Esas No: 2013/728
Karar No: 2014/428
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/728 Esas 2014/428 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İZMİR 4. Çocuk
Günü : 04.06.2009
Sayısı : 57-297
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan sanık Y.. B.."nın yapılan yargılamasında, eyleminin başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 268. maddesi delaletiyle 267/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 4.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 4. Çocuk Mahkemesince verilen 04.06.2009 gün ve 57-297 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.05.2013 gün ve 638-7328 sayı ile ;
“1-Kovuşturmanın her aşamasında müdahale yoluyla kamu davasına katılma hakkı bulunan ve başka bir suç nedeniyle hakkında soruşturma açılmasına sebep olunan ve suçtan zarar gören mağdur Tanju"nun gerçekte var olan bir kişi olduğunun tespiti halinde, iddianame ve duruşma günü kendisine usulen tebliğ edilip kamu davasına katılma hakkı tanınmadan yargılama yapılarak hüküm kurulması,
2-Suça sürüklenen çocuğun ‘hırsızlık’ suçu nedeniyle yapılan adli soruşturma sırasında görevlilere ismini Şaban ve Saide oğlu 1988 doğumlu Tanju olarak bildirdiğinin iddia ve kabul edilmesi, 04.06.2009 günlü savunmasında Tanju"nun arkadaşı olduğunu beyan etmesine rağmen Tanju "un gerçekte var olan kişi olup olmadığı hususu araştırılmadan sanığın savunmasına itibar edilip Tanju "un gerçek kişi olduğunun kabulü ile kararın verilmiş olması karşısında; Tanju isimli şahsın gerçek kişi olup olmadığı araştırılıp, kimlik bilgilerinin gerçekte var olan kişiye ait olduğunun belirlenmesi durumunda suça sürüklenen çocuğun eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 268/1. maddesi yollamasıyla, 267/1. maddesindeki ‘iftira’ suçunu oluşturacağı, hayali kişiye ait olduğunun anlaşılması durumunda anılan Yasanın 206/1. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik soruşturmayla yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.06.2013 gün ve 257922 sayı ile;
“…Tanju "un kimlik bilgilerinin kullanılması nedeniyle suçun mağduru konumunda olup doğrudan zarar gördüğü ve hükmü temyize hak ve yetkisi bulunduğu sabit olmakla gerekçeli kararın kendisine tebliği gerekmektedir. Bu itibarla, öncelikle yerel mahkeme hükmünün temyiz yasa yolunun süresi ve şeklini de kapsayan meşruhatla birlikte mağdur Tanju "ya tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Dairesince 30.09.2013 gün ve 16132-13891 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda kimlik ya da kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olup olmadığının araştırılmaması durumunda bu eksikliğin temyiz aşamasında yerel mahkeme kararının bozulması suretiyle mi, yoksa tevdi kararı verilerek gerekli araştırmanın mahallinde yaptırılması ve sonucuna göre suçtan zarar gören gerçek bir kişi var ise kendisine gerekçeli kararın tebliğinin sağlanması suretiyle mi giderileceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın işlediği hırsızlık suçundan yakalandığında görevli polis memurlarına kendisini Şaban ve Saide oğlu Konak 1988 doğumlu Tanju olarak tanıttığı, karakola götürüldüğünde yapılan araştırmada kimliği hakkında yalan beyanda bulunduğunun ve gerçek kimliğinin İbrahim ve Ayşe oğlu 1992 doğumlu Y.. B.. olduğunun tespit edildiği, savcılık ifadesinde Tanju isminde bir kişinin nüfusta kayıtlı olup olmadığını bilmediğini ve bu ismi uydurduğunu söyleyen sanığın duruşmada ise Tanju "nun arkadaşı olduğunu savcılık ifadesinin doğru olmadığını ifade ettiği, dosya içerisinde sanığın beyanı dışında Tanju ’nun gerçekte var olan bir kişi olup olmadığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, yerel mahkemece de bu husus araştırılmadan sanığın duruşmadaki beyanına itibar edilip var olduğu kabul edilen suçtan zarar gören Tanju duruşmalardan haberdar edilmeden yargılama yapılarak hüküm kurulduğu, gerekçeli kararın da tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı TCK’nun 206. maddesinde; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Sahteciliğin özel bir türü olup kamu güvenine karşı işlenen bu suçun mağduru belirli bir kişi olmayıp toplumu oluşturan herkestir.
Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 gün ve 542-153 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun işlenme şekillerinden birisi de kişilerin işledikleri suç nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendisiyle ilgili belge düzenleyen kamu görevlisine kimlik bilgilerine ilişkin olarak yalan beyanda bulunmasıdır. Ancak bu halde kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olmayan hayali veya hayatta olmayan bir kişi olması gerekir. Aksi halde sanığın eylemi "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunu değil "başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" suçunu oluşturacaktır.
TCK’nun 268. maddesinde; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde iftira suçunun özel bir işleniş biçimi olarak düzenlenen "başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" suçunda ise kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan ve suç tarihi itibariyle yaşayan gerçek kişiler suçun mağduru konumundadır.
Diğer taraftan, temyiz mahkemesince bir temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nun “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmü yer almaktadır.
Mağdur, şikâyetçi ve suçtan zarar görenin yargılama aşamasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. CMK"nun 234. maddesinde düzenlenen bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu, CMK"nun 234. maddesine aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara" kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın aynı kanunun 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olarak kararı temyiz etme imkânı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikayetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmemesine göre de temyizin kapsamı belirlenecektir.
Yerel mahkemece duruşmadan haberdar olmayan mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene gerekçeli karar tebliğ olunmamış ise temyiz aşamasında bu eksikliğin Özel Dairece 2797 sayılı Yargıtay Kanunun 40. maddesi uyarınca verilecek, uygulamada "tevdi kararı" adı verilen kararla mahallinde mahkemesince giderilmesinin istenilmesi gerekir; yoksa temyiz incelemesine geçilerek bozma kararı verilmek suretiyle bu eksiklik giderilemez. Aksi halde temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunan bir tarafın kararı öğrenmesi sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmış olur ve aleyhe temyiz bulunmayan hallerde bozulan hükümdeki ceza miktarı sanık lehine kazanılmış hak teşkil eder.
Duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nun 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK"nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda, kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan kişinin mağdur olarak davadan haberdar edilmesi gerektiği konusunda tereddüt bulunmamakta olup, CMK"nun 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan ve katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören sıfatı ile kendisine gerekçeli kararın tebliğ edilmesi lazımdır. Yerel mahkemece kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olan bir kişi olup olmadığı araştırılmadan hüküm kurulmuş ve hükümden sonra da bu eksiklik telafi edilmeyerek gerekçeli karar tebliğ olunmamış ise Özel Dairece tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekli araştırmanın yapılıp gerekçeli kararın tebliğinin sağlanması ve sonucuna göre temyiz incelemesi yapılması gerekir. Diğer taraftan, bu kişinin gerçekte var olan bir kişi olduğu tespit edilip de gerekçeli kararın tebliğinden sonra hükmü temyiz etmesi durumunda Yargıtay C.Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi ve tebliğnamenin tebliği zorunluluğu da doğacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.12.2013 gün ve 331-584 ile 13.05.2014 gün ve 263-260 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olan bir kişi olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre gerekçeli kararın tebliği sağlanması için tevdi kararı verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 06.05.2013 gün ve 638-7328 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olan bir kişi olup olmadığının araştırılması ve gerçek kişi olduğunun tespiti halinde İzmir 4. Çocuk Mahkemesinin 04.06.2009 gün ve 57-297 sayılı kararının tebliği sağlanarak, gerekli işlemlerin yapılması amacıyla Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.