Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/15-1430 Esas 2013/45 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/15-1430
Karar No: 2013/45

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/15-1430 Esas 2013/45 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/15-1430 E.  ,  2013/45 K.
  • TEMYİZ AŞAMASINDA DAVAYA KATILMA
  • DAVA ZAMANAŞIMI
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 238
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 237
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 206
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 260
  • CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 365

"İçtihat Metni"

Sanık Sami "nin resmi evrakta sahtecilik, sanıklar Ahmet  ve Rifat "ın resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraatlerine, sanık Sami "nin dolandırıcılık suçundan ise 765 sayılı TCK"nun 504/7, 61, 522, 59 ve 81/1-3. maddeleri uyarınca 8 ay 16 gün ağır hapis ve 4.607.550.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Zile Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.01.2004 gün ve 141-3 sayılı hükmün yalnız sanık Sami müdafileri tarafından mahkumiyet hükmü yönüyle temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından lehe kanun değerlendirilmesi amacıyla dosya yerel mahkemeye iade edilmiştir.

Yeniden yargılama yapan Zile Ağır Ceza Mahkemesince  14.12.2005 gün ve 91-205 sayı ile, temyiz edilmeksizin kesinleşen beraat hükümleri yönüyle yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, sanık Sami "nin dolandırıcılık suçundan beraatine karar verilmiş, bu hükmün de katılan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 15. Ceza Dairesince 19.09.2011 gün ve 10318-1037 sayı ile;

“Sanıklar Rifat ve Ahmet "e atılı sahtecilik ve dolandırıcılık suçları ile sanık Sami "ye atılı sahtecilik suçundan beraatlerine, sanık Sami nin dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine dair 22.01.2004 tarihinde verilen kararın sanık Sami müdafiileri tarafından temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nca 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi uyarınca dosyanın mahkemesine gönderildiği ve mahkemece duruşma açılarak, yapılan yargılamada davaya katılma hakkı bulunan Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü adına duruşma gününü bildirir çağrı kağıdı çıkarıldığı, müşteki kurumun da davaya katıldığı, kurulan hükmün katılan vekilince temyizi üzerine yapılan incelemede;

Kovuşturma evresinde duruşmadan haberdar edilmeyen katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunan kurumun 5271 sayılı Ceza Yargılama kanun"sının 260/1. madde ve fıkrası uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunmaktadır.

Yasa yollarına başvurma hakkı bulunan ancak duruşma günü bildirilmeyen ve yokluğunda 22.01.2004 tarihinde 2005/91-205 esas ve karar  ile hüküm kurulan suçtan zarar gören kuruma gerekçeli kararın da tebliğ edilmediği anlaşıldığından kesinleşmeyen ilk hükümden dolayı kesinleştiğinden bahisle bu konuda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.11.2011 gün ve 93027 sayı ile;

“...22.01.2004 tarihinde verilen ilk kararda, CMUK’nun yürürlükte olması, anılan Kanunun müştekinin davadan haberdar edilme zorunluluğunu getirmemesi karşısında; müştekinin daha önceden kesinleşen beraat kararlarına konu sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarına müdahil olamayacağı ve 22.01.2004 tarihli kararı temyiz edemeyeceği anlaşılmakla; şikayetçinin bu suçlara yönelik temyiz isteminin reddine, sanık Sami hakkındaki dolandırıcılık suçu yönünden ise dolan zamanaşımı süresi nedeni ile davanın düşürülmesine karar verilmesi gerekmektedir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 07.11.2012 gün ve 12151-43944 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

                                    TÜRK MİLLETİ ADINA

                                   CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş vekilinin temyiz isteminin kapsamı ve temyize hakkının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

 İncelenen dosya içeriğinden;

Sanıklar Sami, Ahmet ve Rifat hakkında 18.09.2003 gün ve 609-91 sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı, yargılama sonunda 22.01.2004 gün ve 141-3 sayı ile, sanıklar Sami, Ahmet ve Rifat’ın resmi evrakta sahtecilik ve sanıklar Ahmet  ve Rifat’ın dolandırıcılık suçlarından beraatlerine, sanık Sami’nin ise dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verildiği, şikayetçi Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş yargılama sırasında sanıkların dava konusu olayla ilgili olarak borçlarını ödeyip ödemediklerine ilişkin olarak davanın esas numarası ve duruşma günü belirtilerek yazılan 30.10.2003 tarihli müzekkere ile davadan haberdar olduğu halde kamu davasına katılma veya bu şekilde yorumlanacak bir istemde bulunmadığı, kurulan bu ilk  hükmün sadece sanık Sami müdafileri tarafından mahkumiyet kararı yönünden temyiz edilldiği,

Sanık Sami müdafilerinin temyizi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilen dosyanın, Yargıtay C.Başsavcılığınca 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi uyarınca lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine iade edilmesi üzerine, mahkemece duruşma gününün Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ"ne bildirildiği, 14.12.2005 tarihli son oturumda Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ"nin davaya katılmasına karar verildiği, sanık Sami hakkında resmi evrakta sahtecilik, sanıklar Ahmet ve Rifat hakkında resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından verilen beraat kararlarının temyiz edilmeksizin kesinleştiğinden bahisle yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, sanık Sami "nin ise dolandırıcılık suçundan beraatine karar verildiği, bu yeni hükmün de sadece katılan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. vekili tarafından temyiz edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargı kararlarında, yeni yürürlüğe giren yargılama kurallarına ilişkin değişikliklerin, yapılacak yargılama işlemlerinde derhal uygulanması ilkesi benimsenmiştir. Bu ilkenin istisnası da ancak yeni yürürlüğe konulan kanunda geçici maddelerle yapılacak düzenlemeler ile ayrık tutulan hallerde ortaya çıkabilmektedir.

Derhal uygulanırlık ilkesinin doğal sonucu olarak, usul işlemleri, yapıldığı sırada yürürlükte bulunan yargılama kanunu hükümlerine tâbi olacak ve ceza yargılaması sırasında, kanunda değişiklik olduğunda yeni kanun hemen uygulanacak,  ancak bu durum, önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde, o kanuna uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmeyecektir.

Bu ilkenin sonucu olarak;

1- Usul işlemleri mutlaka yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.

2-Yürürlükteki kanuna göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.

3- Yeni Kanunun yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri yeni kanuna tâbi olacaktır.

4- Yeni Kanunun uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.

Açıklanan bu ilke doğrultusunda, kamu davasına katılma konusundaki kanuni düzenlemeler incelendiğinde;

1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesi gereğince, suçtan zarar gören herkesin davaya katılması mümkündür. Davaya katılma hakkı olan kişiler bu haklarını aynı kanunun 366. maddesi uyarınca, yazılı olarak dilekçeyle ya da tutanak tutulmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla kullanabileceklerdir. Bu kanunda hüküm verildikten sonra temyiz aşamasında katılma talebinde bulunmaya imkan veren bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 10.11.1986 gün ve 502-54, 21.03.2006 gün ve 54-48, 21.03.2006 gün ve 53-57 sayılı kararlarında açıklandığı üzere 1412 sayılı CMUK’nun 206 vd. maddeleri hükümleri, duruşmaya kimin çağırılacağı hususunu hakimin takdirine bırakmış olup, kanunda, suçtan zarar görenlerin duruşmaya çağrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme yer almamaktadır.

Diğer taraftan Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ"ne duruşma gününün bildirilmesini zorunlu kılan veya şirketin doğrudan katılan sıfatını alabileceğini öngören özel bir kanun hükmü de bulunmamaktadır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 237. maddesinde ise suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kovuşturma aşamasında davaya katılabilecekleri kabul edilmiş, ancak kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunamayacakları esası benimsenmiştir. Aynı kanunun 238. maddesi uyarınca; davaya katılma hakkının kullanılması için dilekçe ile başvurma yönteminin yanı sıra, sözlü olarak yapılan istemin duruşma tutanağına geçirilmesi de yeterli görülmüş, hatta şikayetçi olduğunu bildiren kişiye mahkemelerce, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunda zorunluluk getirilmiştir.

Yapılan açıklamalar ve belirtilen kanuni düzenlemeler nazara alındığında;1 Haziran 2005 tarihinden önce sonuçlanan yargılamalarda kamu davasına katılma konusunda 1412 sayılı CMUK’nun 365 ve devam eden maddelerine uygun olarak işlem yapılmış olması yeterlidir. Bu süreçte anılan kanuni düzenlemeye uygun olarak kovuşturma aşamasında katılan sıfatını almayan bir kimsenin, olağan kanun yollarından olan temyiz davasında kamu davasına katılmasına kanunen imkan bulunmamaktadır. 5271 sayılı CMK’nun yürürlüğe girmiş olması, daha önce yürürlükte olan yargılama kanununa  yani CMUK"a uygun olarak sonuçlandırılan davalarda, şikayetçiye yeni bir hak bahşetmeyecektir. Ancak, 5271 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, yöntemine uygun bir temyiz başvurusu üzerine hükmün bir başka hukuka aykırılık tespit edilerek bozulması halinde sürdürülecek yargılamanın da artık yürürlükte olan 5271 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılması gerekecektir. Bu nedenle, diğer muhakeme kurallarının yanında CMK"nun 233 ve devamı maddeleri uyarınca mağdur ve şikayetçinin çağırılarak, onlara yeni kanunun bahşettiği hakların hatırlatılması ile 238. madde uyarınca kamu davasına katılma hakları bulunduğunun açıklanması gerektiği de açıktır. Fakat, bu durumda da şartları varsa sanığın kazanılmış hakkının dikkate alınması kanuni bir zorunluluktur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;

Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. vekilince verilen temyiz dilekçesinde, sanıklar hakkında kamu davası açılmasından sonra kuruma davaya katılma imkanı tanınmayarak kurulan ilk hükmün usule aykırı olduğu ve eksik inceleme sonucu beraat kararı verildiği belirtilmek suretiyle sadece beraat hükümlerinin temyiz edildiği, ilk hükümde sanık Sami hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet kararının da temyiz edildiğine ilişkin temyiz dilekçesinde herhangi bir ifadeye yer verilmediği anlaşılmakta olup, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. vekilinin temyiz isteminin, 22.01.2004 gün ve 141-3 sayılı ilk karardaki sanıklar Ahmet ve Rifat’ın resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık, sanık Sami’nin ise resmi evrakta sahtecilik suçlarından beraatlerine ve 14.12.2005 tarihli ikinci hükümdeki sanık Sami’nin dolandırıcılık suçundan beraatine ilişkin hükümlere yönelik olduğu kabul edilmelidir.

Ancak, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. vekilinin 22.01.2004 gün ve 141-3 sayılı ilk karardaki sanıklar Ahmet ve Rifat’ın resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık, sanık Sami’nin ise resmi evrakta sahtecilik suçlarından beraatlerine ilişkin kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ilk hükmün yargılaması aşamasında yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nun 365 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak başvurup katılan sıfatını almadığından, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir. Zira katılma hususunda herhangi bir talebi olmayan ve davaya katılması yönünde verilmiş bir karar bulunmayan şikayetçinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisi yoktur. Diğer taraftan henüz açılmamış bir kamu davasına katılma söz konusu olmadığından soruşturma sırasında verilen şikâyet dilekçesindeki hiçbir ibarenin katılma talebi olarak kabulü  de mümkün değildir.

Buna karşılık, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş, 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi uyarınca dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından iadesinden sonra yapılan yargılamada usulüne uygun olarak başvurup katılan sıfatını aldığından artık bu aşamadan sonra henüz kesinleşmeyen hükümler ile ilgili kanun yoluna başvurma hakkı mevcuttur. Bu nedenle, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş vekilinin 14.12.2005 tarihli ikinci hükümdeki sanık Sami’nin dolandırıcılık suçundan beraatine ilişkin kurulan hükme yönelik temyiz istemi kabul edilip incelenmelidir.

Sanık Sami "ye yüklenen ve 765 sayılı TCK"nun 504/7. maddesinde düzenlenen kamu kurumunu dolandırmak suçuna, iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve sağlanan haksız menfaatin iki misli kadar ağır para cezası öngörülmüş olup, aynı kanunun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 6 aydır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 15.05.2001 tarihinde gerçekleştirildiği iddia olunan eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı inceleme tarihinden önce 15.11.2008 günü dolmuş bulunmaktadır. Bu nedenle, sanık Sami  hakkında dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda karar vermek mümkün olduğundan, sanık Sami hakkında dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının düşmesine karar verilmelidir.

 Bu, itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; Özel Daire bozma kararının isabetli olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 19.09.2011 gün ve 10318-1037 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ"nin 22.01.2004 gün ve 143-3 sayılı ilk karardaki sanıklar Ahmet ve Rifat’ın resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık, sanık Sami’nin ise resmi evrakta sahtecilik suçlarından beraatlerine ilişkin hükümleri usulüne uygun olarak başvurup katılan sıfatını almadığından temyize hak ve yetkisi bulunmaması nedeniyle vekilinin vaki temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

4- Zile Ağır Ceza Mahkemesinin 14.12.2005 gün ve 91-205 sayılı hükmünün  sanık Sami hakkında dolandırıcılık suçundan verilen beraat  kararı yönünden dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık Sami hakkında dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının 765 sayılı TCK"nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

5-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.02.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara