadastro
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
...,İlçesi, ....,Köyü çalışma alanında bulunan 6463 parsel sayılı 508 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, ... Kınacı adına; 6464 parsel sayılı 872 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, ....., adına tespit edilmiştir.
Davacılar vekili 23.03.2011 tarihli dava dilekçesiyle; Çerkeş Kadastro Müdürlüğünün 14.02.2011 tarihli 6463 ve 6464 parsel sayılı taşınmazların 1721 parsel sayılı taşınmaz ile mükerrer kadastroya tabi olduğu ve 1 (bir) ay içinde dava açılmadığı takdirde kayıtların re'sen iptal edileceğine dair yazısı nedeniyle dava açmıştır.
Mahkemece, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin usule ilişkin bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne, ...., İlçesi ....,Köyü 145 ada 7 parsel sayılı taşınmazın ...., 145 ada 10 parsel sayılı taşınmazın ... ...adına kayıt ve tesciline, mükerrer kayıtların iptaline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3402 sayılı Kanun'un 22/1. maddesi kapsamında düzenlenen ve niteliği itibariyle mülkiyet ihtilafından kaynaklanan, mükerrer kadastro nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
Davacılar müşterek dava dilekçelerinde, davacı ...., adına kayıtlı 6463 parsel ve davacı ... ...adına kayıtlı 6464 parsel sayılı taşınmazın kadastrosunun mükerrer yapıldığının ve kaydın iptaline karar verileceğinin tapu müdürlüğünce kendilerine bildirildiğini, dava konusu taşınmazları önceki maliklerinden satın alırken tapuda herhangi bir şerhin bulunmadığını ve tapuya güven ilkesi ile satın aldıklarını ileri sürerek dava açmışlardır.
Mahkemece, davalı taşınmazların mükerrer kadastroya tabi tutulduğu, ancak idarenin hatası ile bu mükerrerliğin oluştuğu ve taşınmazlar üzerinde davacıların zilyetliklerinin olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. maddesinde, evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılamayacağı, bu gibi yerlerin ikinci defa kadastroya tâbi tutulması halinde ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı ve Türk Medeni Kanunu'nun 1026. maddesine göre işlem yapılacağı, süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa yapılan kadastronun, tapu sicil müdürlüğünce re'sen iptal edileceği belirtilmiştir.
Yine, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1026. maddesinde de, bir aynî hakkın sona ermesiyle tescil her türlü hukukî değerini kaybettiği takdirde, yüklü taşınmaz malikinin terkini isteyebileceği, tapu memurunun bu istemi yerine getirmesi halinde her ilgilinin, bu işlemin kendisine tebliği tarihinden başlayarak otuz gün içinde terkine karşı dava açabileceği hususu düzenlenmiştir.
Somut olayda, Köyü çalışma alanında bulunan, davalıya ait 1721 parsel sayılı taşınmaz, 16.04.1987 gününde tespit ve 16.09.1995 gününde tapuya tescil edilmiş; aynı çalışma alanında bulunan davacılara ait 6463 ve 6464 parsel sayılı taşınmazlar 20.10.1989 gününde tespit ve 25.01.1995 gününde tapuya tescil edilmişlerdir.
Davacılar, Tapu Müdürlüğünün yazısı ile, maliki oldukları 6463 ve 6464 parsel sayılı taşınmazların mükerrer olduğu tespit edilen bölümünün tapu kütüğünden iptal edileceğinin kendilerine bildirilmesi üzerine, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. madde ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1026/2. maddeleri uyarınca, tapu kütüğünde yapılacak iptal işlemine karşı, dava konusu taşınmazlar hakkında kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak eldeki davayı açmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde "kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı" düzenlenmiştir. Eldeki davada, davalıya 1721 sayılı taşınmazın kadastrosu daha önce yapılarak, kadastro tutanağının 16.09.1995 gününde kesinleşmesi suretiyle; davacılara ait 6463 ve 6464 parsel sayılı taşınmazların kadastrosu ise daha sonra yapılıp, 25.01.1995 gününde kesinleşmek suretiyle tapuya tescil edildiğine göre, nizalı taşınmazlara ilişkin ikinci kadastro işlemi, ilk yapılan kadastro çalışmasının tespit tarihi itibariyle, 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde yapılmıştır. Her ne kadar; kadastro tespiti öncesi nedene dayalı davaların, kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekmekte ise de; davacıların, aleni olan tapu siciline güvenmesi doğal olup, sicile göre kayıt maliki olduklarına göre, belirtilen hukuki sebeple açılacak davada hak düşürücü sürenin işletilmesi hayatın olağan akışına aykırı bulunduğundan, sözü edilen sürenin geçtiğinden söz edilemez. Aksi halde, yani kadastrosu daha sonra yapılan her bölüm yönünden terkine karar verilecek olması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. maddesinde ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1026/2. maddesinde, tapu kütüğünden terkine karşı dava açma hakkının düzenlenmiş olmasının bir anlamı olmayacağı ve düzenlemenin işlevsiz olacağı açıktır. Kadastro çalışmalarındaki amaç, tapu sicillerinin gerçek durumu yansıtması olduğuna göre, sicildeki hakkın kime ait olduğunun doğru olarak belirlenmesi gerekir. Bu duruma göre, mükerrerliğin giderilmesi amacıyla açılan eldeki dava, artık çifte tapuyu önleme maksadına yöneliktir. Tabiatıyla yukarıdaki açıklamalar, birinci kadastronun kesinleşmesinden sonra işlemeye başlayan hak düşürücü sürenin dolmasından önce ikinci kadastronun yapılıp kesinleşmesi haline ilişkin olup, hak düşürücü süre dolduktan sonra ikinci kez kadastro yapılması halinde ise, hak düşürücü süre dolacağı için dava açma olanağı bulunmadığı kuşkusuz olup, yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacılar hakkında hak düşürücü süre hükümlerinin uygulanması mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda Mahkemece, hukuki durumun (mülkiyet hakkının taraflardan hangisine ait olduğunun) ilk kadastro çalışmasına ait tespit günü esas alınarak belirlenmesi gerekir.
Hal böyle olunca; Mahkemece, davanın esasına girilerek, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller toplanıp değerlendirilmek suretiyle, mükerrer kadastro gören nizalı 6463 ve 6464 parsel sayılı taşınmazların, ilk önce kadastrosu yapılan 1721 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin yapıldığı 16.04.1987 günü itibariyle kime ait olduğu belirlenmelidir. Mahkemece bu hususlar göz ardı edilerek ve eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüyle, yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine 19.10.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.