Esas No: 2012/5347
Karar No: 2012/13299
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2012/5347 Esas 2012/13299 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... ile davalılar Hazine ile ... Köyü tüzel kişiliği tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar ... vekili, dava dilekçesine ekli krokide (A) harfi ile gösterdikleri ve ... Köyünde bulunan taşınmazın bir bölümünün tapuda kayıtlı olmadığını, bir bölümünün de, 442 sayılı Kanunun Ek 12. maddesi uyarınca köy yerleşim alanı olarak 130 ada 1, 132 ada 1, 16, 17, 18 ve 19, 133 ada 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10, 134 ada 1 ve 2, 135 ada 1 ve 2 parsel sayılarıyla köy tüzel kişiliği adına tapuya kayıt edilen taşınmazları tamamen veya kısmen kapsadığını belirterek, dava dilekçesine ekli krokide (A) ile gösterilen taşınmazın kadimden beri müvekkilinin zilyetliğinde olduğu ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkili yararına oluştuğunu iddia ederek, dava dilekçesine ekli krokide (A) ile gösterilen ve 442 sayılı Kanunun Ek 12. maddesi uyarınca köy yerleşim alanı olarak 130 ada 1, 132 ada 1, 16, 17, 18 ve 19, 133 ada 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10, 134 ada 1 ve 2, 135 ada 1 ve 2 parsel sayılarıyla köy tüzel kişiliği adına kayıt edilen taşınmazların müvekkilinin zilyetliğinde olan bölümlerinin tapularının iptali ve müvekkili adına tescili, tapusuz olan bölümün ise, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre müvekkili adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davacı gerçek kişi yararına TMK."nun 713/1 maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının 3367 sayılı Kanun uyarınca 15.04.2003 tarihinde yapılan köy yerleşim yeri uygulaması tarihinden önce oluştuğunu, ancak köy yerleşim alanı ile birlikte davacının tescil hakkını kaybettiğini, böyle bir durumda davacı lehine tescil kararı verilemez ise de, mülkiyet hakkının tesbitine karar verilebileceği gerekçeleriyle davanın kabulüne ve 01.11.2010 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (C) ile gösterilen 22043,60 m² yüzölçümündeki taşınmaz üzerinde davacı gerçek kişinin mülkiyet hakkı olduğunun tesbitine karar verilmiş, hüküm davalı köy tüzel kişiliği ve davacı gerçek kişi ile davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili ile tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 05.07.1971 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra 12.05.1992 tarihinde ilân edilerek kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması vardır. Genel arazi kadastrosu işlemi ise, 1963 yapılıp sonuçları 03.03.1967 - 01.04.1967 tarihleri arasında ilân edilip kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
1) Davacı gerçek kişi vekilinin temyiz itirazları yönünden:
Dava konusu çekişmeli taşınmazlar, 3367 sayılı Kanun kapsamında, Köy yerleşim yeri tesbit komisyonunun 15.04.2003 gün ve 6 sayılı kararı ve Valiliğin bu kararı 08.04.2005 tarihli onamasına dayalı olarak köy yerleşim alanı olarak parselasyon planı yapılarak arsa niteliğinde köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilmişlerdir. Taşınmazlar artık tescil tarihinden itibaren kamu emlakine dönüşmüştür. Bu nedenle; taşınmazlar, 3367 sayılı Kanun hükümleri uyarınca köy yerleşim alanı olarak kabul edilip, köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edildiği tarihe kadar diğer kazanma koşulları
yanında 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu belirlendiği takdirde, bu yer köy yerleşim alanı olarak tapuya tescil edilmekle kamu emlakine dönüşmüş bulunduğundan, özel mülkiyet şeklinde tapuya tescili mümkün olamayacağından, davacı vekilinin mülkiyetin tesbitiyle birlikte tapu iptal ve tescil kararı verilmesi gerektiği yönündeki temyiz itirazları yerinde değildir.
2) Davacı Hazine ve ... Köyü köy tüzel kişiliğinin temyiz itirazlarına gelince:
Mahkemece, davacı gerçek kişi yararına TMK."nun 713/1 maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının 3367 sayılı Kanun uyarınca 15.04.2003 tarihinde yapılan köy yerleşim yeri uygulaması tarihinden önce oluştuğu gerekçesiyle davacının mülkiyet hakkının tesbitine karar verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma, yazılı biçimde hüküm kurulmasına yeterli ve elverişli değildir. Şöyle ki, çekişmeli taşınmazlar yörede 1967 yılında yapılan arazi kadastrosunda çalılık ve taşlık olarak tapulama dışı bırakıldığı halde, mahkemece orman araştırması yapılmamıştır. Diğer taraftan, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ve ihya olarak kabul edilemez) ve imar -ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanununun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar-ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdiri delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden 15 - 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazın niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir. Somut olayda mahkemece, anlatılan biçimde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Bu sebeplerle öncelikle, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı, dava konusu taşınmazları ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile 15.04.2003 tarihinden 15 - 20 yıl öncesine ait iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita (jeodezi ve fotogrametri) mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu ve yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde yeniden yapılacak keşifte, çekişmeli taşınmazlar ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazların dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; yukarıda değinilen belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil,
uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı ve çekişmeli taşınmazların orman sayılan yerlerden olup olmadığı saptanmalıdır. Şayet taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğunun tesbiti halinde davanın reddine karar verilmelidir.
Yukarıdaki yöntemle yapılan araştırma sonucunda çekişmeli taşınmazların evveliyatının ve fiili durumunun orman olmadığı saptandığı takdirde, bu kez, zilyetlik koşullarının araştırılması gerekir.
Bu itibarla, zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, taşınmazların değişik bölümlerinden yeterli derinlikten toprak örnekleri alınıp incelenerek, taşınmazların imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, edildi ise tarihi ve ne kadar süreyle ne şekilde zilyet edildiği, bu zilyetliğin taşınmazların ekonomik amacına uygun olup olmadığı, son yıllarda işlenip işlenmediği ve en son hangi yıllarda ekildiği, taşınmazların toprak yapısı, bitki örtüsü çevre parseller ile karşılaştırmak ve üzerindeki ağaçlar tek tek sayılmak suretiyle taşınmazlar üzerinde bulunan ağaçların cinsi, sayısı ve yaşı, taşınmazların hangi bölümlerini hangi yoğunlukta kapladıkları saptanmalı; eğimi, eğimölçer (klizimetre) ve memleket haritasındaki münhaniler yardımıyla teknik olarak ölçülmeli, 3367 sayılı Kanun uyarınca 15.04.2003 tarihinde yapılan köy yerleşim yeri uygulaması tarihinden geriye doğru en az 15-20 yıl öncesine ait (1980-1990 yılları arası) iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğrafları keşifte bilirkişiler tarafından zemine uygulanmalı, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle üç boyutlu olarak incelettirilip, hava fotoğraflarının çekildikleri tarihlere göre çekişmeli taşınmazların üzerinde neler gözüktüğü, o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, kültür arazisi niteliğinde olup olmadığı, imar ve ihyasının tamamlanıp tamamlanmadığı ya da taşınmazların hangi nitelikte bulunduğu, imar ve ihyasının tamamlanma tarihinin, kullanım süresinin ve ne zaman kullanılmaya başladığı konularında uzman bilirkişilerden görüş alınmalı, yine fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, tanık ve diğer bilirkişi sözleri bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmazlar üzerinde imar ve ihya işlemlerinin başladığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetliğin başlangıç tarihi ayrı ayrı belirlenmeye çalışılmalı, çevre parseller keşifte yerine gereği gibi uygulanmalı, sözü edilen belgelerin dava konusu taşınmazları nasıl sınır gösterdiği saptanmalı, teknik bilirkişiye yerel bilirkişi sözlerini denetlemeye keşfi izleme olanağı sağlayan rapor tanzim ettirilmeli ve bu yolla taşınmazların önceki niteliğinin, imar ve ihya koşullarının, davacının zilyetliğinin, başlangıç tarihinin belirlenmesine çalışılmalı, taşınmazlar üzerinde ev yapmanın imar, ihya ve ekonomik amaca uygun zilyetlik olmadığı düşünülmeli ve böylece taşınmazın vasfının belirlenmesine çalışılmalıdır. Şayet, taşınmaz kısmen imar ve ihya edilmiş ise, ihya edilerek kültür arazisi niteliği kazandırılan bölümler ile işlenmeyen, imar ve ihya edilmeyen bölümler ölçülerek belirlenmeli ve teknik bilirkişi tarafından krokisine işlenmesi sağlanmalı, bu kısımlar ayrıca mahkeme nezaretinde çektirilecek fotoğraflara da işaretlenmeli ve bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın, eksik inceleme ve bilirkişinin yetersiz raporlarına dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: 1) Yukarıda bir numaralı bentde gösterilen nedenlerle, davacı gerçek kişi vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,
2) İki numaralı bentde gösterilen nedenlerle, davalı Hazine ve köy tüzel kişiliğinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 26/11/2012 günü oy birliği ile karar verildi.