Esas No: 2012/1-1573
Karar No: 2013/104
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1-1573 Esas 2013/104 Karar Sayılı İlamı
- KASTEN ÖLDÜRME SUÇU
- HAKSIZ TAHRİK
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 29
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 34
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 82
"İçtihat Metni"
Kasten öldürme suçundan sanık T. Özkaraca"nın 5237 sayılı TCK"nun 82/1-d maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.03.2011 gün ve 28-71 sayılı re"sen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.06.2012 gün ve 7343-4629 sayı ile;
“Dosya kapsamına göre, sanık ile maktulün evli olduğu, geceleyin kendilerine ait ikamette bulundukları sırada ve aşırı derecede alkollü oldukları bir ortamda, aksi kanıtlanamayan savunmaya göre, maktulün sanığa hakaret ettiği, sanığın da maktulü ruhsatlı tabancasıyla yakın mesafeden baş bölgesine ateş ederek öldürdüğü olayda,
Sanık lehine asgari oranda haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği düşünülmeden, yazılı biçimde fazla ceza tayini" isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,
Daire üyesi M. Üstüner ise; "Sanık T. Özkaraca ile maktulün her ikisinin de 2006 yılında birbirleriyle ikinci evliliklerini yaptıkları, maktulün Almanya’da öğretmen olarak görev yaptığı, sanığın ise Türkiye"de iş hayatının olup fırsat buldukça Türkiye"deki evlerinde bir araya geldikleri, aralarında zaman zaman aile içi geçimsizlik bulunduğu dosya kapsamından ve dinlenilen tanık beyanlarından anlaşılmaktadır.
Olay günü yaşanan olayların ve gelişen duruma göre neticenin meydana geliş şekline ilişkin, sanık savunması dışında başkaca hiçbir delil bulunmamakla birlikte maddi deliller ile örtüştüğü sürece savunmaya itibar etmek durumunda kalınacaktır. Bu nedenle sanığın savunmasının tek tek irdelenmesi gerekir.
Şöyle ki; sanığın (ayrıntıda ayrılmakla birlikte özde değişmeyen) soruşturma aşamasındaki savunmasında, maktulün maddi taleplerini son zamanlarda karşılayamaması nedeniyle olay günü de yine aralarında tartışma çıktığını belirtmesine karşın, dosyaya yansıyan tanık beyanlarından tam aksine maktulün sanığa yüklü miktarlarda paralar verdiği, sanığın alkole düşkün olup, maktulün genelde alkol kullanmayan bir yapıya sahip olduğu da dosyaya yansımaktadır.
Sanık savunmasında devamla, iş nedeniyle hasımları bulunduğu gerekçesi ile uzun süredir kendini koruma amaçlı ruhsatlı ve suçta kullanılan silahının varlığını kabul etmekle birlikte, mahkemece dinlenilen tanık S. Marianne"nin sanığın 2008 Ocak ayında da maktulün kafasına bu silahı dayamak suretiyle seni öldüreceğim, diye bağırdığı şeklindeki beyanı, yine tanık S. Bahadır ve oğlu S. Selekman"ın 2007 yılında sanığın silahı kendilerine doğrultup mekanizmasını hareket ettirmek suretiyle namluya mermiyi verdiği ve araya giren maktulün bu durumu önlediği şeklindeki beyanları ile birlikte, sanığın silahını agresif kişiliğinin de etkisi ile nedensiz ve her an kullanma durumunda olabileceği izlenimini vermektedir.
Nitekim; sanığın; Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinin 13.08.2010 tarih ve 681 nolu raporunda "agresivite dikkati çekmiştir" denilmek suretiyle agresif kişiliği de rapor ile tespit edilmiş, tanık beyanlarından ve yargılama sürecindeki davranışlarından da açığa çıkmış olmakla birlikte, dosyaya yansıdığı kadarı ile Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince de bu husus kabul ve takdir edilmiş, TCK"nun 62. maddesinin uygulanmama gerekçesi olarak karara ayrıca yansımıştır.
Yine sanık savunmasında, "itiş kakış devam eder durumda karşılıklı oturduk, korkutma amaçlı boş sandığım tabancayı maktule doğrulttum" demektedir. Oysaki, olayın hemen akabinde Cumhuriyet Savcılığınca yapılan olay yeri keşif zaptında, odada herhangi bir boğuşma izi saptanmadığı gibi, yemek masasının hassas ve kırılgan nitelikte cam olduğu halde herhangi bir zarar görmediği, ayrıca maktulün karşısına oturup tabancayı doğrultması durumunda, maktulün sağ şakağından yara almasının fiziken mümkün görülemeyeceği, yine maktulün bulunma konumuna göre ellerinin birbirine kenetlenmiş durumda olamayacağı da savunmanın aksini gösteren diğer fiziki bulgulardır.
Sanık koğuşturma aşamasında ise, öncelikle susma hakkını kullanmakla birlikte olay gecesi kullandığı ilacın, alkol ile birleşmesi neticesi gelişen etki ile ne yaptığını bilemediğini, olayın nasıl geliştiğini hatırlayamadığını, (ilk savunması ile çelişir biçimde) maktulü kasten öldürmediğini belirtmiştir.
Sanığın soruşturma aşamasındaki eylemini maktulün tahriki ile işlediğine ilişen savunmalarına ve koğuşturma aşamasında daha da geliştirerek, TCK"nun 34. maddesi kapsamında kasten işlemediğine ilişen ve önceki ile çelişen savunmalarına itibar etme olanağı bulunmamaktadır. Nitekim, olayda maktulden gelen tahrik nedenlerinin bulunamıyacağına ilişen Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçesinde de belirttiği nedenlere de katılmakla birlikte, olayın hemen akabinde maktulün babası müdahil S. B. Selekman"ı telefon ile aramak suretiyle "kızınızı öldürdüm gelin" şeklindeki soğukkanlı hareketi ile kastın varlığını, hiçbir pişmanlık göstergesinin olayın ilk anında göstermemesi nedeniyle ayrıca olayda tahrikin bulunmadığını açıkça ortaya çıkardığından, olayda tahrikin bulunduğuna ilişkin çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum" görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.07.2012 gün ve 249193 sayı ile;
“Somut olayda sanığın, eşi olan A. B. Özkaraca"yı ateşli silahla vurarak kasten öldürdüğü konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Mesele, sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı konusuna ilişkindir.
Sanık T. Özkaraca ile maktülün 2006 yılında -her ikisininde 2. evliliği- evlendikleri, maktülün Almanya"da öğretmenlik yaptığı, tatillerde sanık ve maktülün Türkiye"de bir araya geldikleri, aralarında zaman zaman geçimsizlik meydana geldiği dosya kapsamından ve dinlenen tanık beyanlarından anlaşılmaktadır.
Görgü tanığı bulunmayan olayda sanığın savunması dışında delil bulunmamaktadır. Bu durumda sanığın savunmasının incelenmesi gerekmektedir.
Dosya kapsamına göre, sanığın savunmasının aksine maktulün sanığa borç para verdiği, son zamanlarda da maktulün sanığın taleplerini karşılamakta zorlandığı, sanığın alkole düşkün bir yapısının olduğu, tanık beyanına göre daha öncede sanığın maktulün kafasına silah dayamak suretiyle öldürmekle tehdit ettiği, yine tanıklar S. ve A. Selekman"ın 2007 yılı içerisinde maktül tarafından silahla tehdit edildikleri, maktulün agresif bir kişiliğe sahip -Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinin raporu da dikkate alınarak- olduğu sabittir.
Sanık soruşturma aşamasında eylemi maktulün tahrikleri sonucu işlediğini savunmuş, koğuşturma aşamasında ise önce susma hakkını kullanmakla birlikte daha sonra yazılı savunmalarında olay gecesi kullandığı ilacın alkolle birleşmesi sonucu ne yaptığını bilmediğini, olayın gelişimini ve nasıl olduğunu hatırlamadığını, eylemi kasten işlemediğini belirtmiştir.
Görüldüğü üzere sanığın savunmaları birbiriyle çelişkilidir ve kendini kurtarmaya yöneliktir. Sanığın olaydan sonra gece geç saatlerde maktülenin babasını telefonla arayarak "kızınızı öldürdüm, gelin" şeklindeki sözleri de gerek kastın varlığını gerekse olayda haksız tahrikin bulunmadığının göstergesidir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca itirazı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.12.2012 gün ve 4245-8970 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Ceza Genel Kuruluna gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay yeri inceleme raporunda; daire giriş kapısının açık ve kapı kilit bölümlerinde herhangi bir zorlama olmadığı, mutfak, misafir odası ve banyolarda dağınıklık bulunmadığı, yatak odasında açık vaziyette bavul bulunduğu ve dağınık vaziyette kıyafetlerin olduğu, oturma odasının girişe göre sol tarafta bulunan yemek masasının güney duvarı önünde oturur durumda baş kısmı aşağıya düşmüş, elleri birbirine kenetlenmiş vaziyette bir bayanın ölü durumda olduğu, baş kısmında ve üzerinden doku parçaları ile kan lekelerinin olduğu, masa üzerinde ikisinde su, ikisinde alkollü içecek olan dört bardak ile horozu kurulu durumda bir tabancanın durduğu, tabanca kontrol edildiğinde fişek yatağında fişek olmadığı, şarjörde fişeklerin basılı olduğu, ölen şahsın arkasında bulunan tablo çerçevesinde bir adet ateşli silah çekirdeği bulunduğu, yemek masası altında bir adet MKE 9 05 ibareli boş mermi kovanı bulunduğu ve B. Özkaraca"nın baş kısmında iki adet ateşli silah yarası izi olduğu,
Ölü muayene tutanağında; maktulde ölü morluklarının vücudun arka kısmında oluşmaya başladığı, sağ kaş lateralinde 0,5x0,5 cm. ebadında yuvarlak şekilli ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası, sol oksidital bölgede de 3x3 cm.lik kemik doku görünen ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası ve sağ göz üstünde ekimoz saptandığı,
Otopsi raporunda; maktulün kanında 193 mg/dl etanol bulunduğu, metanol bulunmadığı, kanda ve idrarda aranan uyutucu ve uyuşturucu maddelerin bulunmadığı, vücudunda bir adet ateşli silah mermi çekirdeği yaralanması tespit edilmiş olup, tek başına öldürücü nitelikte olduğu, atışın yakın atış mesafesinden yapılmış olduğu, cesetten mermi çekirdeği elde edilemediği, kişinin ölümünün ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kırıklarıyla birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu gerçekleştiği,
Olaydan sonra Haydarpaşa Numune Hastanesince saat 06.55"de muayene edilen sanık hakkında düzenlenen rapora göre; sanığın 169 promil alkollü olduğu, burun üstünde 1,5 cm sıyrık, maxiller bölgede 1 cm. sıyrık, sol kulak sayvanında (kepçesi) 1x0,5 cm. sıyrık, yüzünde yer yer hiperemik alanların mevcut olduğu, sol el 2 ve 3. parmaklarında hareketle ağrısının bulunduğu,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Gözlem İhtisas Dairesinin 13.08.2010 gün ve 718 sayılı raporuna göre; sanığın 03.01.2009 tarihinde eşini kasten öldürme suçundan dolayı ceza ehliyetinin tam olduğu,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 17.09.2010 gün ve 3216 sayılı raporunda; sanığın üzerine atılı suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme, bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteniğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arızanın içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir tıbbi bulgu ve belgeye de rastlanmadığı gibi, iradi olarak kullandığı uyuşturucu hapın da cezai sorumluluğunu etkilemeyeceği, bu duruma göre; sanığı cezai sorumluluğun tam olduğunun belirtildiği,
Nüfus aile kayıt tablosuna göre sanık T. Özkaraca ile maktul A. B. Özkaraca"nın 02.02.2006 tarihinde evlendikleri,
Anlaşılmaktadır.
Katılan S. B. Selekman beyanında; maktulün kızı olduğunu, uzun süredir Almanya"da öğretmenlik yaptığını, kızının altı yıldır da sanık ile evli olduğunu, bu evliliğin kızının ikinci evliliği olduğunu, kızının Almanya"ya gidip geldiğini, sanığın İstanbul"da ikamet ettiğini, kızının Almanya’da yaşamasına rağmen sık sık eşinin İstanbul’daki evine gelip gittiğini, yıl başı tatili nedeniyle bir hafta önce İstanbul’a geldiğini, maktulün olay günü Bakırköy"deki evine ziyarete geldiğini, birlikte alışveriş yaptıklarını, yemek yediklerini, daha sonra maktulün sanığı aradığını, alışveriş yaptığını biraz gecikeceğini söylediğini ve bunun üzerine sanığında “ben arabayı yollar alırım seni” şeklinde aralarında gayet iyi konuşmalar geçtiğini ve akşam üzeri arabanın geldiğini ve kızını götürdüğünü, daha sonra sanığın gece 04.20 sıralarında kendisini arayarak "kızını öldürdüm, polise de haber vereceğim" deyip telefonu kapattığını, telefon üzerine eşi F. A. Selekman ile birlikte yola çıktıklarını, bu sırada sanığın tekrar aradığını ve "kızını öldürdüm gel, gelmezsen polise haber vereceğim" şeklinde sözler sözlediğini, taksi ile gelirken yolda polis ekiplerinden bilgi aldığını, kızının damadı ile sorunlarının olmadığını, fakat sanığın maktulden para saklama ve aile ortamında paylaşılacak konuları gizli tutması sebebiyle aralarında soğukluk yaşandığını ifade ettiği,
Sanığın soruşturma aşamasında özetle; maktulün olay günü ailesini ziyarete gittiğini ve saat 20.00 sıralarında eşini ailesinin yanından alarak eve geldiklerini, birlikte yemek hazırladıklarını, maktulün isteği üzerine çarşıdan rakı alıp geldiğini, birlikte içmeye başladıklarını, maktulün eski kocasından maddi yardım alamaması nedeniyle sıkıntı çektiğini söyleyerek kendisinden para istediğini, mali durumunun müsait olmaması nedeniyle eşine para veremeyeceğini ifade ettiğini, bunun üzerine maktulün sinirlenerek kendisine hitaben “sen erkek değilsin, orospuluk mu yapayım da para kazanayım” dediğini, bu sırada almış olduğu rakının bittiğini, maktulün tekrar rakı almasını istediğini, dışarı çıkıp rakı aldığını, yeniden içmeye başladıklarını, maktulün tekrar kendisinden maddi destek istediğini, mali durumunun iyi olmaması nedeniyle destek olamayacağını maktule söyleyerek yatak odasına gittiğini, uyumak üzere iken maktulün gelip üzerinde bulunan yorganı ve battaniyeyi kaldırıp “kalk ulan orospu çocuğu, son akşam benimle birlikte olacak gücün bile kalmamış” diye üzerine saldırdığını, yüzünü, kulaklarını tırmaladığını ve “erkeksen erkekliğini göster, yoksa mahalleden sana da kendime de erkek çağıracağım” dediğini, bunun üzerine tekrar masaya oturduklarını, maktulün bu kez kendisine para vermemesi durumunda Almanya’da başka erkeklerle beraber olacağını söylemesi üzerine “nasıl istiyorsan öyle yap” diyerek tekrar yatak odasına döndüğünü, bir süre uyuduktan sonra maktulün bağırma sesiyle uyandığını, maktulün kendisine saldırdığını, kendisine “erkekliğini göreceğim, yarın da bana para vereceksin” dediğini, bunun üzerine maktulü korkutmak için dolaptan silahını aldığını, birlikte masaya döndüklerini, silahı masaya koyması üzerine maktulün “beni bununla mı korkutacaksın, o silahı senin kıçına sokarım, erkeklik ne öğrenirsin” diyerek hakaretlerine devam ettiğini, silahın şarjörünü çıkardığını, bu şekilde tartışmaya devam ederken maktulün korkması ve susması için silahı doğrulttuğunu, farkında olmadan tetiğe bastığını ve istemediği halde silahın patladığını, maktulün başından vurulduğunu ve olaydan kayınpederini haberdar ettiğini, olaydan dolayı pişman olduğunu belirttiği,
Yargılama aşamasında ise öncelikle susma hakkını kullandığı, daha sonra katılan ve tanık anlatımlarına yönelik cevaplarını içeren yazılı savunmalarda bulunduğu, bilahare hastalığı nedeniyle kullanmış olduğu rivotril isimli ilacın olaydan önce aldığı alkol ile tepkimeye girmesi sonucu şuurunu kaybettiğini, diğer bir anlatımla olay sırasında şuurunun yerinde olmadığını, neler yaptığını hatırlamadığını ifade ettiği,
Görülmektedir.
Haksız tahrik 5237 sayılı TCK"nun 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmek suretiyle, kişiye haksız fiilin etkisi altında işlediği suçtan ötürü verilecek cezadan belli bir oranda indirim yapılması öngörülmüştür.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, failin haksız bir tahrikin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder. Bu halde fail, haksız tahrikin doğurduğu öfke veya elemin, ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil olmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği bu suç ruhsal durumun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı TCK"da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Önceki evliliklerinden çocukları bulunan sanık ile maktulün 02.02.2006 tarihinde evlendiği, maktulün Almanya"nın Berlin şehrinde Alman-Türk okulunda öğretmenlik yaptığı, eski eşinden olan kızları ile birlikte Berlin"de yaşadığı, sanığın madencilik sektöründe faaliyet gösteren bir şirketinin bulunduğu, şirketin Samsun"da faaliyet göstermesine rağmen mali durumunun bozulması üzerine sanığın şirketin faaliyetlerini İstanbul"dan yönettiği ve olayın meydana geldiği evde ikamet ettiği, maktulün tatil dönemlerinde İstanbul"a gelip sanıkla birlikte yaşadığı,
Maktulün yılbaşı tatili için olaydan bir hafta önce İstanbul"a geldiği, olay günü İstanbul"da yaşayan anne ve babasını ziyaret ettiği, ailesi ile birlikte alışveriş yaptıktan sonra sanıktan kendisini araçla almasını istediği, saat 20.00 sıralarında sanık ile maktulün buluşup eve geldikleri, sanığın aksi ispatlanamayan savunmasına göre sanık ile maktulün birlikte hazırladıkları yemeği yedikten sonra maktulün sanıktan rakı almasını istediği, sanığın dışarı çıkıp rakı alması sonrasında salonda bulunan masada birlikte alkol almaya başladıkları, olaydan sonraki gün Berlin"e dönecek olan maktulün ihtiyaçlarını karşılamak için sanıktan para istediği, sanığın maddi durumunun kötü olmasını gerekçe göstererek maktule para veremeyeceğini söylemesi üzerine aralarında tartışma çıktığı, tartışma sırasında maktulün hakaret içerikli sözler söylediği, sanığın masadan kalkıp yatak odasına gidip yattığı, maktulün yatak odasına gidip sanığa saldırıp hakaretler ettiği, bunun üzerine sanığın masaya döndüğü, bir süre daha alkol aldıktan sonra sanığın ilk aldığı rakının bittiği, maktulün yeniden rakı istemesi üzerine sanığın çarşıdan bir şişe daha rakı alıp eve döndüğü, sanık ve maktulenin alkol almaya devam ettikleri sırada maktulün sanığa yönelik hakaret ve tahrik içerikli sözlerine devam ettiği, bu duruma sinirlenen sanığın tekrar yatak odasına gidip yattığı, bir süre sonra maktulün yatak odasında uyuyan sanığa saldırdığı, maktulün saldırıları sonucu Haydarpaşa Numune Hastanesinin 03.01.2009 tarihli raporunda belirtildiği üzere sanığın burun üstünde 1,5 cm sıyrık, maxiller bölgede 1 cm. sıyrık, sol kulak sayvanında (kepçesi) 1x0,5 cm. sıyrık, yüzünde yer yer hiperemik (kanlanma) alanlar, sol el 2 ve 3. parmaklarında hareketle ağrı olacak şekilde yaralandığı olayda;
Sanığın aksi kanıtlanamayan, maddi bulgularla doğrulanan ve olaydan hemen sonra müdafii huzurunda alınan savunması, olay öncesinde sanık ile maktul arasında gece boyunca devam eden tartışma sırasında sanığın iki kez tartışma ortamından uzaklaşıp, yatak odasına gidip istirahate çekilmesine rağmen maktulün ısrarla sanığın yanına gidip sanığa hitaben hakaret içerikli sözler sarf etmesi, adli raporda belirtildiği şekilde sanığın yaralanmasına neden olması karşısında, sanığın kasten öldürme suçunu haksız tahrik altında işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu nedenle, Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle bozulmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; "sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmaması gerektiği" görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.03.2013 günü yapılan birinci müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 26.03.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.