Esas No: 2013/663
Karar No: 2014/498
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/663 Esas 2014/498 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 01.07.2010
Sayısı : 35-83
Sanık ..."in kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 5237 sayılı TCK"nun 125/1, 125/3-a, 125/4, 43/2, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl 9 ay 25 gün hapis; mağdur ..."e yönelik silahla tehdit suçundan aynı kanunun 106/2-a, 43/1, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 5 ay 5 gün hapis; mağdurlar ... ve ..."e yönelik silahla tehdit suçundan aynı kanunun 106/2-a, 43/2, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 7 ay 7 gün hapis; görevi yaptırmamak için direnme suçundan aynı kanunun 265/1, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis; 6136 sayılı Kanununa muhalefet suçundan ise aynı kanunun 13/1 ve 5237 sayılı TCK"nun 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin, Sivrice Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.11.2009 gün ve 55-113 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyenYargıtay 4. Ceza Dairesince 19.02.2010 gün ve 58-2680 sayı ile;
"...Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;
1-Tehdit suçunda kullanılan, ele geçirilemeyen, atışa elverişlilik yönünden nitelikleri belirlenemeyen tabanca nedeniyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken "mağdurların ve....’in beyanlarında silaha yönelik ayrıntılı anlatım" olduğundan bahisle yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesi,
2-Sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında mağdurlar ...,....ve .....’i tehdit etmesi karşısında, tehdit suçu nedeniyle bir defa hükümlülük kararı verilip, 43/1 madde nedeniyle artırım yapılması gerekirken,....’e karşı eyleminin bir suç,.........’e karşı eyleminin ayrı bir suç kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi,
3-Görevlilere hakaret eyleminin karakolun hangi bölümünde gerçekleştiği ve aleniyet öğesinin ne surette oluştuğu açıklanıp tartışılmadan yetersiz gerekçe ile cezada artırım yapılması,
4-Sanığın sabıka kaydında bulunan hükümlülüklerden hangisinin tekerrüre esas alındığının denetime olanak verecek şekilde hükümde gösterilmemesi,
5-Hükmün gerekçesinde "sanık hakkında 62. maddenin uygulanmasına takdiren imkan bulunmadığı" denilirken, hakaret, direnme ve tehdit suçlarında 62. madde uygulanarak, gerekçe ile uygulama arasında çelişki oluşturulması,
6-CMK"nun 232/2-d maddesine aykırı olarak, sanığın tutuklandığı ve tahliye olduğu tarihler ile halen tutuklu olup olmadığının gerekçeli karar başlığında gösterilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 01.07.2010 gün ve 35-83 sayı ile; 1, 3, 4, 5 ve 6 numaralı bozma nedenlerine uymuş, 2 numaralı bozma nedenine ise;
“…Somut olayda sanık, bakkala amcası olan mağdur ..."i tehdit etmek amacıyla girmiştir. Bu eylemini gerçekleştirdiği sırada amcasının çocukları olan mağdurlar ... ile ... sanığı engellemek istemişlerdir. Mağdurların bu hareketi karşısında sanık yeni bir kasıtla mağdurlar ... ve ....."e yönelik "Bırakın, yoksa sizi de öldürürüm" demiştir. Burada tek bir kasıttan bahsedilmesi kanımızca mümkün değildir. Olayın başlangıcında sanığın kastı sadece amcasını tehdit etmek iken gelişen yeni durum karşısında sanıkta amca çocuklarına yönelik yeni bir tehdit kastı oluşmuştur. Sanığın bu nedenle tek bir suçtan değil de iki ayrı suçtan cezalandırılmasının kanunun ruhu, Yargıtay uygulamaları ve oluşa daha uygun olduğu kabul edilmiştir” gerekçesiyle direnerek, sanığın 6136 sayılı Kanununa muhalefet suçundan beraatine, diğer suçlardan ise önceki hükümde olduğu gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ise sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama-bozma” istekli 31.03.2011 gün ve 43055 sayılı tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 4. Ceza Dairesince 04.07.2013 gün ve 8699-21194 sayı ile; yerel mahkemece uyulmasına karar verilen suçlarla ilgili hükümlerin onanmasına karar verilmiş, direnmeye konu olan tehdit suçu yönünden ise gerekli incelemenin yapılabilmesi amacıyla dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekte, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karar bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında 6136 sayılı Kanuna muhafelet suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnme hükmünün kapsamına göre inceleme, silahla tehdit suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın mağdur ...’e yönelik zincirleme şekilde tehdit suçu nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 106/2-a, 43/1, mağdurlar ... ve ...’e yönelik zincirleme şekilde tehdit suçundan aynı kanunun 106/2-a, 43/2. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın her üç mağdura yönelik silahla tehdit suçunun hukuken tek bir fiille işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de, mağdur ...’e yönelik tehdit suçunun kendi içerisinde zincirleme biçimde birden çok işlenip işlenmediği hususunun öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında iki farklı iddianame ile mağdurları önce telefonla arayarak, daha sonra da yanlarına gelip silahla tehdit ettiği iddiasıyla kamu davaları açıldığı, ilk açılan davanın silahla tehdit olayı ile ilgili olup mahkemece bu davanın yargılaması sırasında, mağdurların kolluk ifadelerinde sanığın daha önce kendilerini telefonla aramak suretiyle de tehdit ettiklerini söyledikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulması üzerine telefonla tehdit olayı ile ilgili ikinci davanın açıldığı,
Her iki davanın birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda, sanığın mağdur ...’i hem diğer mağdurlarla birlikte silahla, hem de bu olaydan önce telefonla aramak suretiyle zincirleme biçimde birden çok kez, mağdurlar ... ve ...’i ise tek bir fiille tehdit ettiği sonucuna varılarak hüküm kurulduğu,
Sanığın 29.04.2009 tarihinde annesi ....in vefat etttiği, defin hazırlıkları sırasında amcaları olan Kazım Türkmen ve mağdur ..."in sanığın ailesini arayarak ....in kendi satın aldıkları aile mezarlığına gömülmesini istemediklerini söyledikleri, bu nedenle mağdurlarla sanık arasında husumet bulunduğu,
Olay, yakalama ve arama tutanağında; "02.05.2009 günü saat 20.30 sıralarında devriye görevi yapan kolluk görevlilerinin cadde üzerinde kalabalık bir grup görmeleri üzerine olay yerinde bulunanlarla yaptıkları görüşmede sanık ...’in ..... Büfe adlı işyerinde mağdurlar ..., ... ve ..."i silah doğrultup ateş etmek istediği bilgisini edindikleri, olayın haber verildiği Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile sanığın evinde arama yapıldığı, evin önünde olduğu görülen sanığın yakalandığı ancak üzerinde ve evinde yapılan aramada suç unsuru herhangi bir şeyin bulunamadığı" bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... kollukta; sanığın sürekli alkol alıp etrafa rahatsızlık veren bir kişi olduğunu, olaydan 3 gün önce sanığın annesi ....in vefat ettiğini, Sivrice mezarlığında kendisi ve kardeşi Kazım Türkmen’in satın aldığı özel mezar yeri bulunduğunu, annesinin vefatından sonra sanığın ağabeyi Kadir Bakmaz’ı arayıp Penbe"nin kendi satın aldıkları mezar yerine gömülmesini istemediklerini söylediğini, Kadir Bakmaz’ın bu talebi makul karşıladığını ve Penbe’nin başka bir yere defin edildiğini, olay günü saat 20.30 sıralarında ..... Büfe’de diğer mağdurlarla birlikte oturduğu sırada sanığın büfenin kapısını tekmeleyerek içeri girdiğini, belinden bir tabanca çıkartarak namluya mermi sürüp, “seni ve yanındakileri öldüreceğim” dediğini, bu esnada....ve .....’in sanığın üzerine atladığını, dışarıdan yeğeni Mehmet Tükmen’in de geldiğini ve sanığı tutup uzaklaştırdıklarını, onlar gelince olay yerinden kaçtığını, sanığın annesi öldüğü günden bu yana işlettiği kahvehanedeki ve evindeki sabit telefonları arayarak kendisini tehdit ettiğini beyan etmiş,
Savcılıkta; sanığın içeri girdiğinde kendisine silah doğrultup, “sinkaf ettiğim, sen mezar işine ne karışıyorsun” dediğini, silahı görünce olay yerinden kaçtığını, sanığın kendisini tutan....ve .....’i tehdit etmediğini söylemiş,
Duruşmada ise; sanığın silah çıkartıp namluya mermi sürerek kendisine yönelik hakaret içeren sözler söylediğini, oğlu....ve yeğeni .....’in sanığı tuttuklarını ifade etmiş “ben kahvehanede oturduğum sırada beni telefonla arayıp tehdit eden olmamıştır” demiş, telefonda hakaret ile ilgili birleşen davanın 15.10.2009 tarihli duruşmasında da “Telefonla tehdit hadisesi olmamıştır” şeklinde beyanda bulunmuş,
Mağdur ... kollukta; babası ... ile birlikte ...’e ait markette oturdukları sırada sanığın kapıya tekme atarak içeri girdiğini, elini beline atıp bir tabanca çıkararak babası...."e hitaben, “Önce seni sonra hepinizi öldüreceğim” dediğini, dükkân sahibi amcasının oğlu ..... ile birlikte sanığın eline sarıldıklarını, arbede esnasında babası....’in dükkândan kaçtığını, silahı almak için mücadele ettikleri sırada sanığın sürekli kendilerini öldürmekle tehdit ettiğini, sanığın olay anında aşırı derecede alkollü olduğunu, “polis” diye bağırınca silahı beline sokup olay yerinden kaçtığını, sanığın bu olaydan önce de 01.05.2009 tarihinde kahvehanede bulunan sabit telefonu arayıp “sizin hepinizi öldüreceğim, o... çocukları, şerefsizler” dediğini, 29.04.2009 tarihinde sanığın annesinin vefat ettiğini, babası.... ve amcası Kazım"ın sanığın annesinin mezarlıktaki kendi yerlerine gömülmesini istemediklerini, bundan dolayı sanığın kendilerini tehdit etmeye başladığını ifade etmiş,
Savcılıkta; sanığın silahla içeriye girdiğini, babası....’e bağırarak “seni öldüreceğim, mezarlığa sen bıraktırmadın, ananı avradını sinkaf edeceğim” dediğini, namluya mermi sürünce ..... ile birlikte sanığın önüne atladıklarını ve elinden silahı almaya çalıştıklarını, sanığın bu sırada “bırakın, bırakmazsanız sizi de sinkaf edeceğim” dediğini, sanıkla uğraşırken babasının dükkândan çıktığını, polis gelecek deyince sanığın da dükkandan kaçtığını belirtmiş,
Duruşmada ise; sanık dükkâna geldiğinde orada olmadığını, yan taraftaki kahvehanede olduğunu, sesler üzerine dükkâna geldiğinde .....’in sanığın elindeki silahı almaya çalıştığını gördüğünü, .....’e yardım edip sanığı tuttuğunu, bu sırada sanığın “bırakın, yoksa sizi de vururum” dediğini, babasının dükkândan çıktığını, dükkana gelen tanık ...’nın sanığı alıp götürdüğünü söylemiş, telefonda hakaret ile ilgili birleşen davanın 15.10.2009 tarihli duruşmasında da “sanık beni tehdit etmemiştir” şeklinde beyanda bulunmuş,
Mağdur ... kollukta;.... ve....ile birlikte dükkânda oturdukları sırada sanığın kapıyı tekmeleyerek içeri girdiğini, belinden bir tabanca çıkartarak...."e doğrultup “seni öldüreceğim” dediğini, hemen....ile birlikte sanığın eline sarıldıklarını, sanığın aşırı derecede alkollü olduğunu, bu esnada amcası....’in dükkândan dışarı kaçtığını, silahı almak için mücadele ettikleri sırada sanığın “sizleri de öldüreceğim” dediğini, bir müddet sonra sanığın silahını beline sokup dükkândan çıktığını, babası Kazım ve amcası mağdur ..."in sanığın vefat eden annesinin kendi mezarlıklarına gömülmesini istememeleri nedeniyle sanığın bu şekilde davrandığını, bu olaydan önce de yan taraftaki kahvehanede bulanan sabit telefonu aramak suretiyle kendilerini tehdit ettiğini anlatmış,
Savcılıkta; sanığın elinde silah ile içeri girdiğini, ağzına mermi verip amcası....’e doğrultarak "mezar işine ne karışıyorsun, senin ananı avradını sinkaf ederim" dediğini, bunun üzerine....ile birlikte sanığın önüne geçip silahı elinden almaya çalıştıklarını, sanığın kendisine “sen karışma, seni de vururum” dediğini, sanığı tutmaya çalıştıkları esnada sürekli amcası....’i öldüreceğini söylediğini, daha sonra sanığın dükkândan kaçtığını dile getirmiş,
Duruşmada ise; sanığın dükkâna gelip silah çekerek amcası....’i "seni öldürürüm, yaşatmam" gibi sözlerle tehdit ettiğini,....ile birlikte sanığa engel olmak isteyince “başıma bela olmayasın” dediğini, başkaca tehdit içeren bir söz söylemediğini, polis çağırmaktan bahsedince sanığın dükkândan kaçtığını ifade etmiş, kısmi çelişki nedeniyle sorulduğunda sanığın silah ile amcasını sonra da kendilerini tehdit ettiğini belirtmiş, telefonda hakaret ile ilgili birleşen davanın 15.10.2009 tarihli duruşmasında da; “ telefonla tehdit hadisesinde telefonla konuşulduğunu duydum ancak tehdit sözü duymadım” şeklinde beyanda bulunmuş,
Tanık ...; olaydan sonra dükkâna geldiğini ve sanığın elinde silah gördüğünü beyan etmiş,
Tanık ...; kavga olayını görmediğini, sadece sanığı dükkânın önünde görünce koluna girip onu olay yerinden uzaklaştırdığını, bu sırada elinde veya üzerinde silah görmediğini söylemiş,
Sanık aşamalarda özetle; olay yerine gittiğini, ancak elinde veya yanında silah olmadığını, mağdurları tehdit etmediğini, sadece küfürleştiklerini, annesinin aile mezarlığına gömdürülmek istenmemesinden dolayı tartıştıklarını, bu durumun çok zoruna gittiğini, amcalarının bu tavrından dolayı babasının rahatsızlık geçirdiğini, olay sırasında alkollü olduğunu, mağdurları telefonla arayıp tehdit etmesi gibi bir hadisenin olmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
1-Sanığın mağdur ...’e yönelik tehdit suçunu zincirleme biçimde birden çok işleyip işlemediği:
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdur ..."in kolluk ifadesinde sanığın kahvehanedeki ve evindeki sabit telefonları arayarak kendisini tehdit ettiğini belirtmesine karşın, duruşmada bu beyanından dönerek telefonla tehdit olayının olmadığını söylemesi, sanığın tüm aşamalarda istikrarlı biçimde mağduru telefonla arayıp tehdit etmediğini savunması, olayı gören veya duyan bir tanık bulunmadığı gibi dosya içerisinde sanığın mağduru telefonla aradığına ve tehdit ettiğine ilişkin bir kaydın da olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın mağdur ...’i telefonla arayıp tehdit ettiği iddiası şüphe boyutunda kalmakta ve sübuta ermemektedir.
Bu nedenle sanığın mağdur ..."i telefonla arayıp tehdit ettiğinin kabulüyle hüküm kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanığın mağdur ..."e karşı tek bir tehdit suçu işlediği gözetilmeden, zincirleme şekilde tehdit suçunu işlediğinin kabulü ile hüküm kurulması isabetsiz olup, bu uyuşmazlık yönüyle yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
2-Sanığın mağdurlara yönelik silahla tehdit suçunu hukuken tek bir fiille işleyip işlemediğine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesine gelince:
5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nun “Zincirleme suç” başlıklı 43. maddesinin 2. fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev’iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir.
Yine 5237 sayılı TCK’nda yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsenmiştir. Örneğin; TCK"nun 172. maddesinin 2. fıkrasında; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür.
Bu açıklamalara göre, aynı nev’iden fikri içtimanın şartlarını;
1-Fiilin hukuki anlamda tek olması,
2-Tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması,
3-Suç mağdurlarının farklı olması,
4-İşlenen suçun 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması,
5-Suç tipinde özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi,
Şeklinde belirlemek mümkündür.
Bu aşamada, 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu halde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür. (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7.Bası Seçkin Yayınevi, Ankara, Eylül 2014, s.472 vd., Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3.Bası, Beta Yayımcılık, İstanbul, 2013, s. 481 vd., Mehmet Emin Artuk,.... Gökçen, Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.655 vd.)
Aynı nev"iden fikri içtima ile ilgili bu açıklamalardan sonra tehdit suçu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Tehdit suçu 5237 sayılı TCK’nun "kişilere karşı suçlar" kısmının "hürriyete karşı suçlar" bölümünde yer alan 106. maddesinde;
“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. 5237 sayılı Kanunun 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu bu maddenin 2. fıkrasının b bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli halleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk,.... Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.271)
Bu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Ankara, 1978, C.II, s.127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Kazancı Hukuk Yayınları, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, 5237 sayılı TCK"nun 106. maddesinin gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.
Tehdit suçunun mağduru iç huzuru ve sükunu, irade oluşturma ve iradi hareket hürriyeti ihlal edilen kişidir. (İlhan Üzülmez, Yeni Türk Ceza Kanunun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.97) Tehdit suçunun mağduru herkes olabilir. Ancak tehdit suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri diğer şartların da varlığı halinde TCK"nun 170. maddesi kapsamında "genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması" ya da 213. maddesi kapsamında "halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit " olarak değerlendirilebilecektir.
Tehdit suçu, mağduru belli kişiler olan suçlardan olduğundan farklı kişilere karşı değişik zamanlarda işlenen tehdit eylemleri, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmiş olsa bile, zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak, gerçek içtima hükümleri uyarınca uygulama yapılacaktır. Ancak bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı kişiye karşı gerçekleştirilen tehdit eylemleri için tek ceza verilecek ve fakat bu ceza TCK"nun 43/1. maddesi uyarınca arttırılacaktır.
Tehdit suçunun tek fiille birden fazla kişiye karşı işlenmesi de mümkündür. Örneğin failin karşısındaki topluluğa hitaben "hepinizi öldüreceğim" demesi gibi. Bu takdirde TCK"nun 43/2. maddesi uyarınca aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanacak, zincirleme suç hükümlerinde olduğu gibi faile tek ceza verilip bu ceza TCK"nun 43/1. maddesi uyarınca arttırılacaktır.
Tehdit suçunun farklı mağdurlara karşı tek fiille gerçekleştirildiğinden söz edilebilmesi için tehdidin mutlaka ortak söz veya davranışlarla gerçekleştirilmiş olması şart değildir. Her bir mağdura veya mağdurlardan bazılarına özel olarak hitap edilerek tehdit içeren sözler söylenmiş veya davranışlarda bulunmuş olsa bile objektif bir gözlemcinin bakış açısıyla bakıldığında failin hareketlerinin tek bir iradi karara dayalı olduğu, aralarında yer ve zaman bakımından bağlantı bulunduğu, bu nedenle bir bütünlük oluşturduğu sonucuna ulaşılması durumunda, fiilin hukuken tek olduğu kabul edilmelidir. Aksine, şekli bir yorum ve bakış açısıyla bu bütünlük görmezlikten gelinerek, her bir mağdura yönelik hareketin bağımsız birer fiili oluşturduğunun kabul edilmesi ve gerçek içtima hükümlerinin uygulanması halinde, cezalandırmada adaletsizliğe yol açılacağı gibi "fiilin hukuki anlamda tekliği" prensibine de aykırı davranılmış olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın aralarında husumet bulunan amcası mağdur ..."i ve hemen akabinde de aynı yerde bulunan kendisine engel olmak isteyen amcasının çocukları diğer mağdurlar ... ve ..."i silahla öldürmekle tehdit ettiği olayda, sanığın her üç mağdura yönelik hareketlerinin aynı yer ve zamanda, aynı suç işleme kararıyla, birbirini takip eden söz ve davranışlarla gerçekleşmesi nazara alındığında, hukuken bir bütün halinde tek bir tehdit fiilini oluşturduğu anlaşıldığından buna bağlı olarak da tek fiille birden çok mağdura karşı tehdit suçunu işleyen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 43/2. maddesinde düzenlenmiş bulunan aynı nev’iden fikri içtima hükümleri uyarınca tek ceza verilip, bu cezanın aynı kanunun 43/1. maddesi uyarınca arttırılması gerekmektedir. Dolayısıyla yerel mahkemenin, sanığın mağdur ...’e yönelik eylemin ayrı, mağdurlar ... ve ...’e yönelik eyleminin ise ayrı bağımsız silahla tehdit suçlarını oluşturduğu kabulü isabetli değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararının, sanığın mağdurlara yönelik silahla tehdit suçunu hukuken tek bir fiille işlediği gözetilmeden, ayrı ayrı eylemler olarak kabulü ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç olarak, yerel mahkeme direnme kararının tehdit suçuna ilişkin olarak, sanığın mağdur ..."i telefonla arayıp tehdit ettiği iddiası şüphe boyutunda kalıp sübuta ermediği ve buna bağlı olarak mağdur ..."e karşı tek bir tehdit suçu işlediği gözetilmeden, zincirleme şekilde tehdit suçunu işlediğinin kabulü ile hüküm kurulması ile sanığın mağdurlar ...,....ve ....."e yönelik hareketlerinin hukuken bir bütün halinde tek bir silahla tehdit fiilini oluşturduğu, buna bağlı olarak da tek fiille birden çok mağdura karşı tehdit suçunu işleyen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 43/2. maddesinde düzenlenmiş bulunan aynı nev’iden fikri içtima hükümleri uyarınca uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sivrice Asliye Ceza Mahkemesinin 01.07.2010 gün ve 35-83 sayılı direnme kararının tehdit suçuna ilişkin olarak; sanığın mağdur ..."i telefonla arayıp tehdit ettiği iddiası şüphe boyutunda kalıp sübuta ermediği ve buna bağlı olarak...."e karşı tek bir tehdit suçu işlediği gözetilmeden, zincirleme şekilde tehdit suçunu işlediğinin kabulü ile hüküm kurulması sanığın mağdurlar ...,....ve ....."e yönelik hareketlerinin hukuken bir bütün halinde tek bir silahla tehdit fiilini oluşturduğu, buna bağlı olarak da tek fiille birden çok mağdura karşı tehdit suçunu işleyen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 43/2. maddesinde düzenlenmiş bulunan aynı nev’iden fikri içtima hükümleri uyarınca uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.11.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.