Esas No: 2014/491
Karar No: 2014/400
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/491 Esas 2014/400 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Siirt Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamada, sanık N.D. hakkında kasten öldürme suçundan açılan davada eylemin kasten yaralama suçu olduğu kabul edildi. Sanık, 5237 sayılı TCK'nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Karar temyiz edilince Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerektiğini belirtti. Ancak yerel mahkeme, önceki kararında direnme kararı verip, yeni bir hüküm kurmadı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteği ile giden dosya, Ceza Genel Kurulu tarafından incelendi ve yerel mahkemenin hüküm verme şekli usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle bozuldu. Dosya mahalline gönderilirken, sanık hakkında verilen cezaya dair kanun maddelerinin (5237 sayılı TCK'nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29 ve 62) uyarılarına yer verildi.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : SİİRT Ağır Ceza
Günü : 24.04.2013
Sayısı : 104-128
Sanık N.. D.. hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Siirt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.03.2008 gün ve 218-101 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.02.2013 gün ve 10788-1367 sayı ile;
"Temyiz kapsamına göre sanık Nezir hakkında mağdur Necmettin"i kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelemesinde;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçeler ile kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yasal savunma koşullarının varlığına, haksız tahrikin derecesine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Oluşa ve dosya içeriğine göre; mağdur Necmettin ile sanık Nezir"in akraba olup aynı köyde ikamet ettikleri, olay tarihinde mağdur Necmettin"in yanında akrabası Enver ile birlikte hayvanları otlattıkları sırada, hayvanların sanık Nezir"in ekili tarlasına zarar verdikleri, olay yerine gelen Nezir ile mağdur arasında tartışma çıktığı, bu sırada mağdurun annesi Kudret ile kardeşi Alaattin"in de evlerine yakın olan olay yerine geldikleri, tarafların karşılıklı olarak küfürleştikleri, mağdur ve yanındakilerin sanık Nezir"e saldırıp yaralamaları üzerine sanık Nezir"in üzerinde taşıdığı bıçak ile mağdur Necmettin"i sol kol iç yüzde ven yaralanmasına, sağ memenin üç cm altında hemotoraksa neden olacak ve hayati tehlikeye sebebiyet verecek şekilde toplam üç bıçak darbesiyle yaraladığı, sanığa engel olmak isteyen mağdurun kardeşi Alaattin ile annesi Kudret"i de sanığın yaraladığı, olay yerine gelen köylüler tarafından kavganın aralandığı olayda;
Suçta kullanılan silahın elverişliliği, hedef alınan vücut bölgeleri, yaraların yerleri, sayısı ve niteliği dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ancak engel sebep nedeniyle eylemini tamamlayamadığı anlaşıldığı halde, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması yerine, suç niteliğinin tayininde yanılgıya düşülerek kasten yaralama suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/son maddesi gereğince ceza süresi yönüyle kazanılmış hakkın korunması suretiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.04.2013 gün ve 104-128 sayı ile; önceki hükümde direndiğini belirtmiş, ancak herhangi bir hüküm kurmamıştır.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2014 gün ve 260299 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eylemin vasıflandırılmasına ilişkin ise de, önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen yerel mahkemenin, hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından; Özel Daire bozma kararından sonra yargılama yapan yerel mahkemece; "Her ne kadar mahkememizin 2006/218 esas ve 2008/101 karar sayılı ilamı ile sanığın müştekiye yönelik eyleminin kasten yaralama olduğundan bahis ile kurulan hüküm Yargıtay 1. CD’nin 2008/10788 esas ve 2013/1367 karar sayılı ilamı ile suçun hukuki vasıflandırılmasında hataya düşülmesinden bahis ile bozulmuş ise de mahkememizin karar yerinde gösterilen gerekçeleri ve ulaştığı kanaat yerinde görülmekle önceki kararda direnilmesine" şeklinde karar verilmekle yetinildiği, hem kısa kararda, hem de gerekçeli kararda hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.
Yargıtayın tereddütsüz uygulamalarına göre; bir hüküm, bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK’nun 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hal 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı kanunun 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, kesinleştiği takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.02.2014 gün ve 2-99, 29.09.2009 gün ve 125-207, 01.04.2008 gün ve 42-69 ile 12.05.1998 gün ve 104-171 sayılı kararları da aynı mahiyettedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmayıp, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu, hükümde bulunması zorunlu olan "sonuç (hüküm)" kısmı eksik bırakılmak suretiyle uygulama yapılması usul ve kanuna aykırıdır.
Diğer taraftan, hükmün aleyhe bozulması halinde 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkanı tanınmalıdır. Bu hüküm, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Somut olayda hüküm suç vasfı yönüyle sanık aleyhinde bozulduğu halde bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık ve müdafii çağırılıp bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan, anılan kanunun 326. maddesi hükmüne aykırı olarak karar verilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, diğer yönleri incelenmeyen yerel mahkeme direnme hükmünün öncelikle belirlenen bu usuli nedenlerden dolayı bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 24.04.2013 gün ve 104-128 sayılı direnme kararının, sanık ve müdafiine aleyhe bozmaya karşı diyeceklerinin sorulmaması ile usul ve kanuna uygun olarak hüküm kurulmaması isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 23.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.