Esas No: 2012/11919
Karar No: 2012/14148
Karar Tarihi: 04.12.2012
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/11919 Esas 2012/14148 Karar Sayılı İlamı
- MÜDAHALENİN MEN"İ/KAL
- TEMLİKEN TESCİL
- ELATMANIN ÖNLENMESİ
- MUHTESAT BEDELİ
- YARGILAMA GİDERLERİ
- TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 684
- TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 718
- İMAR KANUNU (3194) Madde 18
"İçtihat Metni"
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 03.06.2009 gününde verilen dilekçe ile müdahalenin men-i ve kal ile savunma yollu temliken tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; müdahalenin men-i ve kal isteminin kabulüne, davalı tarafın temliken tescil isteminin reddine dair verilen 02.11.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı şirket vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 04.12.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı şirket vekili geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafın sözlü açıklaması dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar mülkiyet hakkına dayalı olarak, 1604 ada 9 sayılı parselin maliki davalı şirket aleyhine müdahalenin men’i ve kal istemişlerdir.
Davalı, ortaya çıkan tecavüzün imar uygulamasından kaynaklandığını belirterek açılan davanın reddini talep etmiş, savunma yollu olarak da temliken tescil isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, müdahalenin men’i ve kal talebinin kabulüne, temliken tescil isteminin de reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre, temliken tescil isteminin reddine dair verilen karar doğru olduğundan, davalı şirket vekilinin bu yöndeki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davalı şirketin, müdahalenin men’i ve kal talebinin kabulüne dair verilen karara yönelik temyizine gelince;
Uyuşmazlık, dava konusu binanın bilirkişinin 18.12.2009 günlü krokisinde (A,B,C,D) harfleri ile gösterilen taşkın bölümlerine ilişkindir. Bilirkişiler, taşkın kısımları A=40,60 m2, B=37,73 m2, C=9,55 m2, D=25,02 m2 olarak ölçmüştür. Ne var ki, davalı bu taşınmaz bölümlerinin imar uygulaması sonucu davacıların 8 sayılı parselinin çapı içinde kaldığını savunduğundan bu savunma üzerinde durulması zorunludur.
Yasal ayrıcalıklar dışında, Türk Medeni Kanununun 684/1 ve 718/2. maddelerine göre arazinin mülkiyeti ve buna bağlı olan tasarruf hakkı o arazide kalıcı olmak koşuluyla yapılan şeyleri de kapsar. Bu kuralın istisnalarından birisi de 3194 sayılı İmar Kanununun 18/9. maddesinde yer almaktadır. Anılan madde; “Düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur bulunmayan bir yapı, ancak bir imar parseli içerisinde bırakılabilir. Tamamının veya bir kısmının plan veya mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülmeyen yapılar ise, birden fazla imar parseline de rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe, bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur” şeklinde düzenlenmiştir.
Getirilen bu özel hüküm ile mütemmim cüz (ayrılmaz parça) olan yapı ile zemin arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerince kullanma imkanı sağlanmış, zemin malikinin tasarruf gücü kısıtlanmıştır.
2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi ile de aynı doğrultuda hüküm getirilmiştir.
Yukarıda açıklanan ayrıcalıklar ile bir kimse kendi taşınmazı üzerine mütemmim cüz (ayrılmaz parça) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer üçüncü kişiye (davacılara) ait imar parseli içerisinde kalmış ise, imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğu duyulmuştur. Şayet tecavüzlü durum somut olayda davalının iradesi dışında bir idari işlem sonucu (imar) meydana gelmiş ise, davalıya kusur izafe etme olanağı olmadığından mahkeme harç ve masrafı ile vekalet ücretinden de sorumlu tutulamaz.
Bu tespit ve açıklamalardan sonra mahkemece yapılması gereken iş, gerek 8, gerekse 9 sayılı parsellere ilişkin kadastro çapları getirterek, nizalı yerin kadastro çalışmaları sırasında kime ait taşınmazın çap kaydı içerisinde kaldığını saptamak, yapının niteliğini bilirkişilere belirletmek, imar sonrası inşa edilen yapılar bakımında mutlak yıkımına karar vermek, şayet davalının savunduğu gibi dava konusu binanın krokide (A, B, C, D) harfi ile gösterilen bölümlerinin kadastro çapında mevcut ve ancak imar uygulaması sırasında davacıların maliki olduğu çap sınırları içerisinde bırakılmışsa ve yapıların niteliği de göz önüne alınarak, bu bölümler hakkında elatmanın giderilmesi hükmü kurulması halinde muhdesat bedelini davalıya ödenmek üzere zemin sahibine depo ettirmek, bundan sonra oluşacak sonuca uygun bir hüküm kurmak olmalıdır.
Mahkemece değinilen yönler bir yana bırakılarak eksik inceleme ve araştırmayla müdahalenin men’i ve kal istemi yazılı olduğu şekilde kabul edildiğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı şirket vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 900,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı şirkete verilmesine, 04.12.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.