Esas No: 2014/113
Karar No: 2014/399
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/113 Esas 2014/399 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : KONYA 5. Asliye Ceza
Günü : 30.07.2009
Sayısı : 924-829
Sanık M.. A.."nın hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK"nun 142/1-b, 143, 35, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hak yoksunluğuna, mala zarar verme suçundan ise aynı kanunun 151/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca da 2.400 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.07.2009 gün ve 924-829 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 11.09.2013 gün ve 14394-23806 sayı ile hırsızlık suçundan verilen hükmün onanmasına, mala zarar verme suçundan kurulan hükmün ise;
"...Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Mühürlenerek kapatılması nedeniyle faal durumda olmayan mağdura ait işyerinin kapısı üzerinde duran ve üzerinde bahse konu tesisin faaliyetlerinin durdurulduğuna ilişkin uyarı yazısı bulunan karton levha ile resmi mührü kıran sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK"nın 203. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme ile sanığın mala zarar verme suçundan hükümlülüğüne karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.11.2013 gün ve 88353 sayı ile;
"...Mühürlenerek kapatılması nedeniyle faal durumda olmayan müştekiye ait işyerinin kapısı üzerinde duran ve üzerinde bahse konu tesisin faaliyetlerinin durdurulduğuna ilişkin uyarı yazısı bulunan karton levha ile resmi mührü kırarak içeri giren ve içeriden faks makinesi, bilgisayar, yazıcı vs. eşyaları çıkartıp aracına yüklemekte iken uydu marifeti ile kendisini takip eden jandarma tarafından aracının motoru durdurularak suç üstü yakalanan sanığın kastı, mühür bozma olmayıp, hırsızlık olduğu ve bu maksatla işyerinin kapısını kırdığı, mala zarar verme ve hırsızlığa teşebbüs suçlarını işlediği, mala zarar verme suçundan sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün de onanması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 29.01.2014 gün ve 36404-2549 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmü onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, mala zarar verme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mühürlenerek kapatılması nedeniyle faal durumda olmayan müştekiye ait işyerinden hırsızlık yapmak için kapısındaki faaliyetin durdurulduğuna ilişkin uyarı yazısının yer aldığı kartonu ve mührü kıran sanığın eyleminin mala zarar verme suçunu mu yoksa mühür bozma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, temyiz incelemesi yapılmadan önce, yerel mahkeme hükmünün, söz konusu işyerini 5015 sayılı Kanun hükümleri uyarınca piyasa faaliyetlerinin durdurulmasına karar vererek mühürleyen ve duruşmadan haberdar edilmeyen Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği öncelikle değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından;
Oluşa ilişkin herhangi bir uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, katılanın müdürü olduğu Apel Kimya isimli fabrikanın, suç tarihinden yaklaşık 10 ay kadar önce Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu hükümlerine göre mühürlenerek faaliyetinin durdurulduğu,
03.10.2007 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağının, “işyerinde çalışmanın olmadığı, işyerine ait giriş kapısının demir kapı olduğu, kapı önünde "bu tesis bünyesinde yürütülmekte olan piyasa faaliyetleri 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuat nedeniyle durdurulmuştur" ibaresi bulunan beyaz karton levha ve yanında plastik mavi renkli mühür ikiye bölünmüş şekilde olduğu, ...fabrika yan giriş kapısının önünde yukarıda belirtilen şekildeki levha ve mühür plastiğinin olduğu, aynı mühür ve levhanın içeride bulunan atölye kapısı önünde olduğu, ...fabrikaya ait kapılarda herhangi bir zorlama izinin olmadığı, kilitlerinin normal kilitli olduğu...” şeklinde düzenlendiği,
Olay yeri basit krokisinde, fabrika ana giriş kapısı ile içeride bulunan iki adet kapının “mühürü kırılmış kapı” olarak gösterildiği,
Yargılama aşamasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun duruşmadan haberdar edilmediği, hükmün katılan F.. Ö.. vekilinin hazır bulunduğu duruşmada tefhim edilip, gerekçeli kararın da sadece sanığa tebliğ edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Somut olayda, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından 5015 sayılı Kanun hükümlerine göre katılanın işyerinin kapatılıp mühürlenmiş olması, katılanın işyerinden hırsızlığa teşebbüs eden sanık tarafından bu mührün kırılması ve uyuşmazlığın mührün kırılması eyleminin mala zarar verme suçunu mu yoksa mühür bozma suçunu mu oluşturduğu noktasında ortaya çıkmış bulunması karşısında, sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle mühür bozma suçunda mühürleme işlemini yapan kurumun suçtan zarar görüp görmediği hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 29.06.1992 gün ve 176-201 ile 05.02.2013 gün ve 1276-43 sayılı kararlarında; mühürleme işlemini yapan kamu idaresinin kanuni bir görevi yerine getirdiği, idarenin görevi gereği uyguladığı mühürleme işleminin sonuçlarını takip etmesi gerektiği, idarece uygulanan mührün sökülmesi veya bozulması suretiyle de başlı başına bir zararın oluştuğu, bu nedenlerle mühür bozma suçlarında mühürleme işlemini yapan idarenin bu suçtan zarar gördüğünün ve dolayısıyla davaya katılma hakkı bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.11.2012 gün ve 8887-25762, 5. Ceza Dairesinin 04.06.2012 gün ve 10309-6169 ile 11. Ceza Dairesinin 20.01.2014 gün ve 14450-980 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere Özel Dairelerin istikrarlı uygulamaları da bu doğrultudadır.
Mühür bozma suçunda, mühürleme işlemini yapan kurumun suçtan zarar gördüğünün yargısal kararlarla tereddütsüz olarak belirlenmesi karşısında, somut olayda Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun duruşmadan haberdar edilmemesi hususunun incelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen 234. maddesinin 1/1-b alt bendinde, mağdur ile şikayetçinin, kovuşturma evresinde, duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme, davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmış,
Maddenin son fıkrasında da, bu hakların mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp, açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı belirtilmiştir.
Aynı Kanunun “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması” başlıklı 233. maddesinin birinci fıkrası ise; “Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir” şeklinde düzenlenmiş olup, fıkranın açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere şikayetçinin, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından belirtilen usulle çağrılıp dinleneceği hüküm altına alınmıştır.
Katılmaya ilişkin hükümlere ise Ceza Muhakemesi Kanununun 237 ila 243. maddelerinde yer verilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun "Kamu davasına katılma" başlıklı 237. maddesinin 1. fıkrasında; “mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar ... şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı Kanunun 365. maddesindeki; “suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile paralellik göstermekte ise de, yeni düzenlemeye, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere de uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmektedir. Davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde, davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını alacaktır.
Katılma usulünü düzenleyen CMK"nun 238. maddesinde;
"(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.” denilmek suretiyle, katılma isteminin şekli ve istem üzerine yapılacak işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiş,
Kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin yer aldığı 260. maddesinde ise; “…bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, temyiz mahkemesince temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı olanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmeleri kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nun “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmü yer almaktadır.
Yukarıdaki mevzuat hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde; mağdur, şikayetçi ve suçtan zarar görenin yargılama aşamasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. CMK"nun 234. maddesinde düzenlenen bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu, CMK"nun 234. maddesine aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkan sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlara" kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın CMK"nun 35. maddesi uyarınca mağdur, şikayetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olmuş ve kararı temyiz etme imkanı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikayetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmeme iradesine göre temyizin kapsamı belirlenecektir.
Duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikayetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nun 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise, Özel Dairece diğer temyizler kapsamında dosya incelenecek ancak CMK"nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında önsoruna ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesinde;
Katılanın müdürü olduğu ve 5015 sayılı Kanun hükümlerine göre Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu görevlilerince mühürlenen fabrikaya mühür kırmak suretiyle giren ve oradan hırsızlığa teşebbüs eden sanığın mühür kırma eylemine ilişkin olarak açılan kamu davasında CMK"nun 234/1. maddesi uyarınca Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmesi gerektiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu gerekliliğin hüküm verilinceye kadar yerine getirilmemiş olması durumunda ise CMK"nun 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan ve katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören sıfatı taşıyan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olayda suçtan zarar gören kuruma her iki kanuni imkan da tanınmadığına göre, suçtan zarar görenin kanundan kaynaklanan haklarının korunması bakımından Özel Dairece öncelikle tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekçeli kararın Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna tebliğinin sağlanması, kararın bu kurum tarafından temyiz edilmemesi durumunda temyiz davasının sadece sanık temyiziyle sınırlı olarak sonuçlandırılması ve sanığın "aleyhe bozma yasağından" yararlandırılması; temyiz edilmesi durumunda ise ek tebliğname düzenlenmesi sağlandıktan sonra bu istemin sanık temyizi ile birlikte incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir. Esasen, hüküm verilinceye kadar davadan haberdar edilmesi gereken ve temyiz aşamasına kadar bu hakkı kullandırılmayan suçtan zarar görenin haklarını korumanın başka bir yolu da bulunmamaktadır.
Bu nedenle, öncelikle Özel Dairece mühür bozma eyleminin zarar göreni konumunda olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna gerekçeli kararın yerel mahkeme tarafından tebliğ edilmesi sağlanıp, sonucuna göre işlem yapılması gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, gerekçeli kararın Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna tebliğinin sağlanıp, gerekli işlemlerin yapılması için tevdi kararı verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 11.09.2013 gün ve 14394-23806 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.07.2009 gün ve 924-829 sayılı kararının suçtan zarar gören sıfatı ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna tebliğinin sağlanması için tevdi kararı verilmesi amacıyla Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.