Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4584 Esas 2022/7694 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/4584
Karar No: 2022/7694
Karar Tarihi: 12.10.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4584 Esas 2022/7694 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2022/4584 E.  ,  2022/7694 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
    İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; maliki olduğu 3 katlı binanın davalılardan Mehmet’e ait bitişik taşınmazdaki hafriyat çalışmaları esnasında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle zarar gördüğünü, müracaatı üzerine 31/03/2011 tarihli belediyece düzenlenen statik raporda bu hafriyat çalışması nedeniyle maliki bulunduğu 3 katlı yapının giriş merdiveni, giriş cephesi duvarlarında ve taşıyıcı olmayan iç duvarlarda kısmen çatlamalar gözlendiği, söz konusu yerin 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 39 ve 40. maddelerine göre tehlike arz ettiği, güvenlik önlemi alınıncaya kadar can ve mal güvenliği açısından nüfus ve eşyanın tahliye edilmesinin ve gereken tedbirlerin alınması gerektiğinin belirtildiğini, dava dışı belediye tarafından bu tespitin davalılardan Mehmet ve İstanbul Sistem Yapı Denetim Limited Şirketine de tebliğ edildiğini, davalılarca gereken önlemler alınmadığından zararın daha da arttığını, 04/04/2011 tarihinde mahkeme aracılığı ile delil tespiti yaptırdığını, tespit dosyasında alınan rapor ile toplam 235.000 TL’lik zararının olduğunun belirlendiğini, savcılığa yaptığı şikayet neticesinde açılan ceza davasının derdest olduğunu, mühürlenmesi ve içinde oturulamayacak durumda olması nedeniyle binayı tahliye ettiğini ve neticeten de 2014 yılı sonunda hasarlı bu binayı yıktırdığını, davalılardan Mehmet'in taşınmaz maliki olarak, yapı yüklenicisinin TBK'nın 49. maddesine göre, yapı denetim firmasının yapı denetimi hakkındaki kanun uyarınca, davalı ... Yapının ise yüklenicinin taşeronu olarak soumlu olduklarını ileri sürerek; davalıların inşaat hafriyatı yapılırken komşu taşınmazına zarar vermeleri nedeniyle 235.000 TL’nin olay tarihinden itibaren faizi ile davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ...; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının davalı hakkında yaptığı suç duyurusu sonucunda açılan ceza davasında davalı hakkında beraat kararı verildiğini, olayda davacının hissedarı olduğu taşınmazın yanında yapılan taşınmazın ana müteahhidi olan, inşaat ruhsatını alan, ilgili diğer izinleri alan ve kat karşılığı inşaat sözleşmesini yapan davalılardan ... Taahhüt San. Tic. Ltd. Şti.nin sorumlu olduğunu, davacının ilgili taşınmazda hissedar olup taşınmazın tamamının maliki olmadığını, davacının öncelikle kendi payının taşınmazın hangi hissesine denk geldiğini ve dolayısıyla dava açabilmek adına hukuki yararının ve ehliyetinin varlığını ispatlaması gerektiğini, dava konusu yeri davacının isteği ile yıktırılıp müteahhide verildiğinden herhangi bir tespit de yapılamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Davalı ...; davacı taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davaya konu taşınmazda 1999 depreminden sonra hiç kimsenin oturmadığını, bilirkişi raporundaki bina ile ilgili aylık 2.000 TL fahiş kira kaybı belirlendiğini, bu miktarın haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Davalı ...; taraflarına husumet yöneltilemeyeceğini, davalılardan Mehmet'in şirketin sahibi olduğunu ve şirketin taraf olmasını gerektirecek bir durumun olmadığını, söz konusu parselin Mehmet'e ait olduğunu, taşınmaz ile davalı şirketin bir ilgisinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Davalı İstanbul Sistem Yapı Denetim Şti; davaya cevap vermemiştir.
    İlk derece mahkemesince; keşif mahallinde davacıya ait olan binanın yıkılıp yerine yeni bina yapılması nedeniyle davacının binasında oluştuğunu iddia ettiği zarar ve ziyanın miktarının dava tarihi itibariyle bilirkişilerce tespitinin yapılamadığı, dosya arasındaki tespit dosyasında yapılan keşif sonrasında düzenlenen 17/06/2011 tarihli ek bilirkişi raporuna atfen rapor tarihi itibariyle değerlendirilen 235.000 TL miktarın normal ve uygun olduğunun dosyaya sunulan 24/10/2018 tarihli bilirkişi raporunda belirtildiği, dosya kapsamı itibariyle davacının iddia ettiği zararın keşfen gözlem yapılarak miktarının belirlenemediği, 24/10/2018 tarihli bilirkişi raporunda atıf yapılan ve dosya arasındaki tespit nitelikli değişik iş dosyasında hazırlanan bilirkişi raporunun ilgili tüm taraflara tebliği sağlanmadığından ve varsa itirazların değerlendirilmesi süreci tamamlanmamış olduğundan dikkate alınamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı tarafça istinaf yoluna başvurulmuştur.
    Bölge adliye mahkemesince; mahkemece tespit dosyasında taraflara tebligat yapılmadığı, varsa itiraz sürecinin tamamlanmamış olmaması nedeni davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, tüm davalılara tespit dosyasındaki raporların tebliğ edildiği ve davalılarca tespit dosyasındaki kök rapor ve ek rapora itirazların sunulduğu anlaşıldığından mahkemenin bu yöndeki gerekçesinin hatalı olduğu, ancak somut olayda dava şartlarının mevcut olup olmadığının re’sen incelenmesi gerektiği, bu kapsamda yapılan incelemede ise, davacı vekilince 2014 yılı sonunda davacının hasarlı yapıyı yıktırdığının dava dilekçesinde beyan edildiği, bu davanın ise söz konusu binanın yıktırılmasından sonra 30/10/2015 tarihinde açıldığı, davacının dava tarihi itibariyle yıktırılmış binanın onarım ve iyileştirme masrafları için açtığı bu davada binanın onarımını ve iyileştirilmesini yapmasının artık fiilen söz konusu olamayacağı, davacının bu davada onarım ve iyileştirme masrafları dışında bir tazminat-alacak talebi bulunmadığı gibi yeniden yapılan binayı davacının bizzat yaptığı, masraf ettiği iddiasının da bulunmadığı, bu durumda davadaki iddia ve talepler dikkate alındığında, dava tarihi itibarıyla yıkılmış olan binanın onarım ve iyileştirme masrafları talepli bu davada, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı, davanın bu gerekçe ile usulden reddi gerekirken mahkemece yazılı gerekçe ile esastan reddinin hatalı olduğu gerekçesiyle; davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden davanın, dava şartı yokluğundan HMK'nın 114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Taraflar arasındaki uyuşmazlık; komşu taşınmazda yapılan hafriyat çalışmaları nedeniyle, davacıya ait 3 katlı yapıda meydana gelen zararın tazmini istemine ilişkindir.
    4271 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683.maddesinde yer alan; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, Kanun’un 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir. Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
    TMK’nın 738. maddesiyle, 737. maddeye benzer daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu madde hükmüne göre; "Malik, kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır.” Bir kimsenin kendi taşınmazında yaptığı hafriyat veya inşaat nedeniyle komşusunun taşınmazına bir zarar vermiş veya onu zarara maruz bırakmışsa, bu zararın hoşgörü sınırlarını aşıp aşmadığını aramaya gerek yoktur. Komşuluk hukukundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi, eski hale getirilmesi ve tazminat davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, bu tür davalarda etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Komşu taşınmaza yönelen müdahaleden dolayı zarar gören kişi, taşınmazın maliki olmak zorunda değildir. Bu kimseler taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak veya şahsi bir hakka dayanarak zilyet sıfatına sahip olabilirler.
    Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının tespit edilmesinden sonra varsa davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Oluşan zararın kapsamı belirlenirken ise, tarafların zararın oluşumuna hangi oranda etki ettikleri yani müterafik (bölüşük) kusurlarının olup olmadığı belirlenerek, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 44.) maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. 4271 sayılı Kanun’un 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesine etkili olamaz.
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının, taşınmazına komşu olan davalılardan Mehmet’e ait taşınmazda yapılan hafriyat çalışmasında gerekli önlemler alınmadığından 3 katlı yapısının giriş merdiveni, giriş cephe duvarlarında ve taşıyıcı olmayan iç duvarlarında kısmen çatlamalar oluştuğunu, yaptığı müracaat üzerine Eyüp Belediyesinin 31/03/2011 tarihli statik raporunda binanın bu çalışma nedeniyle oluşan hasarlar nedeniyle İmar Kanun'un 39. ve 40. maddelerine göre tehlike arz ettiğinin ve tahliyesi gerektiğinin belirtildiğini, 04/04/2011 tarihinde meydana gelen zarara ilişkin tespit yaptırdığını, savcılığa şikayet dilekçesi vermesi sonucunda ceza davasının açıldığını ve derdest olduğunu, binanın mühürlenmesi ve içinde oturulamayacak hale gelmesi nedeniyle de 2014 yılı sonunda hasarlı yapıyı yıktırdığını belirtip, davalıların inşaat hafriyatı yapılırken taşınmazına verdiklerini iddia ettiği ve tespit dosyasında belirlenen 235.000 TL’lik zararın davalılardan tahsilini istediği anlaşılmakla,davacının eldeki davayı açmakta TMK’nın yukarıda ifade edilen hükümleri çerçevesinde hukuki yararının bulunduğu açıktır.
    Zira davacı; dosya kapsamında yer alan Eyüp Belediyesinin 31/03/2011 tarihli statik raporundan da anlaşılacağı üzere, İmar Kanunu'nun 39. ve 40. maddesi uyarınca binanın tehlike arz ettiğinin belirlenmesi üzerine 04/04/2011 tarihinde delil tespiti yaptırmış, tespit dosyasında alınan raporlarla da sabit olduğu üzere tespitin yapıldığı 05/04/2011 tarihi itibariyle binanın boşaltılıp mühürlendiği de belirlenmiştir.
    Bu durumda bölge adliye mahkemesince, davacının talebinin taşınmazında meydana gelen zararın TMK’nın 738. maddesi çerçevesinde giderilmesi istemine ilişkin olduğu dikkate alınarak, yukarıda yer verilen kanun hükümleri uyarınca, dava konusu taşınmazlara ilişkin mimari projeler ve diğer tüm bilgi ve belgeler ile bahsi geçen ceza dosyası getirtildikten sonra, dosya kapsamında yer alan tespit dosyasındaki bilirkişi raporlarının da irdelenmesi, alanında uzman ayrı bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak davacının 2014 yılı sonunda yıktırdığını belirttiği binada meydana geldiğini iddia ettiği zararın TBK’nın 52. madde hükmü de gözetilerek belirlenmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle HMK'nın 371. maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, aynı Kanun'un 373/2 maddesi uyarınca dava dosyasının kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 12/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara