Esas No: 2012/13177
Karar No: 2012/14405
Karar Tarihi: 13.12.2012
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/13177 Esas 2012/14405 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 02.08.2007 gününde verilen dilekçe ile mecra hakkı istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 07.06.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, Türk Medeni Kanununun 744. maddesi uyarınca mecra irtifak hakkı kurulması isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu 132 ada 22 sayılı parseli içinde bulunan kuyudan 133 ada 3 sayılı parseli yararına davalıya ait 133 ada 6 sayılı parselden su borusu geçirmek ve elektrik hattı çekmek suretiyle mecra hakkı kurulmasını istemiştir.
Davalı, davacının 3 sayılı parselinde su kuyusunun bulunduğunu, köy şebeke suyundan yararlandığını, mecra hakkı kurulmasında zorunluluk bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 744. maddesi uyarınca “Her taşınmaz maliki, uğrayacağı zararın tamamının önceden ödenmesi koşuluyla su yolu, kurutma kanalı, gaz ve benzerlerine ait boruların, elektrik hat ve kablolarının, başka yerden geçirilmesi olanaksız veya aşırı ölçüde masraflı olduğu takdirde, kendi arazisinin altından veya üstünden geçirilmesine katlanmakla yükümlüdür.”
Mecra irtifakı kurulması istemine ilişkin davalarda, irtifak hakkı taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından, leh ve aleyhine irtifak hakkı kurulması istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına mecra irtifakı kurulacak taşınmaz müşterek mülkiyete konu ise, dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabilir.
Mecra irtifakı kurulması isteğine ilişkin davalar, özünü komşuluk hukuku ilkelerinden alması nedeniyle yapılacak araştırma ve incelemede, öncelikle davacının mecra ihtiyacının bulunup bulunmadığı saptanmalıdır. İhtiyacın saptanması halinde de, çevre taşınmazların tamamının üzerinde irtifak hakkı kurmaya elverişli olup olmadığı incelenip, hukukun genel bir ilkesi olan “fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi” uyarınca taraf yararları da gözetilerek en az masrafı gerektiren ve bundan da en az zarar görecek kişi taşınmazı üzerinden mecra irtifakının bağlanacağı su, elektrik, gaz ve benzerine ait yol ya da kaynak ile yararına mecra hakkı kurulan taşınmaz arasında kesintisiz bağlantı sağlayacak şekilde kurulmalıdır. Ayrıca mecranın niteliği, nasıl ve hangi araçlarla geçirileceği ayrıca belirlenerek kararda gösterilmelidir.
İrtifak hakkının bedeli, taşınmazların niteliğine göre uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak saptanmalı ve bedel hükümden önce mahkeme veznesine depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin saptanmasından sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.
Davanın niteliği gereği, yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılmalıdır.
Anılan maddenin son fıkrası uyarınca, istem halinde gideri davacı tarafından karşılandığında mecra hakkının ... siciline kaydına da karar verilmelidir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacının maliki olduğu tarla niteliğindeki 132 ada 22 sayılı parselinden, ev ve tarla niteliğindeki 133 ada 3 sayılı parselinin su ihtiyacını karşılamak amacıyla davalıya ait tarla niteliğindeki 133 ada 6 sayılı parselden mecra irtifakı kurulması istenmiş ise de 3 sayılı parsel içinde iki adet su kuyusunun bulunduğu, komşu taşınmaz malikleri gibi köye ait genel sudan yararlanma olanağına sahip olduğu yapılan iki ayrı keşif sonucu alınan bilirkişi raporları, yerel bilirkişi ve tanık beyanlarından anlaşılmaktadır. Öte yandan, mahkemece yerinde uygulamalı olarak yapılan keşif sonucu alınan 07.09.2009 havale tarihli zirai bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazda mevcut bitki örtüsü için gerekli olan suyun yağışlarla karşılanabilecek yeterlilikte olup sulama suyuna ihtiyaç olmadığı tespit edilmiştir. Her ne kadar ikinci keşif sonucu alınan 02.03.2010 havale
tarihli zirai bilirkişi raporunda, davacıya ait 3 ve davalıya ait 6 sayılı parsellerin köy içinde bulunduğu, binalardan arta kalan kısımların mutlak kuru ... arazisi olduğu ve büyük ölçüde zirai faaliyette kullanıldığı belirtilerek yıllık yağış ortalamasına göre daimi sulamaya ihtiyacı olduğu ifade edilmiş ise de mevcut sulama olanakları karşısında mecra irtifakı kurulmasının zorunlu olduğu belirtilmemiştir. Bu durumda davacı, 3 sayılı parselinde bulunan iki adet su kuyusu ve genel su haricinde 22 sayılı parselindeki kuyudan sulama ihtiyacını karşılamak için davalının taşınmazından mecra hakkı kurulmasının zorunlu olduğunu kanıtlayamamıştır.
O halde, davacı yararına dava konusu taşınmazdan mecra hakkı kurulmasında bir zorunluluk bulunmadığı anlaşıldığından mahkamece davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine 13.12.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.