Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2022/6734 Esas 2022/9022 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/6734
Karar No: 2022/9022
Karar Tarihi: 10.11.2022

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2022/6734 Esas 2022/9022 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2022/6734 E.  ,  2022/9022 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : Tapu Kaydındaki Şerhin Terkini

    Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davacı Hazinenin davasının kabulüne, davacı ... ...'un davasının reddine dair kararın davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 21.06.2022 tarihli ve 2021/11373 Esas, 2022//6015 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir. Davacı ... ... vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R
    Davacı ... ....,, ... İli ...,İlçesi ..., Köyü 606 ada 1 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan kadastro parselinin tapu kadının, 3573 sayılı Kanun hükümlerine göre oluştuğunu, tapu kaydını oluştuğu tarihteki mevzuata göre tapu kaydının beyanlar hanesine “3573 sayılı Kanun kapsamında olup, veriliş amacı dışında kullanılamaz, miras dahil bölünemez, veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi taktirde Hazinece geri alınır” şeklinde şerh konulduğunu, şerhin mahkeme kararına dayanmadığını belirterek; idari işlem ile konulan şerhin silinmesi talebiyle dava açmıştır.
    Davacı ... ise 3573 sayılı Kanun gereğince tahsis edilen taşınmazın 4086 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile değişik aynı Kanun'un 3. maddesine göre amacı dışında kullanılmasının mümkün olmadığını, kullanılması halinde Hazinece geri alınacağının düzenlendiğini belirterek; anılan düzenleme uyarınca taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
    Mahkemece dosyalar birleştirilerek yapılan yargılama sonunda, davacı ... ...’un davasının reddine, davacı Hazinenin davasının kabulü ile çekişmeli 606 ada 1 parsel sayılı taşınmazın Sevda Akkaş ... adına olan tapusunun iptali ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş; hüküm davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2021/11373 Esas, 2022/6015 Karar sayılı ilamıyla onanmıştır.
    Anılan onama ilamına karşı davacı-davalı ... ... vekili tarafından süresinde karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
    Tapu kaydının iptaline dayanak oluşturan ve karşı dava ile de silinmesi istenen “3573 sayılı Kanun kapsamında olup, veriliş amacı dışında kullanılamaz, miras dahil bölünemez, veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez. Aksi takdirde Hazine’ce geri alınır.” şerhi 2003 yılında konulmuştur. Konulan şerhin dayanağı 3573 sayılı Kanun'da 4086 sayılı Kanun'la yapılan değişikliktir. Anılan Kanun ile 3573 sayılı Kanunda bazı değişiklikler yapılmış, 3573 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 3. fıkrası “...5 yıl süre ile taşınmazın gayesine uygun olarak kullanıldığı Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca tespit edilenlere mahallin en büyük mülki amiri tarafından tapuları devredilir. Bu yolla verilen taşınmazlar hiçbir şekilde amacı dışında kullanılamaz..., bu hususlar da taşınmazın siciline gerekli şerh verilir” şeklinde değiştirilmiştir.
    4086 sayılı Kanun 28.02.1995 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu Kanunun yürürlüğünden önce zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerinin aşılanması hakkındaki iş ve işlemlere uygulanacak mevzuat 07.02.1939 tarihinde yürürlüğe giren 3573 sayılı Kanundur. Anılan bu Kanunda 3573 sayılı Kanun uyarınca edinilecek taşınmazların amacı dışında kullanılamayacağı hususunun, taşınmaz siciline şerhi gerekeceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
    Öncelikle, 3573 sayılı Kanun'un 3. maddesinde 4986 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin, değişiklikten önceki durumlara uygulanıp uygulanmayacağının kazanılmış haklar da gözönüne alınarak irdelenmesi gerekir. Bu bağlamda, Türk Hukuk Sisteminde Kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
    Yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup, olamayacağı) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide, tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği (geçmişe etkili olamayacağı) esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Hukuk güvenliği de bunu gerektirir.
    Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar; diğerini ise; kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki halde kanunların geriye yürümesi söz konusudur.
    Ayrıca; Yargılama hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.03.1988 tarihli ve 1987/2-860 Esas, 1988/232 Karar; 13.10.2004 tarihli ve 2004/10-528 Esas, 2004/533 Karar; 06.04.2005 tarihli ve 2005/10-183 Esas, 2005/241 Karar; 06.02.2008 tarihli ve 2008/3-60 Esas, 2008/94 Karar; 20.02.2008 tarihli ve 2008/13-160 Esas, 2008/147 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
    Yeni Kanunun eski Kanun zamanında tüm sonuçları itibari ile doğmuş olan haklara dokunmaması ilkesine de Medeni Hukuk uygulamasında “kazanılmış hak” (müktesep hak) denilmektedir.
    Kazanılmış hakların korunması, 1982 Anayasasının 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Hukuk Devleti, bütün eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir (Anayasa Mahkemesi 15.10.2009 tarihli 2007/44-148). Hukukun genel İlkelerinden olan, hukukî güven ve istikrar ilkeleri ile kanun ve idarî işlemlerin kural olarak geriye yürümezliği ilkesi ve bu ilkelerle doğrudan bağlantılı olan kazanılmış haklara saygı ilkesi hukuk devletinin temel unsurları arasında yer alırlar.
    Yeni Kanunda, geçmişe yönelik olarak uygulanacağı konusunda bir hüküm bulunmaması veya yukarıda açıklanan istisnai hallerin söz konusu olmaması durumunda maddi hukuk alanında getirilen, usûl hukukuna ilişkin olmayan yeni düzenleme ancak; bu tarihten sonra ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulacaktır. Bir başka değişle; yeni Kanun, eski Kanun zamanında tüm sonuçları itibari ile doğmuş olan haklara dokunamayacaktır.
    Tüm bu açıklamalar ile birlikte somut olaya bakıldığında; davacı ... tarafından, 29.07.2008 tarihinde 3573 sayılı Kanun'un 4086 sayılı Kanun'la değişik 3. maddesi uyarınca zeytincilik parselinin bölündüğü, yüzölçümlerinin küçültüldüğü ve amaçları dışında kullanıldıkları iddiasıyla iptali istemiyle dava açılmış, davacı ... Philius tarafından, çekişmeli taşınmazın tapu kaydına konulan şerhin silinmesi istemiyle dava açılmış ve anılan davalar birleştirilmiştir. Davaya konu çekişmeli taşınmaz, 3573 sayılı Kanun'a göre zeytincilik parseli olarak verilmiş ve Kanunda aranan şartlar yerine getirildikten sonra 02.02.1972 tarihli ve 2 sıra numarası ile tapu kaydı oluşturulmuş, 18.06.1981 tarihinde ...adına tapuya tescil edilmiştir. Zeytincilik parseli olarak 3573 sayılı Kanun'a göre tahsis ve tescil işlemleri yönünden, bütün sonuçlarıyla tamamlanmış bir hukuki işlem mevcut olup, davacı-davalı ... Philius’a taşınmazı 27.04.2007 tarihinde satan ...ve dolayısıyla davacı-davalı bakımından kazanılmış hak gerçekleşmiştir. 4086 sayılı Kanun'da zaman bakımından geçmişe yürürlüğüne ilişkin bir hüküm olmadığına göre, bu Kanun ile 3573 sayılı Kanun'un 3. maddesinde yapılan değişikliğe dayanılarak konulacak şerhler kanunun yürürlüğünden sonrası için olanaklıdır. Hal böyle olunca, tapu iptal ve tescil davasının reddine, yasal dayanağı bulunmayan şerhin, tapu sicilinden silinmesine ilişkin açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, Dairemizin yukarıda açıklanan gerekçelerle hükmün bozulması gerekirken, bu hususlar gözden kaçırılarak hükmün onanmasına karar verilmesi doğru olmadığından, davacı-davalı ... ... vekilinin karar düzeltme talebinin 1086 sayılı HUMK'un 440-442 maddeleri uyarınca kabulüne karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı-davalı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 2021/11373 Esas, 2022/6015 Karar sayılı onama ilamının ortadan kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca yukarıda açıklanan gerekçeyle BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 10.11.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    (Muhalif)


    KARŞI OY YAZISI

    Dava konusu taşınmazların 26.01.1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında oldukları konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. 3573 sayılı Kanun'un 1995 tarihindeki değişiklikten önceki 3. ve 4. maddelerinde, Devlet ormanlarıyla boş arazide muayyen bir bölgede bulunan yabani zeytinliklerin aşılanması konusunda istekli bulunanların müracaatı, müracaat edilecek merci ve bu alanların ilgilisine tevzii ile en sonunda mahallin en büyük mülkü amirince aşılanan zeytinlik alanın tapusunun verileceğine ilişkin hükümler yer almaktaydı. 28.02.1995 tarihli ve 4086 sayılı Kanunla, 3573 sayılı Kanun hükümleri ıslah edilmiş, özellikle yabani zeytinlikleri aşılamak için müracaat edenlerin hak ve yükümlülükleri ile ilgili Devlet kurumlarının görev ve yetkileri daha belirgin hale getirilmiştir.
    Dava konusu taşınmazların 3573 sayılı Kanun kapsamında aşılama yapan şahıslara verildiği ve Kanunun 3. maddesi hükmü gereğince, "3573 sayılı Yasa kapsamında olup verilen amacı dışında kullanılamaz, miras dahil bölünemez, veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi takdirde Hazinece geri alınır" şerhinin 04.03.2003 tarihinde tapu kaydının beyanlar hanesine tescil edildiği görülmüştür.
    Tüm dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazların tapu kaydının 26.01.1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında oluşturulduğu sabittir.
    Dava konusu taşınmazlar üzerine konulan şerh, 3573 sayılı Kanunun 3. maddesinde 28.02.1995 tarihli ve 4086 sayılı Kanunla yapılan değişiklik gereğince konulmuştur. Öncelikle, şerh konulmasına ilişkin hüküm kanun koyucunun yabani zeytinliklerle ilgili düzenlemesine uyumlu olup, kanundan beklenen amacın ileride bertaraf edilmesini engelleyici bir nitelik taşımaktadır.
    Anayasanın 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek amacıyla gerekli tedbirleri alır." hükmüne; 45. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek maksadıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır." hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 45. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu kural ile Devlete, tarım arazilerinin sanayi ve şehirleşme sebebiyle yok edilmesini ve tarım arazileri ile çayırlar ve meraların amaç dışı kullanılmasını önleme görevi yüklenmiştir.
    Anayasa Mahkemesinin 05.03.2015 tarihli ve 2014/147 Esas, 2015/25 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi, tarım önemli geçim kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin korunması, tarımla uğraşan halkın ve dolayısıyla ülkenin refahı ve gelirinin artması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Devletin, tarım arazilerinin ıslahı, bakımı, korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirlerin yanında, bu alanların tahribini, kalite ve verimliliğinin düşürülmesini ve amacı dışında kullanılmasını önleyecek adli, idari ve hukuki tedbirleri de alması gerekmektedir.
    3573 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ve hükme dayanılarak taşınmazların tapu kaydına düşülen şerhle, hak sahiplerine verilen zeytinlik vasfındaki taşınmazların bu niteliklerinin korunması amaçlanmakta; kazanılmış mülkiyet hakkının maliklerinin elinden alınması veya mevcut kullanım durumlarının herhangi bir şekilde sınırlandırılması söz konusu olmamakta, aksine bu niteliklerinin korunması ve aleniyet sağlanması hedeflenmektedir.
    Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
    Yargıtay 8. H.D.nin 10.12.2004 ve 2004/7754 Esas, 2004/8669 Karar sayılı kararına göre, dava konusu taşınmazın Devlet ormanı sayılan yerlerden olduğunun anlaşılması halinde; uyuşmazlığın 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunun 3, 4 ve 5.maddesi hükümleri uyarınca çözümlenmesi gerekir. Anılan maddelerde öngörülen ıslah ve dağıtımla ilgili işlem ve koşulların araştırılması gerekir.
    Dava konusu taşınmaz ile aynı yörede bulunan 283 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili Yargıtay (Kapatılan) 20.H.D.nin 16.07.2009 tarihli ve 2009/1034 Esas, 2009/12035 Karar sayılı ilamında; 3573 ve 6777 sayılı Kanunlar gereğince Devlet Ormanlarından Yabani Zeytinlik, Menengiçlik, Harnupluk sahaların ayrılamayacağı, 1961 Anayasasının 15.10.1961 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra, kamu malı olan Orman niteliğindeki taşınmazlara özel mülklere bağlı olan yasa hükümlerinin uygulanmayacağı, 283 parselin 1945 yılında yapılıp kesinleşen Orman Kadastrosu sınırları içinde kaldığı, 283 parselin imar ihya edilmediği, üzerinde bulunan delicelerin hiç birisinin aşılanmadığı, tarımsal faaliyete konu olmadığı, makilik karakterli orman niteliğinde olduğu gözetilmeden 3573 sayılı Kanun'a göre oluşturulan, baştan beri yolsuz tescil niteliğindeki tapu kaydının şahıslara mülkiyet hakkı kazandırmayacağı, belirtilmiştir.
    Dosyada mevcut bilirkişi ...'ın 30/03/2015 tarihli raporuna göre, taşınmaz üzerinde mostra vermiş kayalar, hareketli kaya parçaları, deliceler, deliceden aşılı 20 yaşlı 1 adet, 10 yaşlı 1 adet zeytin ağacı, anemonlar, Cystus bitkileri, ada soğanları, gevenler, katır tırnağı, pırnal meşesi ve akçakesme çalılar bulunduğu, taşınmazın tarım arazisi olarak kullanılmadığı, zeytinciliğin dışında kullanılmaya müsait olmadığı, taşınmazın doğal haline terk edildiği, zeytin ağaçlarının köklenmesi suretiyle tahrip edildiği, dava konusu taşınmazda ihya-ıslah olgusunun tamamlanmadığı anlaşılmıştır. Orman niteliğinde olan taşınmaz yolsuz tescil edilmiştir. TMK'nin 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" hükmü dikkate alındığında ilk tapu malikinin ve davalı 3.kişinin bu tescilden faydalanmaları hukuken mümkün değildir.
    Çekişmeli parselin ifraz edildiği, ...Köyü 317 sayılı parselin imar ihya edilmediği, üzerinde bulunan delicelerden hiç birisinin aşılanmadığı, tarımsal faaliyete konu olmadığı, makilik karakterli devlet ormanı niteliğinde olduğu gözetilmeden 3573 Sayılı Kanun uyarınca oluşturulduğundan, baştan beri yolsuz tescil niteliğindeki tapu kaydı davacıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmaz. Başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararı yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari) başka bir anlatımla; mülkiyet hakkının baştan beri doğmadığını belirleyen bir hüküm olup, bu tür kayıtlarda T.M.K'nin 1023. (E.M.K. İsviçre - M.K.974) maddesindeki "iyi niyetle edinme" kuralı da uygulanamaz (T.M.K'nin 1025. md.). Bu tescil bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmaz. T.M.K'nin 1026. (E.M.K'nin 934 - İsviçre 976) maddesi gereğince sicil hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edilebilir. Davalı tarafından bu yer için ödenen satış bedeli, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre taşınmazı kendisine satan kişi yada kişilerden isteyebilir.
    "3573 sayılı Yasa kapsamında olup, veriliş amacı dışında kullanılamaz, miras dahil bölünemez, veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi taktirde Hazinece geri alınır." şeklinde tescil edilen şerhi bilerek taşınmazı satın alan davalının Türk Medeni Kanunu'nun 1023. ve devamı maddelerinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.
    Davaya konu şerhin tapu kaydından silinmesi için haklı ve hukuka uygun bir gerektirici sebep mevcut değildir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının bu gerekçeler ile onanması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edememekteyim. 10.11.2022





    Hemen Ara