Esas No: 2013/16608
Karar No: 2013/28416
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2013/16608 Esas 2013/28416 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, vesayet altına alınan ... ile aralarında imzalanan 26.04.2011 tarihli Tüketici Kredisi sözleşmesinden kaynaklı borcun ödenmemesi nedeni ile alacağın tahsili için kısıtlı hakkında icra takibinde bulunduğunu, itiraz üzerine takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vasisi, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacı bankanın gerekli araştırmayı yapmaksızın ... vermesi nedeni ile davalıdan talep hakkı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık hacir altına alındığı anlaşılan davalının davacı bankayla yaptığı sözleşme uyarınca almış olduğu tüketici kredisi ile yaptığı harcamalardan dolayı sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
TMK 16.maddesine göre Ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Görüldüğü gibi kural olarak ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça yaptıkları hukuki işlemler hükümsüzdür. Ancak TMK.2.maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesi bu kuralın istisnasıdır. Buna göre “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk
düzeni korumaz. Kanun kısıtlı ehliyetlilerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yapmamak, üçüncü kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Ancak kısıtlı ehliyetli kimsenin tam ehliyetli insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması olacaktır ki, kanun bunu himaye etmez.
Somut olayda davalı sözleşmenin imzalandığı tarihte kumar alışkanlığı ve savurganlığı nedeni ile kısıtlı bulunmaktadır. Buna karşın ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredisinden yararlanmış, aldığı tüketici kredisini kullanmak suretiyle bir menfaat elde etmiştir. Davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davalının borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir.
Öte yandan TMK.452/2.maddesinde; “vesayet altındaki kişinin fiil ehliyetini haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağı” öngörülmüştür. Buna göre kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağının kabulü gerekir.
Bu durumda mahkemece yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 24.30 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.