Esas No: 2012/12-1515
Karar No: 2013/102
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/12-1515 Esas 2013/102 Karar Sayılı İlamı
- TEMYİZ
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 317
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 305
"İçtihat Metni"
Taksirle yaralama suçundan sanık M. Aydos’un 5237 sayılı TCK’nun 89/1, 52/2 ve 51. maddeleri uyarınca 2 kez 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin, Çubuk Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2009 gün ve 397-416 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.07.2012 gün ve 7306-17307 sayı ile;
“Taksirli eylem sonucunda iki kişinin yaralanması şeklinde gerçekleşen olayın, TCK"nun 89/4. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu, sanığın hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek TCK"nun 89/1. maddesi iki kez uygulanmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.08.2012 gün ve 264333 sayı ile;
“5320 sayılı CMK"nun yürürlük ve uygulama şekli hakkında kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 5219 sayılı Kanunun 3. maddesi ile değişik 1412 sayılı CMUK"nun 305/1. maddesine göre 2.000 TL ve aşağısında adli para cezası içeren ve herhangi bir hak yoksunluğuna karar verilmeyen hükmün temyiz kabiliyetinin bulunmadığı, anılan yasa hükmünün Anayasa Mahkemesinin 23.07.2009 gün ve 65-114 sayılı kararı ile iptaline karar verildiği, bu iptal hükmünün kararın Resmi Gazetede yayınlandıktan 1 yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girdiği, yerel mahkemenin kararının ise 16.09.2009 tarihli olduğu dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünden etkilenmediği ve mezkur yasa hükümleri uyarınca kesin nitelikte bir karar olduğu, bu nedenlerle Özel Dairenin esas itibariyle yasaya aykırı olan hükümle ilgili olarak işin esasına girerek temyiz incelemesi yapamayacağı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Dairesince 13.11.2012 gün ve 27133-23798 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kurulan hükmün temyizi kabil olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık hakkında katılanlar Y. Kanıgür ve Z. Kanıgür"ün taksirle yaralanmasına neden olduğu iddiasıyla kamu davası açıldığı, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın 5237 sayılı TCK"nun 89/1 ve 53. maddeleri uyarınca iki kez 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün sadece sanık tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece suç vasfındaki yanılgı nedeniyle hükmün bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK"nun 223. maddesinde ise hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde olmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizi kabil olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları (CMK"nun 223/10), geri verme talebi ile ilgili olarak verilen kararlar (TCK"nun 18/4) hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi mümkündür.
Hükümlerin kabil-i temyiz olmaları kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Bu istisna da hukuk devletinde kabulü mümkün meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen "hak arama hürriyeti" ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen "mahkemeye erişim hakkı" nın özüne halel getirmeyecek biçimde orantılı olmalı ve kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
Bu kapsamda, 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesinin ikinci fıkrasında iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve kanunlarda kesin olduğu açıkça belirtilen hükümlerin kesin olduğu, bu hükümlere karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı kabul edilmiştir.
CMUK’nun 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekir. Bu itibarla, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar da hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmaz. Zira, 1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün bulunup bulunmadığı, süresinde açılmış bir temyiz davası olup olmadığı, istemde bulunanların, buna hak ve yetkileri bulunup bulunmadığını değerlendirilerek, bu şartların birinin eksik olduğunun saptanması halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususlarda hatalı bir değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtayca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı Kanunun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek, ancak temyiz şartlarının varlığının saptanması halinde temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Kanun koyucu tarafından kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesinin sebebi bu kararların her zaman isabetli olacağı ve bünyesinde hukuka aykırılık barındırmayacağı kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü de kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkanının olmadığı durumlarda, bu aykırılıkların 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kanun yoluyla giderilmesi imkanı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 21.12.2010 gün ve 230-264 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Öte yandan, “İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesi ve iptal kararının 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olması karşısında, anılan karardan önce verilen kesin nitelikteki hükümlerin de bu karar kapsamında temyizinin mümkün hale gelip gelmediği üzerinde de durulmalıdır.
Ceza Genel Kurulu"nun 05.04.2011 gün ve 262-35 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça "hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan muhakeme kanunu hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza muhakemesi sırasında, kanunda değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni kanun ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Kanunun 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde, o kanuna uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki kanuna göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni kanunun ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni kanuna ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni kanunun uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete"de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 16.09.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 16.09.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında değerlendirme yapıldığında;
Sanığın taksirle yaralama suçundan 5237 sayılı Kanunun 89/1, 51 ve 52/2. maddeleri uyarınca iki kez 1. 800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasından ibaret ve aleyhe temyiz edilmeyen yerel mahkeme hükmü 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca kesin olup, temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, sanığın temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10.07.2012 gün ve 7306-17307 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanığın temyiz isteminin 1412 sayılı Kanunun 305 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.03.2013 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 26.03.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla, karar verildi.