Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2011/6972 Esas 2012/3669 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/6972
Karar No: 2012/3669

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2011/6972 Esas 2012/3669 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2011/6972 E.  ,  2012/3669 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tapu kaydının iptali ve tesciline ilişkin davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ve karşı davacı ... ve ark. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı Hazine 07/10/2009 tarihli dilekçesiyle, ... köyü 1086 sayılı parselin tamamının orman kadastro sınırı içinde iken, kesinleşen 6831 sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması ile Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığını iddia ederek, tapu kaydının iptali ve Hazine adına tapuya tescilini istemiştir. ... ve arkadaşları ise 09/05/2007 tarihli dilekçesiyle iyi niyetli tapu maliki oldukları, tapuya güven duyarak taşınmazı satın aldıkları, taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesi halinde tapuya güven ilkesi gereğince oluşan zararın şimdilik 7.000,00.-TL"sinin Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince davalı Hazineden alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Mahkemece Hazinenin davasının KABULÜNE, çekişmeli parselin tapu kaydının iptaline ve 6831 sayılı Yasanın 2/B uygulamasıyla Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline, davalı ve karşı davacı ... ve arkadaşlarının, Orman Yönetimi aleyhine açtığı davanın husumetten reddine, Hazine aleyhine açtığı tazminat davasının da, dava şartlarından olan zarar şartının oluşmaması nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davalı ve karşı davacı ... ve arkadaşları tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava; kesinleşen 6831 sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması ile Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan alanda kalan parselin tapu kaydının iptal ve tesciline ilişkindir
    Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde ilk orman tahdidi 1950 yılında yapılıp kesinleşmiş, daha sonra yapılan aplikasyon ve 3302 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Yasanın 2/B uygulaması 26/05/1987 tarihinde ilân edilip, 26.11.1987 tarihinde kesinleşmiştir.
    1976 yılında yapılıp, 25.12.1978 ilâ 24.01.1978 tarihlerinde ilân edilen genel arazi kadastrosu sırasında ... köyü, ... Bayırı mevkii, 281 parsel sayılı 51500 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, senetsiz 382 tahrir numaralı vergi kaydı ile paylı olarak ... ve arkadaşları adına tespiti itirazsız kesinleşerek tapuya kaydedilmiş, ifrazen 875,25 m2 yüzölçümündeki taşınmaz 21/06/1999 tarihinde ... ve arkadaşları adına kaydedilmiş, satış ve pay tevhidi sonucu, 3/7 payı ... 1/7"şer payı da ..., ..., ... , ... adlarına kaydedilmiştir. 22.07.2005 tarihinde 4790 yevmiye numarası ile “Kısmen ormanda kalmaktadır” 28/04/2006 gün ve 2921 yevmiye numarasıyla da “2/B alanı içinde kaldığı” yönünde şerhler yazılmıştır.
    1) İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve uzman orman ve fen bilirkişiler tarafından kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasına ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uygulanması sonucu dava konusu parselin yörede 1950 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde bırakıldığı, bu işlemin kesinleşmesiyle, orman niteliğiyle Hazine adına kaydedildiği halde, arazi kadastro ekiplerinin bu durumu gözönünde bulundurmadan, hata ile ikinci kere kadastrosunu yapıp, vergi kaydı ve zilyetlikle gerçek kişiler adına 281 parsel sayısı ile yolsuz olarak
    tapuya kaydedilip sicil oluşturulduğu, 766 sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz (T.M.Y.’nın 1025. md.) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve T.M.Y.’nın 1026. (E.M.Y. 934 - İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edilebileceği, bu nedenle somut olayda 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının da bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının, davalıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (izharî), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olduğu, keza, davalı kişinin taşınmazı satın aldığı tarihte tapu kaydının beyanlar hanesinde ormanla ilişkisi bulunduğu yolunda şerh bulunduğundan bu tür kayıtlarda T.M.Y."nın 1023. (E.M.Y.931 - İsviçre M.Y.974) maddesindeki "İyi niyetle edinme" kuralının da uygulanamayacağı, kaldı ki, 5841 sayılı Yasanın 2. maddesiyle değişik 3402 sayılı Yasanın 12. maddesine eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “İddia ve taşınmazın niteliğine ….” ibaresiyle, 5841 sayılı Yasanın 3. maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenen 10. maddesinin tamamının, Anayasa Mahkemesinin 12/05/2011 tarih 2009/31 esas 2011/77 sayılı kararı ile iptal edildiği, iptal kararının 23 temmuz 2011 tarih 28003 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği, bu iptal kararından sonra 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinin, kamu mallarına ilişkin davalarda değil, devlet veya diğer kamu tüzel kişilikleri tarafından özel mülk savıyla açılan davalarda uygulama olanağı bulacağı (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2011 gün ve 2011 /1-36 esas ve 2011/390 karar sayılı kararı da aynı yöndedir) hususları gözetilerek, Hazinenin tapu iptali - tescil davasının kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.
    2) Davalı ve karşı davacı gerçek kişinin yargılama giderleri ve avukatlık ücretine ilişkin temyizi yönünden; 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesi ile getirilen 3402 sayılı Yasanın 36/A maddesinde yer alan “Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz.” ve 17. maddesi ile eklenen geçici 11. maddesindeki; “Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır.” hükümleri gereğince davalılar aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.
    3) Davalı ve karşı tazminat davacısı gerçek kişinin tazminat davasının reddine ilişkin yerel mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince; Mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan Yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Yasa ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnaî şartların bulunmadığına işaret edilerek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki âdil dengenin kurulamamasını ihlâl nedeni olarak sayılmış, KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekilmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilâf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telâfî yöntemlerinin dikkate alınması gerektiği hatırlatılarak, mülkün değerine karşılık gelen makûl bir meblağ ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceği ifade edilmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan T.M.K. m. 1007 anlamında devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için, Borçlar Yasasının 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
    4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesinde (743 sayılı TKM m.917) yer alan “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder” hükmü gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Medenî Yasanın 1007. maddesinde sözü edilen zarar gerçek zarar olup, burada gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise, aynı durumun yeniden tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı).
    Somut olayda, Hazinenin tapu iptal tescil davasının kabulüyle, çekişmeli parselin tapu kyadının iptaline ve Hazine adına tesciline karar verilmekle, tapu maliki karşı davacının zararının oluşacağı kaçınılmaz olduğuna göre, tapu sicilinin tutulması nedeniyle oluşan zararın tazminini isteyebilmenin şartı olan tapu malikinin zararı koşulunun gerçekleşmediği söylenemez.
    O halde, Hazinenin davası kabul edilerek, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptaline ve Hazine adına tesciline karar verildiğine göre, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu maliki gerçek kişinin oluşan zararı ve tazminat miktarının saptanması konusunda ileri sürdüğü diğer delilleri toplanarak, oluşacak sonuca göre tazminat konusunda bir karar verilmesi gerekirken, tazminat davasının dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi usul ve Yasaya aykırıdır.
    4) Üç numaralı bentde söz edildiği üzere, Medenî Yasanın 1007. maddesine göre, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan, objektif olarak devletin sorumlu olduğu, Orman Yönetimin davalı sıfatı bulunmayıp, davalı sıfatının Hazineye ait olduğu gözetilerek Orman Yönetimi aleyhine açılan tazminat davasının reddine ilişkin hüküm usûl ve yasaya uygundur.
    SONUÇ: 1) Yukarıda birinci ve dördüncü bentde açıklanan nedenlerle; davalı-karşı davacı gerçek kişinin temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve Yasaya uygun olan, Hazinenin açtığı davanın kabulü ile çekişmeli ... köyü 1086 sayılı parselin tapu kaydının iptaline ve Hazine adına tapuya tesciline ilişkin hükümle, Orman Yönetim aleyhine açılan tazminat davasının husumetten reddine ilişkin hükmün ONANMASINA,
    2) Yukarıda ikinci bentde ve üçüncü bentde açıklanan nedenlerle; davalı-karşı davacı gerçek kişinin temyiz itirazlarının kabulüyle, yargılama giderlerine ve avukatlık ücretine ilişkin hükümle, davacı ve karşı davalı gerçek kişi tarafından açılan tazminat davasının reddine ilişkin hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre tazminat davası yönünden sair temyiz itirazlarının incelemesine yer olmadığına, 6099 sayılı Yasa ile getirilen 3402 sayılı Yasanın 36/A maddesi gereğince, peşin alınan temyiz harcının temyiz eden gerçek kişilere iadesine 13/03/2012 günü oybirliğiyle karar verildi.




    Hemen Ara