Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/10-1297 Esas 2013/82 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/10-1297
Karar No: 2013/82

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/10-1297 Esas 2013/82 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/10-1297 E.  ,  2013/82 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2008/264214
    Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : İSKENDERUN Ağır Ceza
    Günü : 17.06.2008
    Sayısı : 59-213

    Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık A.K."in 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 188/3-4, 31/2, 62, 52, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba ve müsadereye ilişkin, İskenderun Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.06.2008 gün ve 59-213 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 26.01.2012 gün ve 1584-607 sayı ile;
    “...Diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
    Adli para cezasının, 5083 sayılı Kanunun 1. maddesi ile hükümden sonra 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulunun 04.04.2007 tarih ve 2007/11963 sayılı kararının 1. maddesi uyarınca Türk Lirası (TL) olarak belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına; ancak bu durumun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; YTL olarak hükmolunan adli para cezasının TL’ye dönüştürülmesi suretiyle, hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.03.2012 gün ve 264214 sayı ile;
    “Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi üzerinden yapılan incelemede; 43741243008 TC kimlik numaralı sanık A.K.’in, hükmün Özel Dairece onanmasına karar verildiği tarihten önce 03.10.2008 tarihinde öldüğü anlaşılmakla;
    5237 sayılı TCK’nun 64/1. maddesi uyarınca, sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verileceği, ancak niteliği itibariyle müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmedilebileceği düzenlenmiş olup, incelenen dosyada müsadere kararının verilmiş olduğu da anlaşılmıştır.
    5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanununun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinde, olayın daha fazla aydınlanması gerekmeden davanın düşürülmesine karar verilmesi gereken hallerde Yargıtayın ilk derece mahkemesi yerine geçerek kendisinin son kararı alabileceği şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın temyiz aşamasında öldüğünün nüfus kaydı ile belirlenmesinden sonra yeniden yargılama yapılmasını gerektiren bir durum sözkonusu olmadığından, Yargıtay’ın davanın esasına hükmedebileceğinde tereddüt bulunmamaktadır.
    Bu nedenle 5237 sayılı TCK’nun 64. maddesi uyarınca, sanığın ölümü halinde kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda sanık hakkında kamu davasının ölüm nedeniyle düşmesine ve suç konusu eroinin müsaderesine karar verilmesi talebinde bulunulmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 18.09.2012 gün ve 19391-14142 sayı ile;
    “…CMK"nın 209. maddesinde, sanığın kişisel durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgelerin (nüfus kaydı gibi) duruşmada okunmasının zorunlu olduğu; 215. maddesinde, bir belgenin okunmasından sonra, bir diyeceği olup olmadığının katılan veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulması gerektiği; 217. maddesinde ise, hâkimin, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği öngörülmüştür.
    Mahkûmiyet hükmünden sonra, sanığın temyiz aşamasında öldüğüne ilişkin nüfus kaydının elde edilmesi durumunda, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün bozulması gerekir. Suç konusu eroinin müsaderesi de söz konusu olduğundan, mahkemece sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra davanın düşmesine ve suç konusu eroinin müsaderesine karar verilmelidir" gerekçesiyle; "1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kısmen kabulüne,
    2- Dairemizin 26/01/2012 tarihli 2009/1584 esas ve 2012/607 karar sayılı düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına,
    3- UYAP sistemi üzerinden alınarak dosyasına konulan nüfus kaydında, 03.10.2008 tarihinde öldüğü belirtilen sanığın, ölüp ölmediğinin kesin olarak belirlenmesinde ve sonucuna göre hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, İskenderun Ağır Ceza Mahkemesi"nin sanık A.K.hakkındaki 17.06.2008 tarihli 2008/59 esas ve 2008/213 karar sayılı hükmünün, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına” karar verilmiştir.
    Dosyanın gönderildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.10.2012 gün ve 264214 sayı ile;
    “İtiraza konu Yüksek Yargıtay 10.Ceza Dairesinin 18.09.2012 tarih ve 2012/19391 esas, 2012/14142 karar sayılı kararı incelendiğinde;
    Öncelikle çözümü gereken durumun itiraz üzerine Özel Dairece verilen karara karşı yapılacak olan itirazı inceleme merciinin Özel Daire mi yoksa Ceza Genel Kurulumu olacağıdır. 6352 sayılı Yasanın 99. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine eklenen 2. ve 3. fıkralar ile "İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir" şeklindeki düzenlemeye göre Özel Daire itiraz edilen konuyu yerinde görürse düzeltmesi biçimindedir. Özel Dairenin itiraz üzerine kısmen kabul yapabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle 10. Ceza Dairesince itiraz üzerine verilen karara karşı yapılan itirazı inceleme merciinin Ceza Genel Kurulu olduğu düşünülmektedir.
    Özel Dairenin itiraz üzerine verdiği kararda itirazın tamamını kabul etmesinde zorunluluk bulunduğu, kısmen kabulün ancak Ceza Genel Kurulu tarafından yapılabileceği ayrıca Özel Daire tarafından kısmen kabul durumunda dosyanın itirazın kabul edilmeyen kısmı için Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinin gerekeceği bu durumun CMK’nın 308. maddesinde yapılan değişikliğin amacına aykırı olacağı, dosyaların daha kısa sürede çözümü yerine süreyi daha da uzatacağı ortaya çıkan bir gerçektir.
    Bu nedenlerle Özel Dairenin itiraz üzerine vermiş olduğu kararına katılmak mümkün değildir. Özel Dairenin 18.09.2012 tarihli bozma kararı ile 26.01.2012 tarihli düzeltilerek onama kararlarının ölüm nedeniyle kaldırılarak, sanık hakkındaki kamu davasının TCK’nın 64 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince düşmesine ve adli emanette kayıtlı eroinin TCK’nın 54/4. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmelidir” görüşüyle yeniden itiraz kanun yoluna başvurduğunu belirterek;
    “1- İtirazın kabulüne,
    2- Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 18.09.2012 gün ve 2012/19391 Esas, 2012/14142 Karar sayılı bozma ile 26.01.2012 tarih 2009/1584 Esas ve 2012/607 Karar sayılı düzeltilerek onama ilamlarının kaldırılmasına,
    3- İskenderun Ağır Ceza Mahkemesinin sanık A.K.hakkındaki 17.06.2008 gün, 2008/59 esas ve 2008/213 karar sayılı hükmünün, sanığın ölmüş olması nedeniyle bozulmasına,
    4- TCK’nın 64/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince açılan kamu davasının sanığın ölümü nedeniyle düşmesine,
    5-İskenderun adli emanetin 2007/1076 sırasında kayıtlı suça konu bitkilerin TCK. nun 54/4. maddesi gereğince müsaderesine" karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; çıkartılan nüfus kaydında sanığın temyiz aşamasında öldüğünün belirtilmesi halinde yapılması gereken işlemin belirlenmesine ilişkin ise de;
    5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle değişik 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece itirazın kısmen kabulüne ilişkin karar verilip verilemeyeceği ve itiraz üzerine Özel Dairece verilen karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeniden itiraz kanun yoluna başvurulmasının mümkün olup olmadığı hususları Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınmalıdır.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re"sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenlenmişken, maddeye 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile ;
    “ İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
    Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir” şeklinde ikinci ve üçüncü fıkralar eklenmiştir.
    Yapılan değişikliğin gerekçesi “İtiraz üzerine dosyanın kararına itiraz edilen daireye gönderileceği ve itirazın mümkün olan en kısa sürede dairece inceleneceği ve itirazın yerinde görülmesi durumunda dairenin kararını düzelteceği; itiraz yerinde görülmezse dairenin dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndereceğinin hüküm altına alınmakta olduğu” şeklinde açıklanmıştır.
    Buna göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 308. madde uyarınca itiraz kanun yoluna başvurulması üzerine dosya itiraz edilen daireye gönderilecek, dairece mümkün olan en kısa sürede itirazın yerinde olup olmadığı konusunda inceleme yapılacak ve itirazın tamamen kabulüne veya reddine karar verilebileceği gibi, itirazın kısmen kabulüne de karar verilebilecektir.
    Dairece itirazın kısmen kabulüne karar verilmesi durumunda itirazın yerinde görülmeyen kısmı yönüyle değerlendirme yapılmak üzere dosya Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilecektir.
    İtiraz üzerine dosyanın gönderildiği ilgili Dairece, itiraz incelendikten sonra verilen karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz kanun yoluna başvurulmasını engelleyici bir düzenleme bulunmamaktadır. CMK"nun 308. maddesinin 1. fıkrasında, Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, re"sen veya talep üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebileceği düzenlendiğinden, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile yapılan değişiklikten sonra itiraz üzerine dosyanın gönderildiği Dairece, itiraz incelendikten sonra verilen karara karşı da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurulması mümkündür.
    Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2012 gün ve 264214 sayılı itiraz yazısı üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece itirazın kısmen kabulüne ve yerel mahkeme hükmünün nüfus kaydındaki ölüm bilgisi nedeniyle bozulmasına karar verilerek dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş ve Yargıtay C. Başsavcılığınca da ölüm nedeniyle düşme ve suç konusunun müsaderesine ilişkin kararın temyiz merciince verilmesi gerektiği görüşüyle aynı konuda ikinci kez itiraz kanun yoluna başvurulduğu belirtilmiştir. Her ne kadar itiraz üzerine Özel Dairelerce verilen kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz kanun yoluna başvurma imkanı bulunmakta ise de; ilk itirazın kısmen kabulüne ilişkin Özel Daire kararı ile dosyanın itirazın yerinde görülmeyen kısmı için Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi gerektiğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk itirazdaki görüş doğrultusunda aynı konudaki ikinci itirazının, dosyanın ilk itirazın yerinde görülmeyen kısmı ile ilgili olarak inceleme yapmaya yetkili ve görevli Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine ilişkin gönderme yazısı niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, 5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle değişik 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece itirazın kısmen kabulüne karar verilmesi ve itiraz üzerine Özel Dairece verilen karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz kanun yoluna başvurulmasının mümkün olduğu, fakat somut olayda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.10.2012 gün ve 264214 sayılı yazısının dosyanın itirazın yerinde görülmeyen kısmı için inceleme yapmaya yetkili Ceza Genel kuruluna gönderilmesine ilişkin bir gönderme yazısı niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
    Ön sorun bu şekilde oybirliğiyle çözüme kavuşturulduktan sonra uyuşmazlığın esasına geçilmiştir.
    1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun Genel Hükümler Kitabının, "Yaptırımlar" başlıklı üçüncü kısmında "Dava ve Cezanın Düşürülmesi" başlığı altındaki dördüncü bölümünde 64 ilâ 75. maddeler arasında belirtilen beş sebep, dava ve ceza ilişkisini düşüren neden olarak tespit edilmiştir. Bunlardan uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren 64. maddesindeki;
    “1) Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddî menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
    2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm infaz olunur” şeklindeki düzenleme ile sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla zoralıma tabi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, zoralıma ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir. Buna göre, soruşturma başladıktan sonra ve fakat kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi halinde kovuşturma imkanının bulunmaması nedeniyle dava açılmayarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecek, kamu davası açıldıktan sonra sanığın öldüğünün belirlenmesi durumunda mahkemece düşme kararı verilecek, ölüm ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
    Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
    Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, sanığın öldüğünün temyiz incelemesi aşamasında tespit edilmesi durumunda merciince yapılması gereken işlemin ne olduğu belirlenmelidir. Bu halde, temyiz merciince ölüm nedeniyle düşme kararı verilebileceği düşünülebilirse de; sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu da göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek yerel mahkemelerce mahallinde yapılacak araştırmada sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 13.03.2012 gün ve 360-95, 21.02.2012 gün ve 365-49, 14.02.2012 gün ve 564–35 ile 06.05.2008 gün ve 97–101 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) kullanılarak alınan nüfus kayıt örneğinde, sanığın hükümden sonra 03.10.2008 günü öldüğü bilgisi yer aldığından, 5237 sayılı TCK’nun 64. maddesi ile hükümlünün ve sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiş olması nedeniyle hükmün kesinleşmesinin önlenmesi ve ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Özel Dairenin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kısmen kabulü ile nüfus kaydında temyiz inceleme tarihinden önce öldüğü bilgisi yer alan sanık hakkındaki kararın kesinleşmesinin önlenmesi ve gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün mahkemesince verilmesinin temini için hükmün bozulmasına ilişkin kararında bir isabetsizlik bulunmayıp, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ölüm nedeniyle düşme ve suç konusunun müsaderesine kararlarının temyiz merciince verilmesi gerektiğine ilişkin kısmının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ölüm nedeniyle düşme ve suç konusunun müsaderesine kararlarının temyiz merciince verilmesi gerektiğine ilişkin kısmının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.03.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

     

     

    Hemen Ara