Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/975 Esas 2022/6755 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/975
Karar No: 2022/6755
Karar Tarihi: 20.09.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/975 Esas 2022/6755 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2022/975 E.  ,  2022/6755 K.

    "İçtihat Metni"

    MALATYA 3. ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ

    Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurularının esastan reddine yönelik olarak verilen karar, davalı vekili tarafından duruşmalı, davacı vekili tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 20/09/2022 tarihinde davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
    Y A R G I T A Y K A R A R I
    Davacı; 12/05/2011 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden davalı şirket ile arasında inşaat yapımı hususunda adi ortaklık ilişkisi kurulduğunu, adi ortaklıkta davalı şirket ile eşit pay sahibi olduklarını, sözleşmeden kaynaklanan edimini yerine getirdiğini, ortaklığın zarara uğradığının davalı şirket tarafından bildirilmesi üzerine 10/01/2015 tarihli protokol ile aralarında yapılan hesaplaşma sonucunda ortaklığı sonlandırdıklarını; davalının ortaklığa konu inşaat için 790.000 TL tutarında sigorta primi ödemesi yaptığını beyan ettiğini, oysa ödenmesi gereken prim tutarının bilirkişi marifetiyle yaklaşık 400.000 TL olarak belirlendiğini, nitekim bahse konu protokol imzalanırken davalı şirket tarafından 120.000 TL tutarında fazladan sigorta primi ödendiğinin ve bu ödemenin ortaklık konusu olmayan diğer inşaatına mahsup edildiğinin kabul edildiğini, protokol uyarınca 120.000 TL ile gerçekte ödenmesi gereken sigorta priminin hesaplanması suretiyle belirlenecek bedelin 670.000 TL'nin altına düşmesi halinde aradaki fark bedelin kendisine iade edileceğinin kararlaştırıldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 390.000 TL alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı şirketten tahsilini talep etmiş; 02/07/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 409.250,23 TL'ye yükseltmiştir.
    Davalı; imzaladığı ortaklık sözleşmesi ile davacıyla arasında konut inşaatı yapımı hususunda adi ortaklık ilişkisi kurulduğunu, sözleşme uyarınca kar ve zarara eşit olarak katılacaklarının kararlaştırıldığını, 10/01/2015 tarihli protokolle ortaklığın sona erdiğini, davacının ortaklık ile ilgili ayni ve nakdi haklarını aldığını, herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını beyan ettiğini, ortaklığa konu iş için fazladan ödendiği anlaşılan 120.000 TL tutarındaki sigorta prim bedelinin de aralarında yapılan hesaplaşmada dikkate alınarak mahsup edildiğini, kısacası hesabın 670.000 TL üzerinden yapılıp 120.000 TL'nin davacıya ödendiğini, bu hususun protokolde yazılı olduğunu, davanın hukuki dayanağının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince; 22/06/2016 tarihli bilirkişi heyeti raporu hükme esas alınmak suretiyle, davalı ile dava dışı arsa malikleri arasında düzenlenen 12/05/2011 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden taraflar arasında inşaat yapımı hususunda adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, davalı şirketin idareci ortak olarak belirlendiği, inşaatın 18/03/2014 tarihinde tamamlandığı, ancak ortaklığa konu iş için sigorta primine dair tahakkuk ve tahsilatların devam ettiği, fazladan prim ödemesi yapıldığının sabit olduğu; taraflar arasında imzalanan 10/01/2015 tarihli protokol uyarınca tarafların birbirini ibra ettikleri, protokol ile sigorta primi olarak fazladan ödenen ve davalının başka bir dosyasına aktarılan 120.000 TL ile sonradan yapılacak hesaplama sonucunda sigorta priminin yine fazladan ödendiği anlaşılacak olunursa, bunun da davacıya iade edileceğinin kararlaştırıldığı, ilgili mevzuata göre ödenmesi gereken teşvikli pirim tutarının 367.415,99 TL, yapılan prim ödemesinin ise 656.666,22 TL olup, bu sebeple fazladan yapılan prim ödemesinin 289.250,23 TL olduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile 409.250,23 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar, davalının istinafı üzerine, bölge adliye mahkemesince; davalı tarafça dosyaya sunulan uzman görüşü ile hükme esas alınan bilirkişi raporu arasındaki çelişkiyi giderecek ve taraflar arasında düzenlenen 10/01/2015 tarihli protokolü de değerlendirecek şekilde, konunun uzmanı bilirkişilerden ayrıntılı ve denetime elverişli rapor alınmak suretiyle, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken; yetersiz bilirkişi heyeti raporu benimsenerek, eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
    İlk derece mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda; 30/04/2019 tarihli bilirkişi heyeti ek raporu hükme esas alınmak suretiyle, davacının davalıdan 166.952,33 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 166.952,33 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    İlk derece mahkemesinin kararına karşı taraflarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
    Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle, tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre; taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2) Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. ( TBK. 620/1 md. )
    Adi ortaklığın sona erme sebeplerini düzenleyen TBK'nın 639. maddesinin 4. bendinde, "Bütün ortakların oybirliğiyle karar vermesiyle," ortaklığın sona ereceği belirtilmiştir.
    Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır.
    Adi ortaklığın tasfiyesinde tamamen irade özerkliği ilkesi hakimdir. Bunun sonucunda ortaklar adi ortaklıkta tasfiyenin nasıl ve kimler tarafından yapılacağını ortaklık sözleşmesinde kararlaştırabilecekleri gibi, ortaklığın sona ermesinden sonra oy birliğiyle yapacakları bir anlaşmayla da bu hususu düzenleyebilirler (Şener, Oruç Hami, Adi Ortaklık, Ankara : Yetkin Yayıncılık, 2008, s. 510- 517).
    Somut olayda; taraflar arasında düzenlenen tarihsiz protokol ile adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, ortaklığın konusunun; davalı şirket ile dava dışı arsa malikleri arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden, davalı şirket tarafından yapımı üstlenilen konut inşaat işinden elde edilecek karın veya doğacak zararın eşit olarak paylaşılması olarak belirlendiği, sözleşme içeriğinden idareci ortağın davalı olduğu, ortaklığa konu işin tamamlanmasıyla birlikte adi ortaklığın sona erdiği, ortaklığın tasfiyesi kapsamında davaya konu 10/01/2015 tarihli protokolün taraflarca imzalandığı, işbu protokol içeriği incelendiğinde; ortaklık faaliyeti kapsamında yapılan giderlerden sigorta prim ödemesinin tasfiye hesabında 670.000 TL olarak dikkate alındığı, eş söyleyişle 120.000 TL tutarındaki sigorta prim ödemesinin fazladan yapıldığı hususunda mutabık kalınıp bu bedel mahsup edilerek, hesabın 670.000 TL üzerinden yapıldığı, işbu hesap sonucunda davacı ortak tarafından ortaklıkla ilgili tüm ayni ve nakdi haklarını aldığına, herhangi bir hak ve alacağının kalmadığına dair beyanda bulunulduğu, ancak gerçekte ödenmesi gereken sigorta prim tutarının 670.000 TL’nin altında kalması halinde, aradaki fark bedelin yine davacıya ödeneceğinin kararlaştırıldığı; eldeki davanın ise, ortaklığa konu iş için gerçekte ödenmesi gereken sigorta prim bedelinin yaklaşık 400.000 TL tutarında olması gerekirken; davalı tarafça fazladan prim ödemesi gerçekleştirildiğinden bahisle, 10/01/2015 tarihli protokolden kaynaklı alacağın tahsili istemiyle açıldığı; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi heyeti ek raporunda, fazladan gösterilen işçilik tutarından fazladan ödendiği kabul edilen prim bedeli mahsup edilerek sonuca ulaşıldığı, hesaplamalara yönelik resmi verilerin bulunmadığı gibi ilgili protokolün de yanılgılı değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Rapor, bu haliyle hüküm kurmaya ve denetime elverişli değildir.
    Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, taraflar arasında kurulan adi ortaklığın ortaklık amacının gerçekleşmesiyle birlikte kendiliğinden sona erdiği, ortaklığın tasfiyesi kapsamında imzalanan 10/01/2015 tarihli protokol uyarınca, ortaklık faaliyeti kapsamında yapılan giderlerden olan sigorta prim ödemesi tutarının 670.000 TL olarak kabul edildiği, davacının bu bedel üzerinden yapılan hesap sonucunda herhangi bir hak ve alacağının kalmadığına dair beyanda bulunduğu, bu sebeple taraflarca fazladan ödendiği hususunda mutabık kalınan ve hesap yapılırken mahsup edilen 120.000 TL’nin talep edilemeyeceği; öte yandan ortaklığa konu inşaata dair davalı idareci ortak adına dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu nezdinde iki ayrı sicil dosyası oluşturularak bu dosyalar üzerinden işlem yapıldığı, 19/03/2014 ile 30/07/2015 tarihli “değerlendirme tutanaklarına” göre, bahse konu sicil dosyalarına toplam 883.904,67 TL tutarında fazladan işçilik bildirildiğinin resmi evrak ile sabit olduğu gözetilerek, talep edilebilecek alacak miktarının belirlenmesi noktasında, önceki bilirkişiler dışında seçilecek aralarında Sayıştay Denetçisinin de yer aldığı konusunda uzman üç kişilik
    bilirkişi heyetinden Yargıtay ve taraf denetimine elverişli yeniden rapor alınarak, bahse konu tutanaklara göre bildirilmesi gereken işçilik tutarları üzerinden ödenmesi gereken sigorta prim bedeli belirlenip, şayet belirlenen tutar 670.000 TL’nin altında ise aradaki fark bedel kadar davacının davalıdan alacaklı olduğu kabul edilip, bu miktar üzerinden taleple bağlı kalınarak hüküm tesis edilmesi gerekirken; yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının taraflar yararına BOZULMASINA, 8.400'er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 20/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi

    Hemen Ara