Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/603 Esas 2015/406 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/603
Karar No: 2015/406

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/603 Esas 2015/406 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/603 E.  ,  2015/406 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi : ... Ağır Ceza
İrtikap suçuna teşebbüs ve suç işlemeye tahrik suçlarından açılan kamu davasının yapılan yargılaması neticesinde, sanık ..."ün suç işlemeye tahrik suçundan lehe olan 765 sayılı TCK"nun 311/1 ve 40. maddeleri uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve mahsuba; irtikap suçuna teşebbüs oluşturduğu iddia edilen eylemin ise rüşvet alma suçuna teşebbüs oluşturduğunun kabulü ile lehe olan 5237 sayılı TCK"nun 252/1, 35/2 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün, katılan ... vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;
"1-Suç işlemeye tahrik suçundan verilen hükmün incelenmesinde;
Sanığın işlediği iddia edilen suç işlemeye tahrik fiilinin 765 sayılı Kanunun 311/1. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibariyle aynı kanunun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen yedi yıl altı aylık asli ve ilave zamanaşımına tabi olduğu, 2004 yılı olan suç tarihi ve inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından, hükmün 5237 sayılı TCK"nun 7/2 maddesi ile 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilmek suretiyle CMUK"nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkında bu suçtan açılan davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine,
2-Rüşvet alma suçuna teşebbüsten verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde ise;
Olay tarihinde ... ilçesi seçim müdürü olan sanığın rakiplerinin seçmen kayıtlarını sileceğini söyleyerek katılan ..."den 40.000 Lira istemesi şeklindeki eyleminin yapmaması gereken bir işi yapmak için rüşvet istemesini düzenleyen 765 sayılı TCK"nun 212/2, 61. maddelerine uyduğu ve lehe yasa karşılaştırılmasının buna göre yapılması gerektiğinin gözetilmemesi mahkemenin teşebbüsle ilgili takdiri karşısında sonuca etkili görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK"nun 252/1. maddesine göre belirlenen 4 yıl hapis cezası şeklindeki temel cezadan teşebbüs nedeniyle 2/4 oranında indirim yapılırken 2 yıl yerine yanılgılı şekilde 1 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmesi,
Kanuna aykırı, sanığın ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK"nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı kanunun 322/6. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sonuç cezanın yer aldığı "1 yıl 6 ay hapis" ibaresinin "2 yıl hapis" şeklinde değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise ... gün ve ... sayı ile;
"İtirazın konusu, rüşvet suçunun sübutu ve nitelendirilmesine ilişkin olmak üzere iki başlık altında toplanmaktadır.
Öncelikle suçun sabit olup olmadığı üzerinde durulması gerekmektedir.
Sanık, ... İlçe Seçim Müdürü olup, müdahil ise 28 Mart 2004 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde bir siyasi partiden belediye başkanlığına aday olmuş ve seçimi kaybetmiştir. Dosya kapsamına göre, seçimden sonraki günlerde İlçe Seçim Kurulu Başkanının aleyhine basın açıklaması yapması üzerine hakkında soruşturma yapılıp dava açılmış, bir süre de tutuklu kalmıştır. Seçimlerden yaklaşık iki ay sonra 25.5.2004 tarihli dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş, sanığın seçimlerden 35 gün, yani müracaat tarihinden 3 ay kadar önce iş yerine gelip yanında partisinin ilçe sekreteri ... olduğu sırada "40 Milyar Lira vermesi halinde, rakiplerinin seçmen kayıtlarını silerek kendisini avantajlı duruma getireceğini söylediğini" iddia etmiştir. Müşteki, sanığın bir müddet sonra bu defa ..."un yanında teklifini tekrarladığını, ancak kendisinin kabul etmediğini iddia etmiştir. Bu konuşmalar, gösterilen iki şahit tarafından da doğrulanmıştır. Suçun başka delili bulunmamaktadır.
Dosya etraflıca incelendiğinde, küçük yerleşim yerlerinde toplumsal gerilimlere yol açan mahalli seçimlerin olayımız üzerindeki etkisi belirgin olarak görülmektedir. İddialı bir seçim döneminin geçirildiği, sanıkla müdahil arasında da bazı gerginliklerin yaşandığı anlaşılmaktadır.
İddiaya göre, sanık müdahilden seçimden 35 gün önce, hem de parti yöneticisi bir şahidin huzurunda, sanığın işyerine gelerek 40 milyar lira vermesini istemiştir. Bu teklifi yolda karşılaştıklarında bu defa ..."un yanında da tekrarlamıştır. Müdahil teklifi kabul etmiş görünerek sanığı yakalatmak yoluna gitmediği gibi, o günlerde şikâyetçi de olmamış, seçimleri kaybettikten ve yaşadığı bir dizi sıkıntılardan üç ay sonra 25.5.2004 de şikâyet dilekçesi vermiştir. Yukarıda anlaşıldığı biçimde cereyan ettiği iddia olunan olayda, iddia ve şahit beyanları ihtiyatla karşılanması gerekecek niteliktedir Sanığın müsnet suçtan cezalandırılmasına yeterli delil bulunmadığı kabul edilerek beraatine karar verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Aksi halde, her kamu görevlisinin benzer biçimlerde suçlanması ve cezalandırılması mümkün olabilecektir.
İkinci itiraz konusu ise suçun nitelendirilmesine ilişkindir.
Sanık ve vekili yargılama sırasında ve temyiz dilekçelerinde, sanığın kişilerin seçmen kayıtlarını silme yetkisine sahip olmadığını, bu yetkinin ilçe seçim kurulu başkanına ait olduğunu savunmuşlardır.
765 sayılı TCK"nun 212. maddesi, rüşvet suçunun oluşması için "Kanun ve nizam hükümlerine göre yapmak zorunda olduğu bir işin yapılmaması veya yapılmaması gereken işin yapılması için", 5237 sayılı TCK"nun 252. maddesinin 3. fıkrası ise "Kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapmak veya yapmamak için" yarar sağlanmasını şart kabul etmektedir.
Bu durumda sanığın iddia edildiği şekilde seçmen kayıtlarını istediği gibi düzenleme yetkisine sahip olup olmadığının araştırılması gerekir. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28-47. maddeleri seçmen kütükleri hakkında düzenlemeler yapmış olup, güncelleme işlemlerinin ilçe seçim kurulu başkanı yetkisi içinde olduğunda şüphe bulunmamaktadır. En azından bu hususun ilgili makamlardan sorulması gerekir. Bizce sanığın eylemi, varlığının kabul edilmesi halinde, 765 sayılı TCK’nun 218. maddesinde yazılı "görevine girmeyen ve yapılması veya yapılmaması konusunda yetkili olmadığı bir işi yapacağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlamak" suçunu oluşturmaktadır. Aynı eylem için paralel düzenleme 5237 sayılı TCK’nun 255. maddesinde mevcuttur." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama ilamının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, ... gün ve ... sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında suç işlemeye tahrik suçundan açılan kamu davasının Özel Dairece zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, rüşvet alma suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun sübutuna, sübutun kabul edilmesi durumunda ise eylemin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’ün ... ilçe seçim müdürü, katılan ...’nin ise 2004 yerel seçimlerinde ... Partisinin ... ilçesi belediye başkan adayı olduğu,
Seçim sürecinde seçmen kütük bürosuna yoğun nakil başvurusu yapılması üzerine ilçe emniyet müdürlüğünden ve muhtarlıklardan nakil başvurusu yapan kişilerin belirtilen adreslerde oturup oturmadıklarının araştırılması neticesinde 876 seçmen kaydının gerçeğe aykırı oluşturulduğu gerekçesiyle ilçe seçim kurulu başkanlığınca silindiği,
28.03.2004 tarihinde yapılan seçim sonucunda katılanın partisinin seçimden üçüncü parti olarak çıkması üzerine 31.03.2004 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, ilçe seçim kurulu başkanının seçimde birinci olan partinin temsilcisi gibi hareket ettiği, partilerine oy verecek seçmenlerin silindiği, rakip partilerin yazdırdığı seçmenlere ise dokunulmadığı şeklinde açıklamada bulunması üzerine hakkında soruşturma açıldığı, bir hafta tutuklu kaldıktan sonra nakdi kefaletle tahliye edildiği,
Katılan, hakkındaki hâkime hakaret suçundan açılan kamu davası devam etmekte iken 25.05.2004 tarihinde ... Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, seçimden önce seçmen kütüklerinin güncellenmesi sırasında ilçe seçim müdürü olan sanığın kendisine ulaşarak 40.000 Lira verdiği takdirde rakip partilerin seçmen kayıtlarını sümen altı etmek suretiyle kendisini avantajlı duruma getireceğini teklif ettiğini, ayrıca kendisini ve parti teşkilatını ilçe seçim kurulu başkanı hâkime karşı kışkırttığını ifade etmesi üzerine sanık hakkında soruşturmanın başladığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan soruşturma safhasında; seçimden önce kendisine ait petrol istasyonunda partisinin sekreteri ... ile otururken sanığın gelerek “ilk seçmen listesi askıya çıkıp itirazlar sonucunda oluşan yeni seçmen listesi tekrar askıya çıkmaz, bu aşamada her şey benim elimdedir, ... Bankasında 40 milyar liram gitti, eğer bu parayı karşılarsan ikinci listede rakiplerinin yeni yaptırdığı seçmen kayıtlarını sumen altı ederim” şeklinde teklifte bulunduğunu, bu teklifini adliye binasının altındaki iş hanının boşluğunda da tekrarladığını, bu esnada da yanında ... isimli kişinin olduğunu, sanığın her iki teklifini de "zaten bu seçimi kazanacağım, böyle bir şeye ihtiyacım yok" diyerek kabul etmediğini, kovuşturma aşamasında ise; taraftarlarının seçmen listesine rahatça yazılacağı vaadiyle sanık tarafından 40 milyar Lira’nın istendiğini beyan etmiş,
Tanık ... Cumhuriyet savcılığında; katılanın aday olduğu partinin ilçedeki sekreteri olduğunu, katılan ile petrol istasyonunda otururken sanığın gelip katılana “seninle bir şey konuşacağım” dediğini, katılanın “... yabancı değil, partimizin sekreteridir” deyince sanığın “... Bankası"nda 40 milyar Lira param battı, ne olacak” dediğini, katılanın “beni ilgilendirmez” şeklinde cevap verdiğini, sanığın 40 milyar Lira karşılığında seçmen listesini yönlendirip seçimi kazandırmayı taahhüt ettiğini, mahkemede ise; sanığın, katılanın parayı vermemesi halinde taraftarı olan seçmenleri listeden sileceğini belirterek tehditte bulunduğunu, katılanın da “seçimden sonra görüşürüz” diyerek cevap verdiğini ifade etmiş,
Tanık ... aşamalarda özetle, başkanları katılan ... ile birlikte çarşıda yürüdükleri sırada sanığın kendilerini özel idarenin giriş merdivenlerinin başına çağırarak katılana “para işi ne oldu” diye sorduğunu, katılanın parayı vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın “ailemden kopmak üzereyim” deyip sinirlenerek çekip gittiğini, konuşmanın bir yerinde ... Bankasında batan 40 milyara karşılık bu parayı istediğini belirttiğini ancak konuşmasının neresinde nasıl söylediğini şimdi bilemediğini belirtmiş,
Sanık ise tüm aşamalarda özetle; ... Bankası"nda kırk milyar Liraya yakın parasının çıkmaza girdiğini birçok arkadaşına söylediğini, katılan ...’in bu bilgiyi bir şekilde öğrenmiş olabileceğini, katılan ile seçim öncesinde herhangi bir konuşmuşluğunun olmadığını, para istemediğini, iddia edilen teklifte bulunmadığını savunmuştur.
Amacı her somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak isimlendirilen, Latince ise; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü bir ceza davasında sanığın cezalandırılmasına karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi durumunda da geçerlidir. Sanığın üzerine atılı bulunan suçlardan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye yer vermeyecek kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaatlere değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanılarak sanığın mahkûmiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Katılanın 28 Mart 2004 tarihinde yapılan yerel seçimlerden 3-4 ay önce işlendiğini iddia ettiği suçla ilgili ihbarını seçimi kaybetmesinden yaklaşık iki ay sonra ve hakkında ilçe seçim kurulu başkanına hakaret ettiğinden bahisle yapılan soruşturma sırasında bildirmesi, katılanın ve tanık ...’ın beyanlarının aşamalarda farklılık göstermesi, tanık ...’un, sanığın katılandan hangi sebebe istinaden para istediğine dair bilgi içermeyen anlatımının yetersiz olması, sanığın tüm aşamalardaki suçu işlemediğine ilişkin ısrarlı savunması karşısında; sanığın, para karşılığında rakip partilerin seçmenlerini sileceği yönünde katılana teklifte bulunduğuna ilişkin somut, kesin, yeterli ve inandırıcı delilin bulunmadığı, sanığın atılı suçu işlediğinin şüphe boyutunda kaldığı, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca da sanığın beraatine hükmolunması gerektiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, müsnet suçu işlediği hususunda her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi; "sanığın eylemi sabit olduğundan itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay ... Ceza Dairesinin ... gün ve ... sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı mahkûmiyet kararının, müsnet suçu işlediği hususunda her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.11.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara