Esas No: 2011/2144
Karar No: 2011/4311
Karar Tarihi: 05.05.2011
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2011/2144 Esas 2011/4311 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Davacı, davalı işveren nezdinde 20.8.2004-6.5.2008 tarihleri arası çalıştığının tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Davacı, davalı işverene ait işyerinde 20.08.2004-06.05.2008 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa’ya tabi sigortalı olarak çalıştığının tespiti ile yazılı işçilik alacaklarının davalı işverenden tahsilini istemiştir.
Mahkemece, 22.04.2009 günlü oturumda verilen ara kararı ile davacı vekiline, tüm delillerini, davacıya ait sigorta sicil numarasını bildirmesi ve davacının şahsi sicil dosyası, işyeri sigorta dosyası ve davalı işveren tarafından SGK "na bildirilen dönem bodrolarının celbi ile davalıya ait işyerinin 506 sayılı Yasa kapsamında kalıp kalmadığı hususlarında SKG"na müzekkere yazılmak ve ayrıca davacının iş yeri özlük dosyası ile ücret ve maaş bodrolarının celbi için davalı işverene müzekkere yazılması için gerekli masrafları yatırmak üzere 10 günlük kesin mehil verilmiş, ancak davacının kesin mehil içerisinde gerekli masrafı yatırmadığı ve delil listesini de sunmadığı gerekçesi ile davanın kesin süre nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Hizmet tespitine ilişkin, istemin: yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesi bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispat kazanabilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve
bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.09.1999 gün 1999/21-510-527, 30.06.1999 gün 1999/21-549-555 – 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Öte yandan davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin biran önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bir bölümünü kanun bizzat belirlerken bir bölümünü işin özelliği ve tarafların durumuna göre belirlemesi için Hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen istisnalar dışında kesindir. Bu nedenle Kanun"un tayin ettiği süreler hakim tarafından değiştirilemez (HUMK 159). Buna karşılık Hakimin belirlediği süreler kural olarak kesin değildir (HUMK 163). Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltabileceği gibi, süre geçtikten sonra tarafların isteği üzerine yeni bir süre de verebilir. Bu takdirde verilen bu süre kesindir. Öte yandan Hakim kendi belirleyeceği sürenin kesin olduğuna karar verebilir ( HUMK 163/3 cümle). Kesin süreye ilişkin ara kararının her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılması, yapılacak işlerin teker teker belirtilmesi, verilen sürenin yeterli, emredilen işin gerekli, yapılabilir olması ve süreye uymamanın sonuçlarının açıkça anlatılması gerekir.
Somut olayda, davacının hizmet tespitine ilişkin istemi kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece resen inceleme yapılması gerektiği açıktır. Ayrıca yerel mahkemenin 13.05.2009 günlü ara kararında verilen kesin mehlin yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmadığı, bu yönüyle kesin sürenin şartlarının oluşmadığı ortadadır.
Bu nedenle HUMK’nun 415. maddesi gereğince resen yapılacak araştırma nedeniyle yapılacak masrafın iki taraftan birinin veya her ikisinin ödenmesine, karar verilebileceği, taraflar ödemez ise de, ilerde haksız çıkandan alınmak üzere Devlet Hazine’sinden (Cumhuriyet Başsavcılığı-Suçüstü Ödeneği) ödenmesine dahi karar verilebilecekken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Yapılacak iş; davacının hizmet tespitine yönelik istemini yukarıda açıklandığı şekilde belirledikten sonra yazılı işçilik alacakları yönünden de inceleme yapılarak oluşacak sonuç gereğince bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.