Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/416 Esas 2014/404 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/416
Karar No: 2014/404

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/416 Esas 2014/404 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/416 E.  ,  2014/404 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : İSTANBUL 2. Asliye Ceza
    Günü : 27.12.2006
    Sayısı : 1000-1171

    Sanık Y.. Y.. hakkında Basın Kanununa Aykırılık suçundan açılmış olan kamu davasının 5187 sayılı Basın Kanununun 26/1-2. maddesinde belirtilen hak düşürücü nitelikteki iki aylık süre geçtikten sonra açılmış olduğundan bahisle düşürülmesine ilişkin, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2006 gün ve 1000-1171 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 15.11.2012 gün ve 14811-30384 sayı ile;
    "1- Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararı üzerine gelen dosyada, duruşma açılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, duruşma açılmadan evrak üzerinde yapılan inceleme sonucu, yazılı şekilde düşme kararı verilmesi,
    2- Şikayetçi vekili tarafından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına 09.06.2006 tarihinde şikayette bulunulması karşısında; 5187 sayılı Yasanın 26/2 maddesi uyarınca tekzibin usulsüz yayımlandığı ve yayımlanması gereken tarihlerdeki nüshalarının da ayrı ayrı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına tevdii edilip edilmediği hususunun araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
    Daire üyeleri O.K.. ve S.T..; "Tekzip hususundan Cumhuriyet savcısının bilgisi olmadığından sürenin, gazetenin Cumhuriyet Savcılığına verildiği tarihte değil, öğrenme ile başlayacağından çoğunluğun eksik tahkikata ilişkin 2 nolu bozma kararına katılmıyoruz" düşüncesiyle iki nolu bozma nedeni yönüyle karşı oy kullanmışlardır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.02.2013 gün ve 92775 sayı ile;
    "...Bilindiği üzere 5187 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca düzenlenen dava açma süreleri hak düşürücü süre niteliğindedir. Kanun koyucu tarafından basın çalışanlarının korunması ve sürekli ceza tehdidi altında kalınmaması amaçlanmaktadır. Nitekim gerek Anayasa Mahkemesinin 28.04.2011 gün 2009/66 Esas 2011/72 Karar sayılı hükmünde, gerekse 02.07.2012 kabul tarihli, 05.07.2012 tarih ve 28344 ayılı R.G.de yayımlanan 6352 sayılı Kanunun değişik 26. madde gerekçesinde, kanun koyucunun basın suçlarında dava açılmasını belirli bir süreyle sınırlama konusundaki takdir yetkisinin, bir yandan basın mensuplarının uzun süre ceza tehdidi altında bulunmalarına engel olunması, diğer yandan da suçtan mağdur olanların hak arama özgürlüklerinin zarar görmemesi amacıyla basın suçlarında dava açma süresinin makul bir süre olarak belirlenmesi suretiyle, basın hürriyeti ile hak arama hürriyeti arasında adil bir dengenin kurulması ve basın suçlarında Cumhuriyet savcılığınca re’sen dava açılmasıyla korunmak istenen hukuki yararla basın hürriyetinin korunmasındaki hukuki yarar arasında da makul bir dengenin bulunması gerektiğine işaret etmektedir.
    Kanunun aradığı süre basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihtir. Ancak basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmemiş ise sürelerin başlama tarihi, suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarih olup bu süreler, Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımına ilişkin maddesinde öngörülen süreleri aşamayacaktır. Madde gerekçesine göre Cumhuriyet Başsavcılığına teslim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde ise suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarih, sürenin başlangıç tarihi olarak kabul edilmelidir.
    Dosya kapsamı incelendiğinde basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiğine ilişkin bir bilgi ve/veya belgenin bulunmadığı dolayısıyla da teslim yükümlülüğünün yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
    Öte yandan suç düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hakim kararlarına uymama fiili olup, fiilin niteliği gereği her eylem açısından C.Başsavcılıklarınca bunun takip edilmesi de fiilen imkansızdır. Diğer bir deyişle düzeltme ve cevabın yayımlanması gereken tarih olan 25.03.2006 ile 27.03.2006 tarihli nüshaları ile usulsüz yayımlandığı idda edilen 27.05.2006 tarihlerindeki nüshalarının C.Başsavcılığına tevdii eldiği saptanmış olsa bile suçun yukarıda ifade edilen niteliği gereği, C.Savcısının düzeltme ve cevabın usulsüz yayımlandığını ve/veya yayımlanmadığını bilmesine imkan bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısının suçun unsurları olan yayımlamamayı ve/veya usulsüz yayımlamayı bilmesi takip etmesi ve bilmesi mümkün değildir. Özetle bu suçlar açısından hukuken teslimden söz etmek mümkün gözükmemektedir. Bu halde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dava açma süresinin öğrenme ile başlayacağını kabul etmek gerekecektir.
    Somut olayda şikayetçi vekilinin 09.06.2006 tarihli dilekçe ile Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına başvurması üzerine suçu oluşturan fiilin öğrenildiği ve kanuni süresi içinde 28.07.2006 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının iki numaralı bendinin kaldırılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 18.04.2013 gün ve 2046-9556 sayı ile, oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5187 sayılı Basın Kanunun 26. maddesi uyarınca açılan kamu davasının süresinde açılıp açılmadığı, bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sabah Gazetesi köşe yazarlarından F.. A...’nın "Teke Tek" isimli köşesinde katılan hakkında "Beslenmiş Karga" başlıklı bir yazı kaleme aldığı,
    Bahsi geçen yazıda gerçeğe aykırı şekilde yayın yapılarak kişisel ve ticari değerlerine yönelik tecavüzde bulunulduğu iddiasıyla "Düzeltme ve Cevap Yazısı" yayımlanmasının müşteki vekili tarafından noter kanalıyla gazetenin yazı işleri müdürlüğünden 23.03.2006 tarihinde talep edildiği,
    Talebin yerine getirilmemesi üzerine yapılan başvuru sonucunda Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesince 12.04.2006 gün ve 2006/1236 değişik iş sayılı karar ile cevap ve düzeltme yazısının yayımlanması isteminin kabulüne karar verildiği,
    Bunun üzerine müştekinin cevap ve düzeltme yazısının gazetenin 27.05.2006 tarihli nüshasında yayımlandığı,Müşteki vekilince cevap ve düzeltme yazısının 5187 sayılı Basın Kanununun 14/1. maddesinde belirtilen usullerde yayımlanmadığı gerekçesiyle Diyarbakır C.Başsavcılığına 09.06.2006 tarihinde suç duyurusunda bulunulduğu, başvurunun hazırlığın 2006/11900 sayılı sırasına kaydedildiği ve aynı gün sanığa ön ödeme önerisinde bulunulduğu,
    Cumhuriyet Başsavcılığınca suç tarihi itibariyle geçerli olan iki aylık dava açma süresi içerisinde dava açılabilmesi amacıyla ön ödeme önerisinin sonucu beklenilmeden 28.07.2006 tarihinde iddianame düzenlediği,
    İddianamenin Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesince 02.08.2006 tarihinde kabulü ile kamu davasının aynı tarihte açıldığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için Basın Kanununun ilgili maddelerinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    5187 sayılı Basın Kanunun "Düzeltme ve cevap" başlıklı 14. maddesi;
    Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
    Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
    Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.
    Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.
    Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.
    Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.
    Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir.",
    "Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması" başlıklı 18. maddesi;
    "Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili onmilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda ellimilyar liradan az olamaz.
    Sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili ile birlikte müteselsilen sorumludur.
    Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen şartlara uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere, bu yazının tirajı yüzbinin üzerinde olan iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir." hükmünü içermektedir.
    5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde düzeltme ve cevap yazılarının hangi hallerde ve ne şekilde yayımlanacağı, talebe rağmen yayımlanmaması halinde ilgililerin başvuracağı yargı mercii ile merci tarafından verilecek kararlar ve bu kararlara karşı başvurulacak kanun yolu gösterilmiş, aynı kanunun 18. maddesinde düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına ilişkin hâkim kararına uyulmaması veya düzeltme ve cevap yazısının 14. maddede belirtilen şekil şartlarına riayet edilmeden yayımlanması hallerinde uygulanacak yaptırımlar belirtilmiş olup, her iki maddede düzeltme ve cevap yazılarının Cumhuriyet Başsavcılıklarına teslim edileceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
    Anılan kanunun "Dava süreleri" başlıklı 26. maddesinin uyuşmazlıkla iligili olan ilk iki fıkrası suç tarihi itibariyle; "Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde açılması zorunludur.
    Bu süreler basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihten başlar. Basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmemesi halinde yukarıdaki sürelerin başlama tarihi, suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarihtir. Ancak bu süreler, Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımına ilişkin maddesinde öngörülen süreleri aşamaz." şeklinde iken, Anayasa Mahkemesinin 28.04.2011 gün ve 2009/66 Esas-2011/72 Karar sayılı kararı ile ilk fıkrada yer alan sürelerin Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptali sonrasında 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6352 sayılı Kanunun 77. maddesiyle maddenin birinci fıkrasında yer alan "ceza davalarının" ibaresinden sonra gelmek üzere "bir muhakeme şartı olarak" ibaresi eklenmiş, fıkrada yer alan "iki ay" ibaresi "dört ay", "dört ay" ibaresi "altı ay" şeklinde değiştirilmiştir.
    5187 sayılı Kanunun dava sürelerini düzenleyen 26. maddesi gereğince basılmış eserler yoluyla işlenen veya anılan kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının belli sürelerde açılması zorunludur. Buna göre suç tarihi itibariyle günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden ise dört ay içinde ceza davalarının açılması gerekmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere birinci fıkrada düzenlenmiş olan süreler, basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği, basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmemesi halinde ise suçu oluşturan eylemin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarihten itibaren başlayacaktır. Ancak, 5187 sayılı kanunun 18. maddesinde yer alan, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya aynı kanunun 14. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen şartlara uyulmaksızın yayımlanması halinde, Cumhuriyet savcılarına bu hususun takibi açısından kanuni bir görev verilmediği gibi niteliği gereği Cumhuriyet savcılarının bu konuyu takip etmeleri de mümkün olamayacağından bu hallerde dava açma sürelerinin, basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslimiyle değil suç oluşturan eylemin Cumhuriyet Başsavcılığınca öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Diğer taraftan, 1412 sayılı CMUK"nda iddianamenin kabulüne yer verilmemesi nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin mahkemeye verilmesiyle kamu davasının açıldığı kabul edilirken, 5271 sayılı CMK"nun 175. maddesinde iddianamenin kabulüne yer verilmesi nedeniyle kamu davasının açılması iddianamenin kabulü şartına bağlanmış olup, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan suçlar yönünden kamu davasının 5187 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenmiş olan hak düşürücü sürelerde açılıp açılmadığının belirlenmesinde, iddianamenin kabulü kararının verildiği tarihin esas alınması gerekmektedir.
    Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Suça konu düzeltme ve cevap yazısının kanunda öngörülen şekilde yayımlanıp yayımlanmadığının takibi noktasında Cumhuriyet savcısının kanundan kaynaklanan bir görevinin bulunmadığı ve 5187 sayılı Kanunun 26. maddesinde yazılı dava açma sürelerinin suç oluşturan eylemin Cumhuriyet Başsavcılığınca öğrenilmesiyle başlayacağı göz önünde bulundurulduğunda, iki aylık dava açma süresinin başlangıcının müşteki vekilince suç duyurusunun yapıldığı 09.06.2006 tarihi olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Dolayısıyla suç duyurusunun yapıldığı 09.06.2006 tarihi ile iddianamenin kabulüne karar verilen 02.08.2006 tarihi arasında 5187 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenmiş olan iki aylık süre geçmemiş bulunduğundan, kamu davasının süresinde açıldığının kabulü zorunlu olup, aynı kanunun 18. maddesi kapsamındaki eylemler açısından davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti için basılmış eserin Cumhuriyet Başsavcılığına tesliminin bir önemi olmadığından ayrıca araştırılması gereken bir husus da bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının (2) numaralı bendinin karardan çıkartılmasına ve dosyanın (1) nolu bozma nedeni uyarınca işlem yapılması için yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 15.11.2012 gün ve 14811-30384 sayılı bozma kararının (2) numaralı bendinin karardan ÇIKARTILMASINA,
    3- Dosyanın, (1) nolu bozma nedeni uyarınca işlem yapılması için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.




    Hemen Ara