Esas No: 2011/17613
Karar No: 2012/6001
Karar Tarihi: 18.04.2012
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2011/17613 Esas 2012/6001 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki yenileme kadastrosuna itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Çekişmeli ... köyü eski 1101 nolu parsel sayılı taşınmaz yörede 1954 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında tapu kaydına dayanılarak 26290 m2 yüzölçümü ile ... adına tespit edilmiş olup tespite ... tarafından yapılan itiraz üzerine gezici kadastro mahkemesinin 1956/1135-1957/538 sayılı kararı ile davacı tarafından çekişmeli taşınmaza yanlışlıkla itiraz edildiği anlaşıldığından tespit gibi Mehmet Öncü adına tesciline karar verilmiş ve satış yolu ile davalı ...’ ye geçmiş olup tapuda ayni şekilde kayıtlıdır. Çekişmeli 172 ada 20 (eski 1101 parsel) parsel sayılı taşınmaz yörede yapılan yenileme çalışmaları sırasında tesis kadastro ölçü haritası ile paftasındaki sınırlandırma uymadığından hatalı olan pafta durumu iptal edilip takeometrik rasatlarına göre oluşturulan sınırlara itibar edilerek palamutlu tarla niteliği ile 30180,72 m2 yüzölçümü ile yenilenmiş olup, eski yüzölçümü 26290 m2"dir. Davacı Orman Yönetimi ... köyünde 2859 sayılı Yasa hükümlerine göre yenileme çalışması yapıldığını, 172 ada 20 parsel sayılı taşınmazın tahdit sınırları içinde orman alanı olduğu halde, tahdit sınırlarına uyulmadığını ve yenileme çalışmasının hatalı yapıldığını bu nedenle hatalı yapılan tespitin iptali ile taşınmazın devlet ormanı olarak Hazine adına tescili talebi ile dava açmıştır. Mahkemece açılan davanın kabulü ile 172 ada 20 nolu parsele ilişkin yenileme tespitinin iptaline ve (C) ile gösterilen 26631,63 m2 yüzölçümündeki bölümün 172 ada 20 parsel numarası ile tespit ve tesciline, (D) ile gösterilen 7484,40 m2 yüzölçümündeki bölümün orman arazisi olarak tespit ve tesciline karar verilmiş, mahkemece verilen bu ilk hüküm davacı Orman Yönetimi ve davalı ...’nün temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından bozulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.04.2007 tarih ve 2007/3958-5135 sayılı bozma kararında özetle, “Dava niteliği ve içeriği itibariyle taşınmazın bulunduğu bölgede 2859 sayılı Yasanın uygulamasından kaynaklanmaktadır. Davanın saptanan niteliği dikkate alındığında mahkemece yapılan araştırma, uygulama ve soruşturma yetersizdir. Ülkemizde, ilk kadastro işlemleri 15.12.1934 tarihinde yürürlüğe giren 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile başlamıştır. Şehir Kadastrosu adıyla da anılan bu yasanın amacı, il ve ilçe merkezlerinde bulunan taşınmazların hukuki ve hendesi (geometrik) durumlarını tespit etmek ve göstermektir.
Daha sonra kadastro faaliyetlerinin yurt çapına yayılması, il ve ilçe merkezleri dışındaki yerlerin de kadastro kapsamına alınması düşünülmüş, bu düşüncelerle, sırasıyla 22.03.1950 tarih 5602; 17.07.1964 tarih 509; 12.05.1966 tarih 766 sayılı Tapulama Yasaları çıkarılmış; zaman içerisinde duyulan ihtiyaçlarla, anılan yasalar 6091, 6335, 1617 sayılı Yasalarla değişikliklere uğramıştır.
Son olarak, şehir, köy ayrımını ortadan kaldırmak, yurdun her yerinde uygulama birliği sağlamak düşüncesiyle, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanununun fonksiyonlarını bünyesinde birleştiren 3402 sayılı Kadastro Kanunu 07.07.1987 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur.
Belirtilen tüm düzenlemelerin amacı, 3402 sayılı Yasanın 1. maddesinde de ifade edildiği gibi; memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak, taşınmaz malların sınırını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü tapu sicilini oluşturmak, böylece, kadastral harita ve planlara bağlanan tapu sicillerini Medeni Kanunun güvencesi altına almak, korumak ve sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere iletmek ve teslim etmektir.
Yukarıda da değinildiği gibi, başlangıcından beri değişiklikleri ile beraber sekiz kanun yürürlüğe girmiş, bu alanda başarılı sonuçlar alınmıştır. Ne var ki, Kadastro ve Tapulama Kanunu ile üretilen paftalar, 2859 sayılı Kanun gerekçesinde açıkça vurgulandığı gibi kadastro yapım tekniğindeki değişiklikler, gelişmeler, arazilerdeki yüksek yoğunluklu yerleşim alanları karşısında yetersiz kalmıştır. Nitekim birçok Avrupa Ülkelerinde, teknik niteliğini ve uygulama yeteneğini kaybetmiş paftalar, ikinci hatta üçüncü defa yenilenmiştir.
Yurdumuzda da kadastro yapımındaki metod, alet ve malzeme yetersizlikleri, sınırların zeminde işaretlendirilmemesi, adım yâda şerit, metre ve pusula ile yapılanın yanında, grafik ölçü sistemiyle, büyütülmüş fotoğraflar gibi ilkel metotlar kullanılarak yapılmıştır. Kullanıldığı zamanlarda bile harita yapımının gerektirdiği nirengi ve poligon gibi sabit tesislerden yoksun üretilen bu haritalar genellikle küçük ölçeklerde ve kötü vasıflı malzemeler üzerine çizimleri yapılmış ve bunlar üzerinden yüzölçümleri hesaplanmıştır.
Yapıldığı dönemdeki basit ve ilkel tekniklerle üretilen paftaların ihtiyacı karşılamadığı, böylece paftaların yenilenmesinin zaman zaman zaruret haline geldiği bilinen bir gerçektir. Bunun için 23.06.1983 tarihinde 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş ve bu ihtiyacı büyük ölçüde karşılamıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkındaki Kanunun uygulamasından kaynaklanmaktadır.
2859 sayılı Yasanın yenileme başlıklı birinci maddesi; “Teknik nedenlerle yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen ve en az bir mevkii yada ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun şekilde göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları bu kanun hükümlerine göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün teklifi ve ilgili bakanın onayı ile yenilenir. Buna göre tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır” hükmünü taşımaktadır.
Yenilemenin esasları başlıklı dördüncü maddesi; “Yenileme yalnız teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz.
Yenileme işlemi sırasında ilk kadastro ve tapulamanın tahdit ve tespit ettiği parsel sınırlarına itibar olunması esas alınır.
Parselin zemindeki sınırları değişmemiş ise ölçümleme sonunda yeni bulunan değerler aynen kabul edilir.
Parselin zemindeki sınırları değişmiş veya işaretsiz ise ilk kadastro veya tapulamanın pafta ve fenni belgelerinden yararlanarak sınırlar tespit edilir.
Parsel sınırlarının tespit edilememesi halinde yol, dere ve benzeri tabii ve suni tesislerle çevrili parseller topluluğu bir bütün olarak ele alınır. Bu topluluk içindeki parsellerin konumu dikkate alınarak yüzölçümü farklılıkları her bir parselin sicilindeki yüzölçümü ile orantılı olarak bütün parsellere dağıtılmak suretiyle dengelenir. Bu işlemler sırasında parseller içindeki mevcut daimi yapı ve tesislerin aynı parsel içerisinde bırakılması, hak sahiplerinin birbirleri ile uyuşmazlık çıkarmadan kabullendikleri yerleşme biçimlerinin olduğu gibi muhafazası gözönünde bulundurulur. Bu topluluk içindeki sınırları değişmemiş parseller dengelemeye dahil edilmeyip haklarında üçüncü fıkra hükmü uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan yasanın 6. maddesine göre çıkarılan yenilemenin yapılış biçimi ve uygulanacak teknik yöntemleri gösteren yönetmeliğin 23. maddesinde parsel sınırları veya köşe noktalarında tapulama veya kadastro sırasında varolan ifraz ve parselasyon sonucu doğmuş olan parsellerin yenilemede, durumunu koruyan sabit zemin işaretleri tespit edilerek, anılan sınırların yenilemede esas alınacağı 24. maddesinde yapılan ölçülerde herhangi bir hata bulunmaması halinde bu sınırlara aynen itibar edileceği 28. maddesinde ise sınırları zeminde belirlenen parsellerle parseller topluluğunun yüzölçümlerinin köşe koordinatlarına göre hesaplanacağı vurgulanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, yenileme işlemi önceki kadastro ile saptanan mülkiyet ve geometrik durumu yok sayan veya tamamen hükümsüz kılan yeni bir kadastro çalışması değil, mümkün olduğu kadar aslına sadık kalınarak onun eksikliklerini tamamlayan sınırlarında ve yüzölçümlerinde görülen yanlışlıkları “orantı” ve “dengeleme” kurallarına göre düzelten bir önceki kadastroya ek bir işlemdir.
Zorunlu sebepler (parsel köşe noktalarının kaybolması, röperlerin bozulması gibi) sonucu ortaya çıkan sınır değişiklikleri, her zaman mülkiyet değişikliği niteliğinde değildir. İlk kadastronun aslına bağlı kalınmakla beraber tüm yasa ve yönetmelikte gösterilen bilimsel ve teknik verilere uygun olarak yapılan ölçümlere rağmen elde olmayan zorunlu sebepler sonucu ortaya çıkan değişiklik ve buna bağlı geometrik durumun kabulünde zaruret vardır.
Ayrıca, ilk kadastro ile yenileme sonucu üretilen paftalar ve buna bağlı parseller yada parsel topluluğu arasındaki fark yada farklar tecviz dışı ise parsel yüzölçümlerinin yukarıda değinildiği şekilde dengeleme ve orantı yoluyla düzeltileceği, bu suretle meydana gelen haksızlıkların da önlenebileceği kuşkusuzdur.
Bu durumda, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle sınırların değişip değişmediğinin belirlenmesi zorunludur. Zira sınırların değişmesi halinde uygulanacak hükümle, değişmemesi halinde uygulanacak hükümler birbirinden farklıdır.
Eğer sınırlarda bir değişiklik yoksa eski sınırlara itibar edileceği, sınırlarında ve yüzölçümlerinde bir yanlışlık ve eksiklik bulunmayan parsellerin yenileme dışı bırakılacağı tabiidir.
Sınırlarda değişiklik mevcut ise, tapulama haritaları ile yenileme haritalarının çakıştırılıp uygulanması, bu uygulamada özellikle parsel köşelerinin hesaplanacak koordinatlarına göre tersim edilmesi, sınırların tespit edilememesi halinde sabit noktalardan (sınırlardan) yararlanılması, tüm bulguların arz üzerinde işaretlenip rapor edilmesi ve gerekçelerin gösterilmesi asıldır. Ayrıca taşınmazda fiili kullanım sonucu ortaya çıkan yeni oluşum, yeni bir mülkiyet değişikliği niteliğinde olup, yenileme paftalarında nazara alınmaz.
Teknik bilirkişi, aradaki farkın ilk tesis kadastrosunun hatalı olmasından ileri geldiğini, ilk üretilen haritanın hatalı olduğunu, oysa yenilemenin sayısal alan hesabı yöntemi ile yapıldığını vurgulamaktadır.
Ne var ki, mahkemece somut olayın özelliğine göre yukarıdaki ilkeler gözetilerek bir uygulama yapıldığından söz etme olanağı yoktur. İlk kadastro paftası ile yenileme paftası çakıştırılmadığı gibi, parsellerin yüzölçümleri, köşe koordinatlarına göre hesaplanmamıştır. Köşe noktası olarak saptanan sınırın hangi sabit sınır olarak neden alındığı gerekçesi gösterilerek açıklanmamış, ilk kadastral sınırlara itibar edilmemesinin hangi zorunlu sebeplerden ileri geldiği açıklanmaksızın, mülkiyet durumunu değiştirecek şekilde yeni bir pafta
oluşturulmuştur. Bu itibarla yukarıda açıklanan ilkelerin ışığı altında ve değinilen yasa hükümlerine göre bir uygulama, inceleme ve soruşturma yapıldığından söz edilemez. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne ve dava konusu ... köyü, 172 ada 20 parselin 2859 sayılı yasaya göre yapılan yenileme tespitinin iptali ile bilirkişi ...’in 06.04.2009 tarihli ek raporuna ekli krokide (A) ile gösterilen 26631,63 m²’lik bölümün 172 ada 20 parsel olarak tespit ve tapuya tesciline, aynı krokide (B) ile gösterilen 7484,40 m²’lik bölümün ise orman olarak tespit ve tapuya tesciline, davacının aynı parsele ilişkin olarak açtığı tapu iptal ve tescil istemi yönünden ise mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, yenileme kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu ... köyünde dava tarihinden önce yapılıp 31.05.1953 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu vardır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 18/04/2012 gününde oybirliği ile karar verildi.