Esas No: 2011/16682
Karar No: 2012/5495
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2011/16682 Esas 2012/5495 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, tapuda kısıtlama bulunmayan bir parseli orman alanı olduğu gerekçesiyle iptal eden davalı Hazineye karşı tazminat davası açmıştır. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve davalı Hazineye tazminat ödemeye hükmetmiştir. Ancak Yargıtay, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek hükmü bozmuştur. Taşınmazın değeri belirlenirken, arazi veya arsa niteliği, emsal satışlarının fiyatları, tarım alanlarındaki net gelir gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Kanun maddeleri ise, Medeni Yasanın 1007. maddesi, Borçlar Yasasının 125. maddesi ve Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 tarihli kararıdır.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... ve davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... 21.10.2010 tarihli dilekçesiyle ... , ... köyü 1048 sayılı parseli tapuya güvenerek satın aldığı, tapuda hiç kısıtlama bulunmadığı halde, Orman Yönetimi tarafından bu yerin orman ayılan yerlerden olduğu, tapu kaydının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tescil istemiyle açılan davanın kabulüyle parselin tapu kaydını iptaline ve orman niteliğiyle Hazine adına tesciline ilişkin kararın kesinleştiği, bu şekilde zararının oluştuğu, Medeni Yasanın 1007. maddesi hükmüne göre oluşan zararının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00.-TL tazminatın ve dava nedeniyle ödemek zorunda kaldıkları yargılma giderlerinin davalı Hazineden alınarak kararın kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek Yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın KISMEN KABULÜNE, 41.833,46.-TL tazminatın 23.06.2010 tarihinden itibaren işleyecek Yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesin karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi ve davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dav dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince tazminata isteminden kaynaklanmaktadır.
Mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Yasa ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 1. numaralı protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası kararında, devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının, 1 no.’lu ek protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; Tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan T.M.K. m. 1007 anlamında devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Borçlar Yasasının 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşmıı süresinde Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
Medeni Yasanın 1007. maddesinde düzenlenen sorumluluk türü, Borçlar Yasasının 41 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu, 55 ve devamı maddelerinde düzenlenen; adam çalıştıranın sorumluluğu ve diğer objektif sorumluluk halleri, 61 ve devamı maddelerinde düzenlenen; sebepsiz mal iktisap edenlerin sorumluluğundan farklı olup, Borçlar Yasasının 60. maddesindeki zamanaşımı, 105. maddesindeki munzam zarar ve 44. maddesindeki hakkaniyet indirimi ya da makul indirim kurallarının uygulama imkanı yoktur.
Davanın niteliğine göre tazminat miktarının belirlenirken öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin hesaplanması olup, arazi niteliğindeki taşınmaz başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar içinde emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir.
Ne var ki, taşınmazın plansızsa da yer altı hizmetleri ile belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadğı ilgili yönetimlerden sorulmamış, bilirkişilerin soyut görüşü ile yetinilmiş, tapusu iptal edilen parselin değeri gelir metoduna göre hesap edilmiş, parselin imar ihya görmediği dikkate alınmamış, imar ihya görmüş tarım alanı gibi değerlendirilmiş, parselin özelliklerine ve konumuna göre ekilecek ürünler ve maliyetleri tarım müdürlüğünden sorulmamıştır.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay"ca kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı Kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Yapılan araştırma sonunda tapusu iptal edilen taşınmazın arazi olduğu saptanacak olursa değeri, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde, ekilecek ürünlerin ve bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla değerinin bulunması, bedel tespitinde etkisi olan diğer tüm unsurlar dikkate alınarak her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip dayanakları gösterilmek suretiyle değerlendirilerek saptanması için; şayet tapusu iptal edilen taşınmaz arsa niteliğinde olduğu belirlendiği taktirde de değerinin, tapu iptal kararının kesinleştiği gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Bu itibarla emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gereklidir.
Bu durumda taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için; yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı gerçek kişi ve davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatıran gerçek kişiye iadesine 10/04/2012 günü oybirliği ile karar verildi.