Esas No: 2022/4557
Karar No: 2022/6673
Karar Tarihi: 19.09.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4557 Esas 2022/6673 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/4557 E. , 2022/6673 K.Özet:
Davacı ve davalı arasında sözleşme ile 3.000 metrekarelik arsanın devri ile ilgili takibe yapılan itirazın iptali davası açılmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, ancak bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan incelemenin ardından davanın reddine karar verilmiştir. Yukarıdaki Mahkeme Kararına göre, tarafların gerçek iradelerinin tespiti için sözleşmenin tümünde ele alınması gerektiği belirtilmiştir. Mahkeme, sözleşmenin imzalanması sonrası arazinin davalı tarafından zilyetliğine geçmesinin ardından davacı tarafça kullanılması amaçlandığını ortaya çıkardığından, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Kararda, uyuşmazlıkta uygulanması gereken kanun maddeleri olarak Türk Borçlar Kanunu'nun \"Sözleşmelerin Yorumu\" başlıklı 19. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı belirtilmiştir.
"İçtihat Metni"
... 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen itirazın iptali davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 02/02/2015 tarihli sözleşme ile ... İli ... İlçesinde bulunan 3.000 metrekare arsanın devri konusunda davalı ile anlaştıklarını, sözleşmeyi tanıklar huzurunda imzaladıklarını, davacının ecrimisil ödeyerek Hazine adına kayıtlı tarım arazisini satın alma hakkını kazandığını ve taşınmazı devraldıktan sonra kendisine devretmeyi vaadettiğini, devir bedeli olarak sözleşmede belirtilen 140.000 TL'yi davalıya ödediğini, ancak devrin gerçekleşmediğini, ödenen bedelin iadesi için başlatılan takibe davalı tarafça haksız itiraz edildiğini iddia ederek; takibe yapılan itirazın iptali ile lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı; sözleşme hükmünü yerine getirdiğini, araziyi telle çevirerek davalıya teslim ettiğini, arazinin beş yıldır davacının kullanımında olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; tapuya kayıtlı taşınmazların devrinin resmi şekilde yapılması gerektiği, satış vaadi sözleşmesinin de adi yazılı şekilde düzenlenemeyeceği, taraflar arasında imzalanan sözleşme geçersiz olduğundan davalının aldığı bedeli iade ile yükümlü olduğu, temerrüt oluşmadığından işlemiş faiz talep edilemeyeceği gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 140.000 TL asıl alacak yönünden takibin devamına, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiş; karar, davalı tarafça istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; sözleşmenin geçersiz olduğu ve tarafların aldıklarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade ile yükümlü olduğu gerekçesiyle, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlığa uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun "Sözleşmelerin yorumu başlıklı 19. maddesine göre; bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Sözleşmenin yorumunda amaç, taraflarının birbirine uygun gerçek iradelerini tespit edebilmektir. Sözleşme yorumlanırken öncelikle tarafların kullandıkları ifadeler ve kelimeler dikkate alınmalı ancak bunlar metnin bütünlüğü içinde
yorumlanmalıdır. Sözleşmedeki ifadelerin yeterince açık olmaması yahut metnin muğlak olması halinde tarafların iradelerini ortaya koymaya imkân veren yardımcı olgulara bakılmalıdır. Bu bağlamda; tarafların sözleşme müzakereleri ve sözleşmenin kurulması sırasındaki, ifa hazırlıkları aşamasındaki, sonrasındaki davranışları, menfaat durumları, amaçlarıyla, ilgili âdet ve teamüller dikkate alınmalı ve yorum yapılırken elbette dayanağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi olan dürüstlük kuralı da gözden kaçırılmamalıdır.
Somut olayda; 02/02/2015 tarihli ve “Arazi Devir Sözleşmesi” başlıklı belgeyi davacı, devralan sıfatıyla; davalı ise, devreden sıfatıyla imzalamış, sözleşme içeriğinde arazinin hazine adına kayıtlı olduğu, ecrimisil bedellerinin devreden tarafından ödendiği, devir sonrası düzenlenecek ecrimisillerin ise davralan tarafından ödeneceği, devralanın elektrik ve su aboneliklerini kullanabileceği belirtilmiş, açıkça davalının araziyi devrettiği, arazi milli emlakta davalı adına görünse de şahitler huzurunda hiçbir hak iddia etmeyeceği ifade edilmiştir. Her ne kadar; davacı, sözleşme ile davalının arazinin tapusunu devretmeyi vaad ettiğini iddia ederek eldeki davayı açmış ise de; sözleşmede bu yönde bir edim borcuna yer verilmemiş, genel itibariyle arazi kullanımına ilişkin hükümler ile devrin gerçekleştiği beyanına yer verilmiştir. Yine sözleşmede arazi devir bedelinin 140.000 TL olduğu, 10.000 TL'sinin nakit, kalan 130.000 TL’sinin ise etrafı tel örgüler ile çevrildikten sonra ödeneceği belirtilmiş ve söz konusu bedeller davacı tarafça ödenmiştir. Yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alınarak sözleşme yorumlandığında; tarafların muradının, arazinin davalı adına tapuya tescilinin ardından davalı tarafça davacıya tapu devri yapılması olmayıp, davalının zilyetliğinde olan arazinin devredilerek davacı tarafça kullanılması olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca ilk derece mahkemesince; taraflar arasındaki sözleşmenin resmi şekle tabi tapu devir sözleşmesi yahut gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi niteliğinde olmadığı, davalının sözleşmede kararlaştırılmış olan zilyetliğin devrine dair edimini yerine getirmiş olduğu dikkate alınarak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 19/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.