Esas No: 2012/7030
Karar No: 2012/10261
Karar Tarihi: 04.12.2012
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2012/7030 Esas 2012/10261 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen gün ve saatte temyiz eden davacılar vekili Avukat ... geldi. Aleyhine temyiz olunan taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlandı. Tarafın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında Hisarönü Köyü 157 ada 20 parsel sayılı 1458.09 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, tapu kaydı ile ... adına kayıtlı olmakla birlikte Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Davacılar ... ve diğerleri tarafından davalı ... ... aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesi"nde açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası, davaya konu olan parsel hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde çekişmeli parsel tutanağı ile dava dosyası birleştirilerek yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 04.10.2010 tarihli kararı ile davanın, davacılar vekilinin keşif avansını yatırması için kendisine tanınan kesin sürede keşif giderini yatırmaması ve bu şekilde davanın ispat edilmemiş olması nedeniyle reddine karar verilmiş; temyiz edilen karar Dairemizin 10.05.2011 tarihli ve 2011/1848 Esas, 2587 sayılı kararı ile Mahkemece "davanın mahkemeye geliş şekli itibariyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 30/2. maddesi uyarınca re"sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu göz önüne alındığında 3402 sayılı Yasa"nın 36. maddesine göre red kararı verilmesinin isabetsizliğine" değinen Yargıtay bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacıların davasının reddine ve çekişmeli parselin davalı ... ... adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar ... ve (9) müştereği vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmaz, kadastro tesbiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacılar ... ve diğerleri tarafından davalı ... ... aleyhine açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Davacılar ... ve diğerleri tarafından Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı Hisarönü mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “...” ve “...” ve “...” ve “... ...” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, ... (...) ... mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “Mezar Gediği” ve “...” ve “...” ve “...” ve “... ...” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ... ... mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “...”, “...” ve “...”, “...”, “...” ve “...” ve “...” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak taşınmazın tapu malikleri adına tapuya tescili talep ve dava edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı ... ..."ün dayanağını oluşturan tapu kaydının çekişmeli taşınmazı kapsadığı ve bu nedenle davalı yararına edinme koşullarının oluştuğu; bir an için davalının dayanağını oluşturan tapu kaydının çekişmeli taşınmazı kapsamadığı kabul edilse bile davalı ve bayilerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla zilyetliğinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tesbitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacıların dayanağını oluşturan tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın davalı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacılar ... ve diğerleri tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmışlar, davalı ... ..."ün arazi üzerindeki zilyetliğinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacıların bu iddialarına karşılık olarak davalı ... ...; davacılar tarafından dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile diğer davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, tapu kaydı taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve Yasa’ya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
1- Davacı ... ve diğerlerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Davalı ... ..., kayıt maliki ile davacıların murisi... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşse de; bu davacıların... Hanım"ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt davalının iddia ettiği gibi... Hanım"ın tapu maliki ...’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada... Hanım"ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ...’dir. Tapu kayıtlarında ise “... Kızı” olarak geçmektedir. Ancak davacılar tarafından ibraz edilen ve ... arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “..., Şeyh Bedrettin Mahallesi sakinlerinden ... Efendi Zade ...ağa İbn-i ... Efendi adı geçmektedir. ...ağanın... hanımın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ...ağaya ait bir dilekçede “... Efendi Zade ...ağa İbn-i Mustafa Efendi, İbn-i Hacı Osman” ve “kız kardeşim Habibe Hanım İbnetü Mustafa Fevzi Efendi İbn-i Hacı Osman” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “Muğlalı Mütevefta ... Efendi Kerimesi... Hanımın uhdei tasarrufunda bulunan Gelibolu Erköz “Hisarönü Nam Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ... ile ...’nin aynı kişi ve... Hanımın Hacı (Mustafa) Fevzi’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davalı ... ..."ün... Hanımın tapu maliki ...’nin kızı olmadığı, dolayısıyla davacıların tapu malikinin mirasçısı sıfatını taşımadıkları yönündeki itirazları dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
2- 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin tesbit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesini’nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesi’nin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; Tatbikatta Arazi Kanunnamesi’nin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi’nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesi’nin kaldırılan kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesi’nin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85.maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer"a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi’nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Yargıtay Yüksek 7. Hukuk Dairesi ile 16. Hukuk Dairesi de Arazi Kanunnamesi’nin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamalarını bu yönde sürdürmüşlerdir. (Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün 1977/11819 Esas 1978/13674 sayılı ilamı ile 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 tarih, 2001/418-2033 sayılı ilamlarında anılan yasa hükümlerinin yürürlükte olduğu açıkça vurgulanmıştır.) Bu durumda davaya konu parselin tesbiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesi hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur. Mevcut uygulama karşısında davacıların bu konudaki itirazları yerinde değildir.
3- Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/11 esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin davalı ... ..."ü bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davalı ... ..."ün taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle davalı ... ..."ü bağlamayacağı açıktır.
4- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve diğerleri tapu kayıtlarına dayanmışlardır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Davacı ... ve diğerlerinin anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddiası yasaya uygun bulunmamaktadır.
5- Taşınmaz üzerindeki davalı ... ... ve bayilerinin zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve diğerleri taşınmaz üzerindeki davalı ... ..."ün zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, davalı ... ... ve bayilerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu isbat da edememişlerdir.
6- Taşınmaz üzerindeki davalı ... ..."ün zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları davalı ... ... ve bayilerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde 1960-1970"li yıllardan beri zilyet olduklarını bildiklerini, çekişmeli taşınmazın da sınırları içinde bulunduğu Hisarönü Köyü Kocakür mevkiindeki taşınmazların öncesinde hali arazi nitelikli yerlerden iken 1960-1970 yılları arasında köylülerin bir araya gelmesi ile kullanılmaya başlandığını bildirmişlerdir. Medeni Kanuna aykırı düşmeyen 20. ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilen Arazi Kanunnamesinin olayda uygulanabilmesi ve Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki on yıldan itibaren taşınmaza zilyet olunduğunun kabul edilebilmesi için, öncelikle taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin tartışmasız şekilde saptanması gerekir. Mahkemece bu yönden yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli bulunmamaktadır.
7- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, taşınmaz üzerinde davalı ... ... ve bayilerinin zilyetliğinin davacıların dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı hususunda yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli bulunmamaktadır. Bu durumda davacıların dayanağını oluşturan tapu kaydı kapsamının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tesbit edilmesi ile yöntemince zilyetlik araştırması yapıldıktan sonra bir değerlendirme yapılması zorunludur. Davalı ... ... ve bayiilerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde zilyetliği kanıtlanmış olmadıkça davacıların dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği kabul edilemeyeceğinden tapu kayıtlarının mahalline doğru şekilde uygulanıp kapsamının belirlenmesi gerekir. Dosyanın arzettiği özelliğe göre bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak Çamlı, İçmeler, Karaca ve Hisarönü Köylerinde tesbit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarda da belirtildiği üzere dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutları olması, hudutların birbirini düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayrisabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle bu kayıtlar hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir. Hal böyle olunca doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve davalı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tesbiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tesbite ve önceki keşifte ulaşılan sonuca aykırı sonuca varıldığı takdirde tesbit bilirkişileri ve önceki keşifte dinlenen kişiler tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tesbit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı ile davalı ... ... ve bayilerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde hangi tarihten beri ve ne sıfatla zilyet oldukları maddi olaylara dayalı olarak ve kesin olarak belirlendikten sonra ve davalı ... ..."ün dayanağını oluşturan ve çekişmeli taşınmazı kapsadığı tartışmasız olan tapu kaydının sonraki tarihli olup bu kaydın oluşumuna esas olan tescil ilamında taraf olmamaları nedeniyle tescil ilamının davacıları bağlamayacağı gözetilerek bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için belirlenen 900,00 TL vekalet ücretinin davalı taraftan alınarak, kendilerini duruşmada vekil ile temsil ettiren davacı tarafa verilmesine, 04.12.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.