Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/921 Esas 2022/7608 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/921
Karar No: 2022/7608
Karar Tarihi: 11.10.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/921 Esas 2022/7608 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2022/921 E.  ,  2022/7608 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 11/10/2022 tarihinde davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; 9506081 tesisat numaralı elektrik aboneliği için dava dışı TEDAŞ ile 02/03/2004 tarihli dağıtım sistemine bağlantı anlaşması imzaladığını, yapılan özelleştirme işlemi sonrasında da bağlantı anlaşmasının devam ettiğini, akabinde onaylı sınırları içinde katılımcıların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 6446 Sayılı Enerji Piyasası Kanununun 13. maddesi ve Organize Sanayi Bölgelerinin Elektrik Piyasası Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik hükümleri gereğince dağıtım lisansı aldığını, satın almış olduğu elektrik enerjisi bedelini de katılımcılarına kar amacı gütmeksizin aynen yansıttığını; ancak, elektrik abonesi olduğu davalı şirketin dava dışı TEDAŞ ile yapılmış olan bağlantı anlaşmasına aykırı olarak 01/05/2012 tarihinden 30/04/2013 tarihine kadarki dönemde kayıp-kaçak bedeli adı altında fazladan bedel tahsil ettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere, şimdilik 1.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 10/04/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 2.531.784,75 TL'ye yükseltmiştir.
    Davalı; davacının ödemiş olduğu elektrik enerjisi bedelini katılımcılarına aynen yansıttığını, bu nedenle bir zararının söz konusu olmadığını, ayrıca istirdadı istenilen bedelin ilgili mevzuat çerçevesinde davacıya yansıtıldığını ve uygulanmasının yasal bir zorunluluk olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece; davacı OSB'nin Haziran 2013 içinde EPDK'dan dağıtım lisansı aldığı ve davalı ile ilişkisinin sona erdiğinin anlaşıldığı, davacı OSB'nin davaya konu dönemler içinde lisans almamış olmakla birlikte, OSB Kanununun verdiği yetkiye istinaden fiilen bölgesinde elektrik perakende satış hizmeti sunduğu, davalıdan aldığı enerjinin bedelini dava konusu ettiği kayıp-kaçak bedeli ile ödediği, kayıp-kaçak bedeli de dahil ödediği bedelleri aynen katılımcılarına yansıttığı, kayıp-kaçak bedellerini bölgesindeki katılımcılardan tahsil ederek davalı şirkete ödediği, davacı vekili tarafından katılımcıların 24/11/2015 havale tarihli muvafakatlarının dosyaya sunulduğu, bu nedenle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunduğu, davalı şirket tarafından faturalara yansıtılarak tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin tüketiciler tarafından iadesini talep etme hakları bulunduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile 2.531.784,75 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine; Dairece verilen 28/11/2017 tarihli ve 2017/13588 E. 2017/16581K. sayılı ilamla; davaya konu dönemde yürürlükte bulunan Organize Sanayi Bölgelerinin Elektrik Piyasası Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik hükümleri, 29/12/2010 tarihli ve 3002 sayılı Kurul Kararı ile belirlenerek 31/12/2010 tarihli ve 27802 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Mülga "21 Dağıtım Şirketi İçin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar" ve ilgili mevzuat hükümleri, yine davacının dava dışı TEDAŞ ile imzalamış olduğu "Dağıtım Sistemine Bağlantı Anlaşması", "Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması" ve dava dışı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan almış bulunduğu OSB Dağıtım Lisansı birlikte değerlendirilmek suretiyle, davacının iletim sistem kullanıcısı olup olmadığı ve bu bağlamda dava konusu dönemde yürürlükte olan mevzuat hükümleri uyarınca kayıp-kaçak bedeli ödemekle yükümlü olup olmadığı hususlarında mahkemece konusunda uzman üçlü bilirkişiden rapor alınarak sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu hazırlanan rapor doğrultusunda yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru görülmediği gerekçesiyle bozulmuştur
    Bozma ilamına uyan mahkemece; bilirkişi raporlarının içeriği, yönetmelik ve EPDK Kurul kararları dikkate alındığında davacının tek bir tüzel kişi durumunda kullanıcı olduğu, davalı tarafından düzenlenen faturaların EPDK tarafından onaylı ulusal tarifelere uygun olarak düzenlendiği ve davacının kayıp/kaçak ve dava dilekçesinde talep ettiği kalemleri talep hakkının bulunmadığı gerekçesiyle; davanın reddine dair verilen karar, davalı tarafın temyizi üzerine, Dairece verilen 10/12/2019 tarihli ve 2019/2599 E. 2019/9909 K. sayılı ilamla; davacı ile dava dışı TEDAŞ arasında 02/03/2004 tarihli sistem kullanım anlaşması imzalandığı, bu anlaşmada “Niğde 2. AHM’de devam eden davanın sonucuna göre bağlantı noktası ve mülkiyet sınırının yeniden tespitine” ilişkin bir ibareye yer verilmiş olmasına rağmen, sözleşmeye konu bu davanın ne olduğu yönünde mahkemece herhangi bir araştırma yapılmadığı, bozma sonrası mahkemece Niğde OSB’nin ölçüm noktasının tespiti maksadıyla mahallinde keşif yapılmış ve (9506081 tesisat numarası) keşif sorası elektrik mühendisi tarafından tanzim olunan 26/07/2018 tarihli rapor ile “9506081 tesisat numaralı elektrik abonesinin kullanmış olduğu enerji sarfiyatını ölçüm noktası TEİAŞ TK (KÖK) indirici merkez (154\34.5 KW) binasına bağlı olduğu” belirtilmiş olmasına rağmen, davaya konu dönemler için Niğde OSB’ne enerji sağlayan tesisler ile ilgili herhangi bir projenin mevcut olmadığı, dolayısıyla OSB’nin enerji ihtiyacını hangi trafodan karşıladığı, bu trafonun nereye bağlı olduğu (iletim mi, dağıtım mı) ve enerji alınan bu tesislerin mülkiyetinin kime ait olduğu, bu tesislerin TEDAŞ ve MEDAŞ arasında imzalanan işletme hakkı devri sözleşmesi uyarınca davalıya devredilip devredilmediği hususunun araştırılmadığı, OSB’nin enerji ihtiyacını hangi trafodan karşıladığı, enerjinin iletim tesisinden alınıp alınmadığının yani iletim sistemine doğrudan bağlantı yapılıp yapılmadığının (iletim mi, dağıtım mı?) ve enerji alınan bu tesislerin dava konusu dönemler itibariyle mülkiyetinin kime ait olduğunun, (davacı ile dava dışı TEDAŞ ve MEDAŞ müessese müdürlüğü arasında görülen Niğde 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/565 E., 2004/548 E., ve 2006/206 E. sayılı dosyaların da dosyaya temini sağlanarak) araştırılması, Bu tesislerin TEDAŞ ve MEDAŞ arasında imzalanan 24/07/2006 tarihli işletme hakkı devir sözleşmesi uyarınca davalıya devredilip devredilmediğinin yine davacı OSB’nin iletim sistem kullanıcısı olduğu 01/05/2013 tarihindeki fiziki ve mülkiyet durumu ile dava konusu edilen dönemler arasındaki fiziki ve mülkiyet durumu arasında bir değişiklik olup olmadığının, Davacı ile dava dışı TEDAŞ arasında imzalanan sistem kullanım anlaşmasının, iletim sistem kullanıcısı olmaya engel teşkil edip etmediği; yine 212 sayılı Kurul Kararı uyarınca davacının dağıtım sistem kullanıcısı olarak kabul edilebilmesi için 5. maddedeki “mülkiyeti üretici ve tüketiciye ait olan hatların TEDAŞ’a devredilmesi” şartının sağlanıp sağlanmadığının araştırılması sonrasında, davaya konu dönemde yürürlükte bulunan Organize Sanayi Bölgelerinin Elektrik Piyasası Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik hükümleri, 18/09/2003 tarih ve 212 sayılı Kurul Kararı, 28/05/2004 tarih ve 323 sayılı Kurul Kararı, 29/12/2010 tarihli ve 3002 sayılı Kurul Kararı ile belirlenerek 31/12/2010 tarihli ve 27802 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Mülga "21 Dağıtım Şirketi için Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar" ve ilgili mevzuat hükümleri, yine davacının dava dışı TEDAŞ ile imzalamış olduğu "Dağıtım Sistemine Bağlantı Anlaşması", "Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması" ve dava dışı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan almış bulunduğu OSB Dağıtım Lisansı hep birlikte değerlendirilmek suretiyle, davacının iletim sistem kullanıcısı olup olmadığı ve bu bağlamda dava konusu dönemde yürürlükte olan mevzuat hükümleri uyarınca kayıp-kaçak bedeli ödemekle yükümlü olup olmadığı hususlarında taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişilerden ek rapor aldırılması gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmediğinden bahisle bozulmuştur.
    Bozma kararına uyan mahkemece; bilirkişi ek raporu doğrultusunda, davacının BOR trafo merkezi içindeki davalı şirket kullanımında olan baraya bağlı olduğu, davacı Niğde Organize Sanayi Bölgesinin davaya konu fatura dönemlerinde "iletim şalt sahalarının dağıtım şirketinin kullanımındaki OG baralarına özel hattı ile bağlı tek bir tüzel kişi durumunda kullanıcı" sıfatını taşıdığı ve davacının dağıtım sistemine bağlı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden evvel, öncelikle Mahkemece karara esas alınan bir başka davada verilen kararın eldeki dava yönünden ne derece bağlayıcı olduğunun incelenmesi amacıyla “delil”, “kesin hüküm” ve “güçlü delil” kavramlarını kısaca açıklamakta yarar vardır.
    Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) m. 188], senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m. 240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m. 288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller (HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Yavuz/Yıldırım, Kamil/Deren Yıldırım, Nevhis: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341; Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ Taşpınar Ayvaz, Sema: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 389-390). Bu açıdan güçlü delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.
    Kesin hükme gelince, kesin hüküm HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiş olup şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
    Önemle vurgulanmalıdır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
    Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
    Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada, birinci davada kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m. 303/1,2) kesin hüküm teşkil eder.
    Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.
    Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın taraflarından biri tarafından başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada güçlü bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, Halil.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara 2011, s. 2341 vd.).
    Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30/03/2021 tarihli ve 2017/9(22)-3108 E., 2021/380 K.; 09/02/2021 tarihli ve 2016/(7)9-1247 E., 2021/54 K.; 23/06/2020 tarihli ve 2017/3-1058 E., 2020/448 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
    Somut olayda; bozma ilamında araştırılması istenen dosyaların celp edildiği, buna göre, Niğde 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/565 E. 2006/25 K. sayılı kararıyla; davacı tarafından TEDAŞ’a karşı açılan davada, davacının enerji ihtiyacını mülkiyeti kendisine ait olan ve devredilmeyen enerji hattı ile Bor TEİAŞ’daki trafodan sağladığı, enerji hattının bakım ve işletmesini kendi imkanları ile yapmakta olduğu, bu hali ile iletim sistemi kullanıcısı olduğu, davalının abonesi olmasına rağmen dağıtım hizmetlerinden yararlanmadığı gerekçesiyle, dağıtım sistemi kullanım bedelinin iadesine karar verildiği, davalının temyizi üzerine, kararın Yargıtayca onanmasının ardından karar düzeltme talebi reddedilerek kesinleştiği; aynı şekilde Niğde 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/548 E. 2008/32 K. sayılı dava da; davacının iletim sistemi kullanıcısı olduğunun tespit edildiği, bu kararın da temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, işbu davanın tarafları olan Niğde OSB ve Meram EDAŞ arasında görülen Niğde 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/206 E. 2009/372 K. sayılı kararıyla; davacının iletim sistemi kullanıcısı olduğu kabul edilerek davanın kabul edildiği, kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiği görülmektedir.
    Her ne kadar; hükme esas alınan ek bilirkişi raporunda, ilgili dosyalarda eksik incemeleye dayalı olarak hazırlanmış olan bilirkişi raporu neticesinde karar verildiği belirtilmiş ise de; davacının iletim sistemi kullanıcısı olduğu yönünde daha önce açılan ve kesinleşen davalardaki gerekçe ve kararların kesin delil etkisi değerlendirilmemiştir.
    O halde, mahkemece; davacı tarafından daha önce açılan davalardaki iletim sistemi kullanıcısı olduğuna yönelik belirlemelerin, aynı hukuki uyuşmazlığa dair dava konusu dönemlere ilişkin kesin delil etkisi bulunup bulunmadığının, bozma ilamında ifade edilen mevzuat hükümleri ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara