Esas No: 2013/283
Karar No: 2014/489
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/283 Esas 2014/489 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : DENİZLİ 2. Ağır Ceza
Günü : 10.04.2012
Sayısı : 62-128
Tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden sanıkların 5237 sayılı TCK"nun 38/1. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 82/1-a, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.05.2009 gün ve 9-175 sayılı resen temyize tâbi olan hükmün, sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.01.2012 gün ve 717-377 sayı ile;
"...B) Sanıklar Hüseyin ve Ali hakkında tasarlayarak insan öldürmeye azmettirme suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede;
Sanık Hüseyin"in, mağdur-katılan Ömer"den aldığı nakit paraları faiz karşılığında şahıslara verdiği, faiz gelirlerini de kendi aralarında paylaştıkları, sanık Hüseyin"in faiz karşılığı verdiği bir miktar parayı tahsil edememesine rağmen mağdur Ömer"in paraların kendisine ödenmesi konusunda kendisine psikolojik baskı kurması üzerine, sanık Hüseyin"in mağdura gözdağı vermeye karar verdiği, bu amaçla daha önceden tanıdığı sanık Ali"ye mağdur Ömer"e gözdağı vermek için yaralanması amacıyla kendisine birisini bulmasını istediği, sanık Ali"nin aracılığı ile bu iş için diğer sanık Mehmet Ali"yle 6.000 TL karşılığında anlaştığı, olay tarihinden önce ilçeye gelen Ali ve Mehmet Ali"ye mağdurun işyerlerini gösterdiği, olay günü de sabah mağdurun işyerine gelmesini sağlayarak eşini hastaneye götüreceğinden bahisle olay yerinden ayrıldığı ve sanık Mehmet Ali"ye mağduru gösterdiği, sanık Mehmet Ali"nin de mağdurun işyerine giderek mağdura silahla ateş edip çene ve bacağından yaraladığı olayda,
Sanık Hüseyin"in ikrarının tek delil olması ve bu ikrarla olayın ortaya çıkması, hükme esas alınan bu ikrara göre sanık Hüseyin"in diğer sanık Ali aracılığıyla Mehmet Ali ile mağdurun yaralanması konusunda anlaşması karşısında, en lehe yorumla sanıklar Hüseyin ve Ali"nin eylemlerinin Mehmet Ali"yi silahla yaralamaya azmettirme suçunu oluşturacağı düşünülmeden, yazılı şekilde tasarlayarak öldürmeye teşebbüş suçundan hüküm kurulması suretiyle sanıklara fazla ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 10.04.2012 gün ve 62-128 sayı ile;
"...Sanık H.. Y.. katılan Ömer Güneyli"ye fazla miktarda borçlanmış ve bunu geri ödeyemez duruma gelmiştir. Bu durumdan kurtulabilmek için A.. E.. vasıtası ile hakkında verilen hükümler kesinleşen Mehmet Ali . ile irtibata geçmiştir, sanık H.. Y.. ve A.. E.. olay öncesi planlamanın her aşamasında rol sahibidirler, Mehmet Ali Karataş"a verilen emrin niteliği belli değil ise de sanık Mehmet Ali Karataş burada araç olarak kullanılan bir şahıstır, diğer sanıklar tarafından silah gibi kullanılmıştır, 5237 sayılı TCK"nın 38/1. maddesinde azmettirenin işlenen suçun cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiş olup burada Mehmet Ali ."ın işlediği suç tasarlayarak öldürmeye teşebbüs suçudur, azmettirenler gerçekleşen sonuca katlanmak durumundadırlar, yasada bunun aksine bir düzenleme yoktur. Mehmet Ali . hedef dışında başka birisine karşı eylem gerçekleştirmemiş, hedefe eylem gerçekleştirmiştir. Öldürme suçlarında ikrarın suç vasfını değiştireceğine ilişkin bir düzenleme de yoktur, kaldı ki sanık H.. Y.."ın ikrarı olmasa dahi yapılan başka bir soruşturma nedeniyle takip altında olup söz konusu suç ile ilgili bir takım bulgulara da ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bu görüşü kabul edildiği taktirde yaralama suçu yönünden hangi maddeleri uygulanması söz konusu olacaktır, şayet hedef kişi ölmüşse azmettirenin yaralama için azmettirdim savunması yaptığında tek delil söz konusu ikrar olduğu taktirde bu kez yine yaralama suçundan mı hüküm kurulacaktır, tüm bu hususlar gözetildiğinde azmettirenin işlenen suçtan sorumlu olacağı açıktır" gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi sanıkların tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden mahkumiyetlerine karar vermiştir.
Resen temyize tabi olan hükmün sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2013 gün ve 185103 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunda duruşmalı inceleme yapılabileceğine dair bir düzenleme olmadığından, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 318. maddesi uyarınca, sanık A.. E.. müdafiinin duruşma isteminin reddine karar verilmiş, sanık Mehmet Ali Karataş hakkında kurulan mahkumiyet hükmü Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleştiğinden inceleme dosya üzerinden, sanıklar Hüseyin ve Ali hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ilişkin bir tartışma, bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirme mi, yoksa kasten yaralama suçuna azmettirme mi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
17.07.2008 günü saat 10.00 sıralarında katılanın işyerinin bahçesinde kimliği belirsiz bir kişinin silahlı saldırısı sonucu çenesinden ve bacağından yaralanarak hastaneye kaldırıldığı,
Hastanede tedavi gören katılanın not kâğıdına kendisini vurduran kişinin H.. Y.. isimli şahıs olduğunu yazarak kolluk görevlilerine vermesi üzerine aynı gün H.. Y..’ın şüpheli olarak gözaltına alındığı,
Kolluk, savcılık ve sorgudaki ilk savunmalarında, katılan ile bir kısım ticari işlerinin olduğunu, katılanı vurdurtmasının kesinlikle söz konusu olmadığını belirtmesi ve başlangıçta aleyhine herhangi bir delil olmaması nedeniyle tutuklanması isteminin reddiyle salıverilmesine karar verildiği,
Bu tarihten yaklaşık üç ay sonra 15.10.2008 günü kolluğa, H.. Y.. isimli şahsın S. P.’a ait evde zorla tutulduğuna ilişkin ihbar gelmesi üzerine, ihbarda belirtilen eve gidilip kapının kilitli olması nedeniyle H.. Y.. isimli şahsın balkona çıkması sağlanarak kurtarıldığı,
Kurtarma sırasında neden evde tutulduğu sorulduğunda bu konuya ilişkin açıklamalar yaptıktan sonra ayrıca Ö.. G.. isimli kişiyi vurdurduğunu beyan etmesi sonrasında savcılık tarafından bu olayla ilgili olarak yeniden savunmasının alınıp, tutuklanması istemiyle sulh ceza hakimliğine gönderildiği ve sorgusundan sonra tutuklanmasına karar verildiği,
Sanık H.. Y..’ın sonraki savunmalarından hareketle sanıklar A.. E.. ve Mehmet Ali . hakkında da soruşturma yapılarak her üç sanık hakkında da kamu davası açıldığı, suçta kullanılan silahın ele geçirilemediği,
Denizli Devlet Hastanesince düzenlenen 15.09.2008 günlü raporda, katılanda ateşli silah yaralanmasına bağlı mandibuler sıymysız kırığı, kemik defekti ve yumuşak doku yaralanması oluştuğu, hayati tehlike geçirdiği, oluşan kırığın hayati fonksiyonlarını orta (3) derecede etkilediği bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda özetle; olay günü saat 09.00 sıralarında H.. Y..’ın arayarak nerede olduğunu sorduğunu, evde ve çıkmak üzere olduğunu söyleyince, bu kez nereye gideceğini sorması üzerine, Akseller İplik fabrikası olarak bilinen işyerine geçeceğini belirtince Hüseyin’in kendisinin de oraya geleceğini söylediğini, evden ayrılıp işyerinin içerisinde bulunan boş alana aracı ile girmesine müteakip Hüseyin"in de aracı ile peşinden geldiğini, selamlaştıktan sonra Hüseyin’in "abi hiç oturmadan hemen Sarayköy Devlet Hastanesine geçeyim, eşim boynundan rahatsızlanmış" dediğini, tahminen 20 gün kadar önce Hüseyin ile aralarındaki iş ilişkisi nedeni ile kendisine 150.000 Lira avans verdiğini, iş ilişkilerinin nedeninin ise Hüseyin"den pamuk temin etmesini istemesi olduğunu, olaydan bir gün önce Hüseyin’in arayarak pamuk işinden vazgeçtiğini, Uşak"tan kendisine bir miktar para geleceğini ve avans olarak kendisine verdiği 150.000 Lirayı iade edeceğini söylediğini, olay günü buluşmalarının nedeninin bu olduğunu, Hüseyin"in eşinin rahatsızlanması nedeni ile önce hastaneye geçmesi gerekirken işyerine gelmesinden şüphe duyduğunu, Hüseyin’in "paran hazır, buradan ayrılma, ben hemen geleceğim" diyerek aracı ile ayrıldığını, işyerinin avlusunda kahvaltı yapmaya başladığını, 5-6 dakika sonra dış kapıdan, başında şapka olan, tahminen 18-20 yaşlarında, 1.60-1.70 boylarında, hafif toplu, buğday tenli bir kişinin içeri girerek, 5-6 metre mesafe kalana kadar yaklaştıktan sonra belinden çıkardığı silah ile peş peşe üç el ateş ettiğini, kurşunlardan birinin bacağına, diğerinin ise çenesine isabet ettiğini, ateş eden kişiyi tanımadığını ve daha önce hiç görmediğini, direkt olarak gelip silahla ateş etmesi nedeniyle bu işin önceden planlı olduğunu, bu kişiye bulunduğu yerin tarif edildiğini düşündüğünü, ateş eden kişinin tetikçi, H.. Y..’ın ise azmettiren olduğunu söylemiş,
Kolluk, savcılık ve sorgudaki ilk savunmalarında, katılan ile ticari ilişkisinin olduğunu, kesinlikle katılanın vurulması olayı ile bir ilgisinin bulunmadığını belirten sanık H.. Y.., olay tarihinden üç ay sonra savcılık tarafından alınan ikinci savunmasında; katılan ile yaklaşık bir yıldır tanıştıklarını, beraber faizli borç para verme işi yapmaya başladıklarını, çoğunlukla nakit parayı Ömer"den temin ederek başka kişilere faiz karşılığında verdiğini, verdikleri para karşılığında elde edilen faiz gelirini aralarında paylaştıklarını, olay tarihinden yaklaşık bir hafta kadar önce Ömer’in sürekli olarak borç verdikleri paraların akıbetini sorduğunu, o dönemde Ömer"den nakit olarak temin ettiği paraları faiz karşılığında vermiş olduğu kişilerden geri alamadığını, Ömer"e de her hangi bir ödeme yapmadığını, Ömer"e borçluların maddi sıkıntıları nedeni ile ödemede bulunmadıklarını, bu nedenle kendisine ödeme yapamadığını söylemesine rağmen ısrarcı tutum ve davranışlarına devam ettiğini, sürekli olarak para alacağı nedeniyle sıkıştırdığını, Ömer"in üzerinde kurduğu psikolojik baskı nedeni ile kendisine gözdağı vermek amacı ile Denizli"de oturan tanıdığı A.. E.. isimli kişiye durumu anlattığını, Ali"ye Ömer"i gözdağı vermek amacı ile vurdurtmak istediğini söyleyerek, bu işi yapacak birini bulmasını istediğini, Ali’nin "Memati" lakaplı, asıl adı Mehmet Ali Karataş olan ve Denizli"de ikamet ettiğini öğrendiği kişiyi göstererek, işi Mehmet Ali"nin yapacağını söylediğini, olaydan 3 gün kadar öncesinde Denizli iline giderek Çınar mevkiinde bulunan Cumhuriyet parkında Ali ile bu konuları görüştüklerini, Mehmet Ali ile bir gün sonrasında konuşup anlaştıklarını, bu iş karşılığında A.. E.. ile 6000 Liraya anlaştıklarını, aynı günün akşamında Ali ve Mehmet Ali ile Sarayköy"de buluştuklarını, Ömer"in evini gösterdiğini, olayın olduğu gün sabah saat 08.00 sıralarında ikisi ile birlikte Sarayköy’de buluştuklarını, onları Ömer"in iş yerinin olduğu yere götürdüğünü, her ikisine de Ömer’in iş yerine geleceğini söylediğini, Mehmet Ali"yi olay yerine yakın bir yerde araçtan indirdiğini, onun orada beklemeye başladığını, Ali ile beraber geri döndüklerini, Ali’yi Sarayköy içerisinde Kafalı Restorant diye bilinen yerin yakınında indirdiğini, saat 09.30 sıralarında Ömer"i arayıp nerede olduğunu sorduğunu, Ömer’in birazdan evden çıkıp eski cam fabrikasının bulunduğu yerdeki işyerine gideceğini, orada buluşabileceklerini söylemesi üzerine tekrar Ali"yi arayarak yaklaşık yarım saat sonra Ömer"in işyerinde olacağını söylediğini, saat 10.00 civarında Ömer ile Ömer"e ait iş yerinde buluştuklarını, Ömer"e eşini hastaneye götürmesi gerektiğini, bu nedenle ayrılacağını ve daha sonra geleceğini söyleyerek ayrıldığını, o sırada olay yerine yakın bir yerde bulunan Mehmet Ali’ye Ömer"i işaret ederek içeride olduğunu gösterdiğini, Mehmet Ali’nin de Ömer"in yanına giderek eylemi gerçekleştirdiğini, sonrasında Ali’nin cep telefonu ile mesaj atarak işi hallettiklerini söylediğini, A.. E.. ve Mehmet Ali . isimli kişilere Ömer"i gözdağı vermek amacı ile yaralamalarını söylediğini, kastının sadece Ömer"in yaralanmasına yönelik olduğunu, üzerine atılı suçlamayı bu hali ile kabul ettiğini, Mehmet Ali. isimli şahsa azmettirenin kendisi olduğunu, her ne kadar önceki beyanında atılı suçlamayı kabul etmediğini belirtmiş ise de, duyduğu pişmanlık nedeni ile atılı suçlamayı kabul ettiğini belirtmiş,
Sorguda da savcılıktaki sonraki savunmasının doğru olduğunu, katılanın yaralanması konusunda gözdağı vermek amacı ile aracı şahıslarla anlaştığını, katılanın öldürülmesi konusunda azmettirmediğini, üzerine atılı suçu bu şekilde kabul ettiğini, katılanın yaralanması için azmettirme fiilini işlediğini ifade etmiş,
Mahkemede ise savcılık ve sorgudaki savunmalarını kabul etmediğini, suçlamaları kesinlikle reddettiğini, müştekiye gözdağı vermek amacıyla sanıklar Ali ve Mehmet Ali’yi yönlendirmediğini dile getirmiş,
Kollukta susma hakkını kullanan ve diğer tüm aşamalarda suçlamaları reddeden sanık A.. E.. özetle; sanık Hüseyin’i köylüsü olması nedeniyle tanıdığını, sanık Mehmet Ali .’ın ise bacanağı olduğunu, kendisine isminin kısaltılmışı olarak Memati dediğini, iddia edildiği gibi H.. Y..’ın talimatıyla katılanı vurdurtmak amacıyla M. A.’yi yönlendirmediğini, Hüseyin ile görüşmesinin nedeninin, Hüseyin’in kendisini arayıp amca oğlundan olan alacağını istemesi olduğunu, paranın ne zaman bulunacağını sorduğunu, kayıtlı olan telefon görüşmelerinin bunlara ilişkin olduğunu, iddia edilen olayla ilgili olarak H.. Y.. ile buluşmadığını, ayrıca M. A.i ile de telefon görüşmelerinin olduğunu, ancak kendisiyle herhangi bir yerde buluşmadığını, Hüseyin’in kendisine iftira attığını, bir kısım arkadaşlarının tefecilik yapan Hüseyin’e borç para verdiklerini, ancak Hüseyin paraları ödemeyince zorda kaldığını, bu paraları ödemesini birkaç kez söylediğini, hatta bir defasında bu konuyu görüşmek için buluştuklarında kendisine paraları ödemediği için birkaç tokat attığını, bu olay nedeniyle Hüseyin’in hakkında suçlamada bulunmuş olabileceğini söylemiş,
Kollukta susma hakkını kullanan ve diğer tüm aşamalarda suçlamaları reddeden sanık Mehmet Ali ise özetle; katılan ile sanık Hüseyin’i tanımadığını, sanık Ali’nin bacanağı olduğunu, kendisiyle telefonla görüşmelerinin bulunduğunu, H.. Y..’ın ifadesinde belirttiği hususların tümüyle gerçek dışı olduğunu, bu suçu üzerine yıkmak istediğini, Hüseyin’i bir defa Denizli"de Ali’nin yanında gördüğünü, hiç konuşmadan yanlarından ayrıldığını, bunun dışında kesinlikle bir araya gelmediklerini ifade etmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, 765 sayılı Kanundaki "asli iştirak-fer’i iştirak" ayrımı terk edilerek suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
Azmettirme 5237 sayılı TCK"nun 38. maddesinde;
"(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
(3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir" şeklinde düzenlenmiştir.
Azmettirme, belli bir suçun işlenmesi hususunda henüz bir düşüncesi olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer kişi daha önceden suçu işlemeye karar vermiş ise, bu takdirde azmettirme değil, artık aynı kanunun 39/2. maddesi kapsamında manevi yardım söz konusu olacaktır. Azmettiren konumundaki kişinin kasten hareket etmesi gerekir. Bu kastın, failde belli bir suçu işleme konusunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması gerekli olmasına karşın, eylemin yer ve zamanı ile işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur.
Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm kurulamaz.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık Hüseyin"in, yerel mahkemece eylemin sanıklar tarafından işlendiğini kabulde esas alınan beyanlarında, sanık Ali ile birlikte sanık Mehmet Ali"yi katılanın öldürülmesi konusunda değil de yaralaması konusunda azmettirdiğini belirtmesi, sanığın oluşa uygun olan bu anlatımlarının aksine, azmettirmenin tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse yönelik olduğu yönünde dosya kapsamı itibarıyla her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmaması karşısında, azmettirmenin tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse yönelik olduğu hususu şüphe boyutunda kalmaktadır.
Diğer taraftan, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğini kabule dayanak oluşturan en önemli delil sanık Hüseyin"in oluşa ve dosya kapsamına uygun olan anlatımları olup, eylemin sanıklar tarafından işlendiğinin tespiti noktasında bu anlatımların bir kısmının kabul edilip, azmettirmenin hangi suça yönelik olduğuna ilişkin kısımlarının ise bölünmesi suretiyle kabul edilmemesi çelişki oluşturacağı gibi, delillerin takdirinde hata niteliğinde olacaktır.
Bu itibarla, yerel mahkemece, sanık Hüseyin"in anlatımları bölünmek ve bir kısmına itibar edilip, bir kısmına itibar edilmemesi suretiyle delillerin değerlendirilmesinde takdir hatasına düşülerek, dosya kapsamına uymayan ve ihtimallere dayalı gerekçelerle sanıklar Hüseyin ve Ali"nin kasten yaralama suçuna azmettirme yerine tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden mahkumiyetlerine karar verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli olduğu ve onanması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2012 gün ve 62-128 sayılı direnme kararının, sanıklar Hüseyin ve Ali"nin kasten yaralama suçuna azmettirme yerine, tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden mahkumiyetlerine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.11.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.