Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/1241 Esas 2012/4507 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/1241
Karar No: 2012/4507
Karar Tarihi: 27.03.2012

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/1241 Esas 2012/4507 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi         2012/1241 E.  ,  2012/4507 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 13.10.2008 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi, birleşen dava ise temliken tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen 07.06.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı-davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı, davalının 506 parsel sayılı taşınmazına ve taşınmaz üzerinde bulunan binaya elattığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesini istemiştir.
    Birleşen davada davalı-davacı, paydaşı olduğu 507 parsel sayılı taşınmaz ile 506 parsel sayılı taşınmazların evveliyatının bir bütün olduğunu, taşınmazın ifrazdan önce binanın babası tarafından yaptırılarak kendisine bırakıldığını ileri sürerek, Türk Medeni Kanunun 724. maddesi hükmü uyarınca temliken tescil istemiştir.
    Mahkemece, 507 parsel sayılı taşınmazın davacıdan başka paydaşların bulunduğu, davacının tek başına temliken tescil isteminde bulunamayacağı ve korunmaya değer hakkının olmadığı gerekçesi ile elatmanın önlenmesi isteminin kabulüne, birleştirilen davadaki temliken tescil isteminin reddine karar verilmiştir.
    Hükmü, davalı- davacı temyiz etmiştir.
    Türk Medeni Kanununun 684. ve 718. maddesi hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi Türk Medeni Kanununun 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
    Türk Medeni Kanununun 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiası ileri sürülebilir.
    Malzeme sahibinin Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
    a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır;
    Türk Medeni Kanununun 724.maddesi hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin Türk Medeni Kanununun 3.maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
    Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir.
    b) İkinci koşul ise yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır;
    Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. Bazı Yargıtay kararlarında vurgulandığı üzere, inşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açar.
    c) Üçüncü koşul, yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
    Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de, büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önündebulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu zemin bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
    Somut olayda; temliken tescil istemine konu binanın bulunduğu taşınmaz 17.04.1965 tarihinde tapulama çalışmaları sonucunda 1/2 paylı olarak davalı-davacının amcası ...ile babası ... adına tescil edilmiş, 11.06.1968 yılında ifraz edilerek 506 ve 507 parsel sayılı taşınmazlara ayrılmış, davacı-davalı ... 506 parsel sayılı taşınmazı 18.02.2005 tarihinde tapudan satın almıştır. Dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile tanık anlatımlarından temlike konu binanın 1981 tarihinden sonra davalı-davacının babası ... tarafından yaptırıldığı anlaşılmıştır.
    Yukarıda açıklandığı üzere, temliken tescile karar verilebilmesi için malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasına ait olduğunu bilmemesi veya tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmaması ya da yapıyı yapmada haklı bir sebebinin bulunması gerekir. Temliken tescile konu bina taşınmaz ifraz edilip çapa bağlandıktan sonra yaptırıldığından bina yapılmadan önce gerekli dikkat ve özenin gösterildiğinin kabulüne olanak yoktur. Bu nedenle somut olayda, sübjektif koşul gerçekleşmemiştir.
    Öte yandan, temliken tescil isteminin taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı ileri sürülebilmesi için, taşınmaza sonradan malik olan kişinin yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde hareket ettiğinin de kanıtlanması gerekir. Davada, davacı-davalının taşınmazı kötü niyetle, başka bir deyişle yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve iş birliği içinde hareket ettiği de kanıtlanmamıştır.
    Davanın, Türk Medeni Kanunun 724. Maddesinde yazılı sübjektif koşulun gerçekleşmediği gerekçesi ile reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru değil ise de davanın reddi sonucu itibarıyla doğru olduğundan kararın onanması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının hükmü temyiz eden davalı-davacı ...’den alınmasına, 27.03.2012 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara