Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/5836 Esas 2012/9373 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/5836
Karar No: 2012/9373
Karar Tarihi: 10.07.2012

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/5836 Esas 2012/9373 Karar Sayılı İlamı

14. Hukuk Dairesi         2012/5836 E.  ,  2012/9373 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 22.10.2007 gününde verilen dilekçe ile Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ve Gayrimenkul Temlik Sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.12.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 10.07.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekilleri Av. ... ve Av. ...ile karşı taraftan davacı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Dava; ... 1. Noterliğinin 18.05.2007 tarihli ve 16510 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ve ... 33. Noterliğinin 01.10.2007 tarihli ve 52804 yevmiye numaralı gayrimenkul temlik sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Hüküm, 29.06.2009 tarihinde Tebligat Kanununun 35. maddesi gereğince davalıya tebliğ edilmiş ve 15.02.2010 tarihinde de temyiz edilmiştir. Mahkemece, 15.02.2010 tarihli 2007/424 Esas, 2009/224 Karar sayılı ek karar ile yasal temyiz süresinde temyiz talebinde bulunulmadığından temyiz istemi reddedilmiş; bu ikinci hüküm ise yasal süre içerisinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 05.07.2010 tarihli bozma ilamı ile özetle, “…Somut olayda; yargılama sırasında davalıya Tebligat Kanununun 35. maddesine göre yapılan tebligat usul ve yasaya uygun yapılmamıştır. Zira, 35.
    maddeye göre davalıya duruşma gününün 18.05.2007 tarihli satış vaadi sözleşmesinde davalı vekili ... ...’ın “... , 3. Sokak, No: 8 ...” adresine, 17.11.2008 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Satış vaadi sözleşmesindeki vekilin adresine yapılan tebligat, davalı adresine yapılmış olarak kabul edilemez. Mahkeme kararının daha sonra, 18.05.2007 tarihli satış vaadi sözleşmesine dayanak vekaletnamede davalıya ait “..., adresine Tebligat Kanununun 35. maddesine göre tebligat yapılması baştan tebligat yöntemine uyulmayarak davalıya yapılan tebligatı geçerli hale getirmeyeceği gibi kararın 35. maddeye göre bu şekli ile de tebliği usule uygun olmadığından hükmün kesinleştirilmesi mümkün değildir. Açıklanan denlerle,…mahkemenin 15.02.2010 tarihli ve 2007/424 Esas, 2009/224 Karar sayılı ek kararının kaldırılmasına karar verilerek, 22.05.2009 tarihli 2007/424 Esas, 2009/224 Karar sayılı ilamın temyiz incelemesine geçildi;…HUMK’da da ayrıca düzenlenmiş bulunan iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. HUMK"nun 73. maddesine aykırı bir şekilde yapılıp sonuçlandırılan yargılamaya dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bozulmuştur. Dairemizin 16.12.2010 tarihli 2010/13992 -14080 E.K. ilamı ile de karar düzeltme istemi reddedilmiştir.
    Bozma sonrası yapılan yargılamada bozma ilamına uyulmuştur.
    Davalı, boşandığı eşinin kardeşi olan ... ..."a güvenerek ... 2. Noterliğinin 18.05.2007 tarihli vekaletname verdiğini ve sonrasında 22.05.2007 tarihinde aynı noterlik vasıtası ile vekili ... ...’ı azlettiğini, azilnamenin 24.05.2007 tarihinde tapu kaydına da işlendiğini, adı geçenin vekaletname ile 18.05.2007 tarihinde yanında sigortalı olarak çalışan işçisi ... ile muvazaalı olarak satış vaadi sözleşmesi yaptığını, davacının dava konusu taşınmazda 28.09.2007 tarihinde vekil olan ... ... ve diğer paydaşların hisselerini satın alarak 32/35 pay maliki olduğunu, bu tarihte azil şerhini gördüğünden iyiniyet iddiasında bulunamayacağını belirterek davanın reddi ile usulsüz tebligat sonucu kesinleşen ilk karar ile tapuda hükmen davacı adına tescil edilen hissesinin tekrar adına tescilini istemiştir.
    Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu ... köyü, 11 sayılı parselde 2/35 davalı hissenin iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
    Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
    Borçlar Kanununun temsil ve vekalet ilişkisini düzenleyen hükümleri uyarınca vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu olarak benimsenmiş ve Yasanın 390. maddesinde vekilin müvekkiline karşı vekaletini iyiniyetle ifa ile mükellef olduğu hükme bağlanmıştır. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve gerçek iradesine uygun hareket etmek, onu zararlandırıcı her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanununun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yapılan sözleşme vekil edeni bağlar ve geçerlidir. Bu gibi durumlarda vekil vekalet görevini kötüye kullanmış olsa dahi bu sorun vekil ile vekalet eden arasında nihayet bir iç sorun olarak kalır.
    Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya durumun özelliği icabı bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yazılı dürüst davranma kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilir.
    Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
    Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden 22.05.2007 tarihinde azledilen ve 24.05.2007 tarihinde de azil şerhi tapuya işlenen vekil ... ... ile 18.05.2007 tarihli dayanak vekaletname uyarınca aynı gün satış vaadi sözleşmesi yapan satış vaadi alacaklısı ...’nin vekil ... ...’ın işçisi olduğu, 11047506-34/01 sicil no"lu ... Teks. Konf. San. ve Tic. Ltd. Şti. işyerinde 19.01.2001 ila 30.07.2002 tarihinde yine 1092919-34/01 sicil no"lu ... Deri Teks. San. ve Tic. Ltd. Şti. işyerinde 01.08.2002 ila 02.11.2004 tarihinde, 2006 yılının 5. ayından bu yana da ... Teks. Konf. San. ve Tic. Ltd. Şti. işyerinde çalıştığı görülmektedir.
    ..., 2001 yılından bu yana vekil ... ...’ın şirketlerinde çalışan işçisi olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmediğini veya kendisinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak bulunmadığını iddia edemez. Kısaca, vekil ile çıkar ve işbirliği içersindedir.
    Bunların yanında, dava konusu ... köyü, 11 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydına ... 2. Noterliğinin 22.05.2007
    tarih ve 14104 yevmiye no"lu azilnamenin “aziller sicilinin” 346. sırasına 24.05.2007 tarihinde işlendiği ve tapu kütüğünde davalının 2/35 hissesinin karşısına “... ...’a azli vardır” kaydının yazıldığı, ...’nin tapu kaydına 18.09.2007 tarihinde satış vaadi sözleşmesinin şerhi sırasında tapu kaydındaki azil şerhinden de haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bu nedenlerden dolayı 18.05.2007 tarihli muvazaalı satış vaadi sözleşmesi davalıyı bağlamaz.
    Davacı ise, dava konusu taşınmazda azledilen vekil ... ... ve davalı dışındaki diğer paydaşların hisselerini 28.09.2007 tarihinde satın alarak 32/35 pay maliki olmuştur. Bu tarihte hem azil edilen vekili tanıdığından hem de azil şerhini bildiğinden iyiniyet iddiasında bulunamaz.
    Gerçekten de; Türk Medeni Kanununun 1020. maddesi hükmü gereğince “tapu sicilinin açıklığı prensibi” uyarınca tapuyla ilgili işlem yapan herkesin kaydı araştırması halin icabı ve hayatın olağan akışı gereği olduğundan hiç kimse tapu sicilindeki bu kaydı bilmediğini ileri süremez.
    Açıklanan tüm bu hususlar gözetilerek davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 900 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10.07.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara