20. Hukuk Dairesi 2011/16369 E. , 2012/5523 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişiler velisi ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar ..., ... ve ..."ye velayeten ... 31.12.2007 tarihli dilekçesiyle,... mirasçısı oldukları, ...nin sağlığında alkol ve uyuşturucuya müptela olduğu, davalı gerçek kişinin bu durumdan yararlanarak murisleri Hüseyin Şişli’ye nerede imzalandığı ve tarihi bile belli olmayan bir adi satış senedi imzalatarak, 21376 m2"si 724 parsel sayısı ile tapulu, 24000 m2"si ise tapusuz 2/B’lik arazi olmak üzere birlikte kullanılan taşınmazın ...’ye ait 1500 m2"sini ele geçirdiğini, murislerinin uyuşturucu ve alkol tesirinde olduğu için yaptığı işlemin geçersiz olduğunu ileri sürerek bu satış sözleşmenin iptali istemiyle dava açmışlar; davalı ... savunmasında, satış eyleminin yasal olduğunu, yapılan tahlillerde davacıların murisinin kanında uyuşturucu bulunmadığının belirlendiğini, murislerinin yalnız yaşamak nedeniyle moral bozukluğundan intihar ettiğini, tapudaki satış sözleşmesinin geçersiz olduğunun söylenemeyeceğini savunmuştur.
Mahkemece dosyadaki bilgi ve belgeler ile tanık beyanlarına göre, davacıların murisinin satış sözleşmesini uyuşturucu etkisi altında yaptığı ispat edilemediğinden davanın REDDİNE karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişiler velisi ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapuda kayıtlı taşınmaz satış sözleşmesinin iptali ve tapuda kayıtlı olmayan taşınmazın zilyetliğinin devri sözleşmesinin, irade sakatlığı nedeniyle iptaline ilişkindir.
Medeni Yasanın 9. maddesi gereğince “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” 10. maddesi fiil ehliyetinin unsurlarını, “Ayırt etme gücüne sahip olmak”, “Kısıtlı olmamak”, “Ergin olmak” şeklinde öngörmüştür. Unsurlarından birisi olan ayırt etme gücü, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) olup, bu gücü bulunmayan şahsın kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Ayırt etme gücünün tanımı da yasanın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde tarif edilmiştir. Medeni Yasanın 15. maddesi gereğince ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemler sonuç doğurmayacağından, karşı taraf iyi niyetli olması o işlemi geçerli hale getirmez (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21). Mülkiyet hakkı ve mamelek hukuku açısından hukuki işlem ehliyeti ve ayırt etme gücü çok büyük önem taşıyacağından hukuki işlem ehliyetinin varlığı ve yokluğunun ispatı için tarafların tüm delillerinin toplanması, derin bir araştırma yapılması gereklidir. Ayırt etme gücü
sadece yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil; bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olup, ayırt etme gücünün bu nedenlerle varlığı ve yokluğunun sadece hakimin hukuk bilgisi ile çözümlenecek bir konu olmadığı özel ve teknik bilgi gerektirdiği ortadadır. Ayırt etme gücünün göreceli bir kavram olması, olaya, içinde bulunulan fiziki ve pisişik şartlara göre farklılık göstermesi nedeniyle, bu yönde en yetkili sağlık kurullarından, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınması da gereklidir. Esasen Medeni Yasanın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda; mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde Adli Tıp kurumundan rapor alınmamış tanık beyanları ve otopsi raporunun değerlendirilmesiyle sonuca gidilmiştir.
O halde, öncelikle yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ehliyetsizlik hususunun açıklığa kavuşturulması, muris Hüseyin Şişli"nin satış tarihindeki fizyolojik ve pisişik durumunu ortaya koyacak sağlık kuruluşlarından alınmış tüm tahliller grafiler, müşahede evrak ve raporları, sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı ise bu kurumun yaptığı sağlık harcamalarına ilişkin evrak dökümleri gibi ulaşılabilecek tüm deliller toplanıp, muris Hüseyin Şişli 20.02.2007 tarihinde öldüğünden, dava dosyası yöntemince Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, tüm dosya kapsamına ve delillere göre hukuki işlemin yapıldığı tarihte davacılar murisi Hüseyin Şişli’nin ayırt etme gücünü zayıflatacak ya da tamamen ortadan kaldıracak bir hastalık ya da uyuşturucu madde ve alkol etkisinde olup olmadığı yönünde ihtisas kurulundan rapor alınmalı, tüm taraf delilleri değerlendirilerek oluşacak sonucu göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeden eksik inceleme ve araştırmayla hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişilerin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 10/04/2012 günü oybirliği ile karar verildi.