Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile lehine edinme koşulları oluşan yaklaşık 20 dönümlük taşınmazının, 2007 yılında yapılan kadastro sırasında 101 ada 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazlar içinde bırakıldığı iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece, davacının davasının reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, zilyetlik nedeniyle kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılan 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesindeki on yıllık hak düşürücü süre içinde açılan tapu iptali ve tescile ilişkindir.
Davacının dava ettiği ve fen bilirkişinin raporuna ekli krokide (A) ile gösterilen 1876,25 m2’lik taşınmaz bölümünün 101 ada 1 sayılı orman parseli, aynı krokide (B) ile gösterilen 7837,76 m2’lik taşınmaz bölümünün ise 101 ada 10 sayılı mer’a parseli içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Davacı, orman ve mer’a niteliği ile Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmazların bir bölümü üzerinde zilyetliğe dayanarak tapu iptali ve adına tescili istemi ile dava açmıştır. Ne var ki; Dairenin geri çevirme kararı ile çekişmeli taşınmazlardan 101 ada 1 sayılı parselin Ardahan Kadastro Mahkemesi’nin 2008/158, 101 ada 10 parselin ise, yine aynı mahkemenin 2011/35 sayılı dosyalarında davalı oldukları anlaşılmıştır. Bu durumda; eldeki davanın açıldığı tarihte görülmekte olan bir dava (derdest) bulunduğuna göre, eldeki bu dava 3402 sayılı Yasa’nın 26/D maddesi anlamında derdest davalara katılmadır. 3402 sayılı Yasa’nın 26/D maddesi gereğince tespitten önceki haklara dayanılarak asli müdahil olarak davaya katılan kişilerle ilgili olarak uyuşmazlıkları çözümleme görevi kadastro mahkemelerine aittir.
Görev konusu kamu düzeniyle ilgili olduğundan, yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gerekir. Bu durumda; mahkemece, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın görevli kadastro mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere işin esası hakkında kesin hüküm oluşturacak biçimde karar verilmiş olması doğru değildir.
S o n u ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı gerçek kişinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine 27.03.2012 günü oybirliği ile karar verildi.