Esas No: 2014/106
Karar No: 2014/414
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/106 Esas 2014/414 Karar Sayılı İlamı
- TİCARETİ TERK SUÇU
- EKSİK ARAŞTIRMA
- YARGILANMASI SIRASINDA SAVUNMASI ALINMAYAN SANIK
- BAŞKA DOSYADAKİ İKRARIN DOSYAYA DAHİL EDİLMESİ
- İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 333
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 213
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 50
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 247
"İçtihat Metni"
Ticareti terk suçundan sanık T.. A.."ın İcra İflas Kanununun 337/a ve TCK"nun 50/1. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrilmiş 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesince verilen 03.11.2011 gün ve 140-319 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 04.10.2012 gün ve 17467-16572 sayı ile;
"...Ticaret şirketi yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, borçlu ticaret şirketinin ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak ve kayıtlı olduğu vergi dairesi müdürlüğünden mükellefiyetinin devam edip etmediği sorularak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesi ise 30.05.2013 gün ve 238-149 sayı ile;
"İcra dosyasında çıkartılan ödeme emri tebligatına verilen açıklamada, "şirketin tanınmadığı" tesbit edilmiştir.
Sanık samimi ve inandırıcı şekildeki savunmasında, şirketin faaliyetine son verdiğini, ticareti terk eylemini ticaret siciline bildirmediğini, vergi kaydını sildirmediği ve şirketin hiç bir yerde faaliyette bulunmadığını, şirketin faaliyetine son verdikten sonra kendisinin de Kuşadası"nda ücretli olarak çalıştığını beyan etmiştir.
Şirketin faaliyette bulunduğu ya da kanuna uygun olarak ticareti terk ettiğine dair hiç bir iddia olmadığı gibi mahkememizde de hiç bir şüphe kalmamıştır.
Bozma gerekçesinde ileri sürülen hususların sanığın açık beyanları karşısında suçun subutu açısından gerekli olmadığı" gerekçesiyle direnerek ilk hükümde olduğu gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.02.2014 gün ve 14293 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticareti terk suçundan sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün eksik araştırma ile verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Müşteki tarafından sanık ve temsilcisi olduğu şirket aleyhine 60.000 Lira bedelli bir ilamsız icra takibi ile 15.741 Lira bedelli kambiyo senetlerine dayalı haciz yoluyla icra takibine başlanıldığı,
Kambiyo senetlerine dayalı haciz yoluyla icra takibi sırasında şirket tarafından ticaret siciline bildirilmiş olan "57. Sokak No:28/2 Emek/Çankaya" adresine ödeme emri için gönderilen tebligatın "şirketin tanınmadığı aynı yerde ikamet eden başka birisinin beyanından anlaşıldığı" şeklinde bir açıklama ile iade edildiği,
İcra takipleri devam ederken, bu takip konusu işlemden bağımsız şekilde aynı müşteki tarafından aynı sanık hakkında İcra İflas Kanununun 333/a maddesine muhalefet nedeniyle açılan davanın aynı mahkemenin 2011/62 esas numaralı dosyasında görüldüğü,
Sanığın söz konusu 2011/62 esas sayılı dosyada “Ben daha önce Ankara Bahçelievler 8. Cadde No:99"da borçlu şirketin yetkilisi olarak şirket faaliyetine devam etmekte iken şirket işleri kötüye gittiği ve borca batık olduğu için fiilen faaliyetine son verdim. Ancak vergi borçlarından dolayı faaliyete son verdiğimi ticaret siciline bildirmedim, şirketin şu anda halen herhangi bir adresi ve faaliyeti yoktur, ben kendim Kuşadası"nda başka bir işyerinde ücretli olarak çalışmaktayım. Vergi borçlarımdan dolayı şirket vergi kaydını da henüz sildirmedim” şeklinde savunmada bulunduğu,
2011/62 esas sayılı dosyadaki savunmanın yapıldığı imzalı duruşma tutanağının dosyaya müşteki vekili tarafından dava dilekçesi ekinde ibraz edildiği, sanığın savunmasının hangi şirket hakkında yapıldığına ilişkin bir bilgi bulunmadığı gibi bu hususun mahkemece de araştırılmadığı,
Sanığın, 2011/62 esas sayılı dosyadaki savunmasına konu ismi belirsiz şirketin adresinin “Ankara...... Cadde No:99” olduğunu beyan ettiği halde, uyuşmazlığa konu B.. Otomotiv San. Tic. Şirketinin ticaret sicilindeki adresinin ise “57. sok. No:28/2 ../Ankara” olduğu,
Talimat mahkemesince meşruhatlı davetiye ile celp edildiği halde ulaşılamayan sanığın savunmasının da alınamadığı yargılama sırasında yerel mahkemece, söz konusu şirketin ticareti fiilen terk edip etmediğine ilişkin zabıta araştırması yaptırılmadığı ve vergi mükellefliğinin devam edip etmediğinin belirlenmediği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 01.02.2011 gün ve 226-10 sayılı kararında da vurgulandığı gibi İcra ve İflas Kanununda kendine özgü bir yargılama sistemi öngörülmüş olması, bu kanunda düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılama işlemlerinin ceza muhakemesi faaliyeti olmadığı anlamına gelmemektedir. Bu kanunda aksine sınırlayıcı hüküm bulunmadığı hallerde ceza muhakemesinin “usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesi” amacı ve “adaletin tam olarak gerçekleşmesi için, öne sürülen ve olaya ışık tutabilecek nitelikteki tüm yasal delilin araştırılıp tartışılması” zorunluluğu, İİK’da düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda da aynen geçerlidir. Bu kapsamda, amacı isnada konu maddi gerçeği ortaya çıkarmak olan ceza muhakemesinde, somut olaya münhasır delillerden biri de “beyan” delilidir. Beyan, tanığa, sanığa veya sanığın dışındaki taraflardan birine ait olabilir. Sanığın isnat bakımından önemli görülen olayları beyanıyla kabul etmesi şeklinde tanımlanabilecek olan ikrar; eylem hakkında en çok bilgisi bulunanın beyanı olması, soruşturmayı esaslı surette kolaylaştırması, özgür iradeyle verilip gerçeğe de uygun olduğunun tespiti halinde hâkimin vicdani kanaatinin oluşumunda olumlu katkısının bulunması itibariyle önemli bir sübut vasıtasıdır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda öngörülen sistemde, ikrarın delil oluşturması bakımından, hakim huzurunda olup olmaması arasında fark öngörülmüş ve bunlardan sadece hakim huzurunda yapılanına delil değeri tanınmıştır. (CMUK"nun 247. maddesi)
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 213. maddesinde ise; sanığın hakim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcıları tarafından alınan ifadelerin duruşmada okunabilmesi kabul edilerek, savcı tarafından alınan ifadelere de delil olma değeri tanınmıştır. Buna karşılık, şüphelinin kollukça alınan ifadesine ilişkin tutanağın duruşmada okunabilmesi için, kollukta ifade alındığı sırada müdafiin hazır bulunması şartı aranmıştır. Görüldüğü gibi, her iki yasal düzenlemede de, hâkim önündeki ikrarın delil değeri kabul edilmiştir.
Ancak, vicdani kanıt sisteminin geçerli bulunduğu ceza muhakemesi hukukumuzda, özgür iradeye dayalı olan ikrarın da, dosyada varlığını koruyan diğer tüm deliller gibi hâkim tarafından serbestçe takdir edilip değerlendirilmesi gerekecektir. Gerçekten de, bir kimsenin suçlu olmadığı halde kendisini suçlu sayması veya bir başkasının suçunu kabullenmesi mümkündür. O halde, ikrarın hangi aşamada gerçekleştiği ve özgür iradeye dayalı olup olmadığı, ikrarda bulunanın beyanın ciddiyetini ve bundan doğacak sonuçları bilip bilmediği, ikrarın başkaca deliller veya emarelerle desteklenip desteklenmediği, hayatın olağan akışına uygun düşüp düşmediği, şüpheden arınmışlığını ve belirliliğini zayıflatacak biçimde ikrardan dönülüp dönülmediği gibi hususlar da gözönünde bulundurulmak suretiyle, somut olaydaki ikrarın delil değeri ortaya konulmalı ve ispat sorunu bu şekilde çözümlenmelidir.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Yargılama sırasında hazır edilemediği için savunması alınamayan sanık, aynı mahkemenin başka bir dosyasında alınan savunmasında ticareti terk ettiği yönünde ikrarda bulunmuş ise de, bu ikrarının davaya konu olan şirket ile ilgili olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamadığı gibi, sanığın bu ikrarının ulaşılabilecek diğer delillerle de desteklenip adaletin tam olarak tecelli etmesinin sağlanması gerektiğinden, sanığın ortağı ve temsilcisi olduğu şirketin ticareti gerçekten terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılıp, vergi mükellefliğinin devam edip etmediği de belirlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırmaya dayalı olarak mahkûmiyet hükmü kurulması isabetli değildir.
Bu itibarla, usul ve kanuna aykırı bir biçimde, eksik araştırmaya dayalı olarak verilen direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesinin 30.05.2013 gün ve 238-149 sayılı hükmünün, eksik araştırmaya dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilebilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.