Esas No: 2013/23899
Karar No: 2013/32870
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2013/23899 Esas 2013/32870 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptal tescil-alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalılardan ... ile imzaladığı Zilyetlik Devir Sözleşmesine istinaden satın aldığı taşınmazın, tapusunun alınmasına rağmen kendisi adına devir yapılmadığını ileri sürerek, taşınmazın adına tesciline, mümkün olmazsa taşınmazın rayiç bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan ..., ..., ... ve ..., davanın reddini savunmuşlar, davalı ... ise cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacının kararı temyiz etmesi üzerine Dairemizin 10.9.2012 tarihli 2012/13862 Esas ve 2012/18597 Karar sayılı ilamı ile hem esastan hem de kesin hüküm bulunması nedeni ile red kararı verilemeyeceğinden hükmün bozulmasına karar verilmiş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2013/23899-32870
2-Taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın tapulu olduğu yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (MK.634, BK.213, Tapu K.26 ve Noterlik K.60 maddeleri). O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Ne varki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.
Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu,
2013/23899-32870
olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, M.K.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemiyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Somut uyuşmazlıkta; Davacı, zilyetlik devir sözleşmesine konu taşınmazın tapusunu iptali ile kendi adına tesciline mümkün olmadığı takdirde dairenin gerçek rayiç değerinin davalılardan alınmasını istemiş, davalılar binanın kaçak olduğunu, satışın resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olduğu, davacının ancak ödediği bedeli denkleştirici adalet ilkesine göre isteyebileceği; ancak davacının 22.3.2011 tarihli oturumda taşınmazın rayiç değerinin tahsiline karar verilmesini istediklerini belirtiklerinden davanın ispatlanamaması sebebi ile reddine karar verilmiştir. Ne var ki davacı eldeki davadan önce zilyetlik devir sözleşmesine dayanarak davalılardan ..., ... ve ... aleyhine ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 2007/ 216 Esas ile açılan iptal tescil davasında mahkemenin 21.5.2008 tarihli kararı ile davacının dayandığı sözleşmenin geçersiz olması ve taşınmaz üzerinde bulunan çekişme konusu binanın kaçak olması sebebiyle davanın reddine karar verilmiş, karar Yargıtayca onanmak suretiyle 06.02.2009 tarihinde kesinleşmiştir. O halde davacı geçersiz sözleşme nedeni ile ödediği bedeli ifanın imkansız hale geldiği tarihi itibariyle isteyebilir. Eldeki dava, 6.2.2009 tarihinden önce açıldığından davacının ödediği bedeli denkleştirici adalet ilkesine göre isteyebilir. Öyle olunca, mahkemece, davacının ... olduğu bedellerin ödeme tarihlerinden eldeki bu dava tarihine kadar ulaştığı değeri denkleştirici adalet ilkesi gözetilerek, Türkiye İstatistik Kurumundan Tefe-Tüfe oranları, ... Bankasından mevduat faiz oranları, döviz
kurları, Maliye Bakanlığından işçi ve memur ücretlerindeki artış oranları, Kuyumcular Odasından altın fiyatları vb.artışlar araştırılıp sorularak bilirkişiden rapor alınıp taleple bağlı kalınarak karar verilmelidir. Mahkemece değinilen bu hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 24.30 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.