Esas No: 2014/423
Karar No: 2014/390
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/423 Esas 2014/390 Karar Sayılı İlamı
- TASARLAYARAK ÖLDÜRME VE ŞARTLARI
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 54
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 82
"İçtihat Metni"
Sanık S.. U.."un tasarlayarak öldürme suçundan 5237 sayılı TCK"nun 82/1-a, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, müsadereye, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.10.2011 gün ve 457-313 sayılı resen temyize tâbi olan hükmün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.01.2013 gün ve 1917-298 sayı ile;
"Yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanığın öldürme suçu yönünden;
Dairemizin yerleşik uygulamasına göre tasarlama halinin kabulü için sanığın önceden koşula bağlı olmaksızın öldürme kararı vermesi, kararla eylem arasında tasarlamayı kabule elverişli makul bir sürenin geçmesi, bu süre içinde verdiği kararda sebat ve ısrar edip maktulü öldürmesi gerekmekte olup somut olayda sanığın ne zaman öldürme kararı verdiği kesin olarak saptanamadığı ve tasarlamanın koşulları bulunmadığından, sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suçun niteliğinde yanılgıya düşülerek tasarlayarak öldürme suçundan cezalandırılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 19.03.2013 gün ve 65-85 sayı ile;
"Maktul, sanığın babasına ait evi icra yoluyla satın almış, satın aldıktan sonra sanığın ailesi bu evde oturmaya devam etmişlerdir. Uzun süre sanık ve ailesi maktulden evi kendilerine devretmesi yönünde talepte bulunmuşlar, taleplerinin karşılanmaması üzerine sanık tarafından maktule yönelik tehditlere başlanmıştır. Sözkonusu tehditlerle ilgili maktulün şikâyeti üzerine sanık hakkında davalar açılmış, süreç içerisinde sanığın maktulden bu yeri devretmesi yönünde talepleri bir takım kişiler aracılığıyla devam etmiştir. Maktulün evi devretmeyeceğini belirtmesi karşısında sanığın maktulü takip etmeye başladığı, olaydan iki ay önce ilgisi olmayan maktulün oturduğu mahallede dolaştığının görüldüğü, buna göre öldürme kararını söz konusu tarihlerde aldığının kabulü gerektiği, sanığın bu kararından vazgeçmeyerek olayda kullandığı tabancayı temin edip sakinleşme düşüncesi ile bira içerek maktulün oturduğu mahalleye geldiği, maktulü aramaya başladığı, maktulün her zaman alışveriş yaptığı bakkal dükkânına girdiğini görünce beklediği, dışarı çıkması üzerine önceden aldığı öldürme kararını gerçekleştirmek amacıyla bir el ateş ederek öldürdüğü, bozma ilamında belirtildiği şekilde olayın kasten işlendiğinin kabul edilebilmesi için, sanığın maktulü görür görmez en azından tartışma içerisine girmesi gerektiği, tek bir kişinin aldığı öldürme kararının hangi tarihte alındığının tespitinin mümkün olmadığı, dosyadaki bilgiler değerlendirildiğinde sanığın öldürme kararını olaydan çok önce aldığının kabulü gerektiği, sanığın soğukkanlılıkla kararında durarak sözkonusu eylemi gerçekleştirdiği, suçun kasten öldürme olarak kabul edilemeyeceği ve tasarlamanın unsurlarının gerçekleştiği" şeklindeki gerekçeyle direnerek, sanığın önceki hükümde olduğu gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Resen temyize tâbi bulunan hükmün, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.06.2014 gün ve 241870 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın tasarlayarak öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eylemin tasarlanarak işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Olay tarihinden beş yıl önce sanığın babasına ait evin icra yoluyla satıldığı, maktulün söz konusu yeri icra yoluyla satın alan kişiden devraldığı, sanığın aracılar vasıtasıyla maktul ile görüşerek evini geri almak istediği, ancak maktulün istediği parayı vermeye yanaşmadığı gibi sanık ve ailesinin evi de boşaltmadıkları, aralarında yargıya intikal eden olaylar bulunduğu, dört yıl önce meydana gelen olay nedeniyle sanık hakkında yağma, maktul ile maktulün yakını olan tanıklar hakkında sanığa karşı işledikleri kasten yaralama suçundan kamu davası açıldığı, sanığın eylemlerinin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek gerek sanık, gerekse tanıkların yaralama suçundan mahkum edildikleri ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, maktul hakkında açılan kamu davasının ölüm nedeniyle düşürüldüğü, altı ay önce maktulün şikâyeti üzerine sanık hakkında tehdit suçundan başlatılan soruşturma neticesinde, şikayetçinin soyut beyanları dışında delil bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, olay günü sanığın silahla maktulün göğsüne ekspertiz raporuna göre uzak mesafeden bir el ateş ettiği ve ölümüne neden olduğu,
Suçta kullanılan silahın yarı otomatik olduğu, ses ve gaz fişeği atmak üzere üretildiği, daha sonra yivli ve setli bir namlu monte edilerek ateşli silah fişeklerini atar hale getirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan K.. K..; maktulün kardeşi olduğunu, kardeşinin yalnız yaşadığını, dört yıl kadar önce icra yoluyla bir ev satın aldığını, ardından evin sahibinin oğlu olan sanığın, her gördüğü yerde kardeşini tehdit ettiğini, bir keresinde de yaraladığını, kardeşinin kendisine bu olaylardan şikâyet edip ölümle tehdit edildiğini söylediğini dile getirmiş,
Tanık M.. E..; olayın meydana geldiği yerde marketinin bulunduğunu, maktulü tanıdığını, sanığı ise iki üç ay önce dükkânına sigara almaya geldiğinde gördüğünü, maktulün bir gün önce dükkânına gelip poşet bıraktığını, olay günü de geldiğini, poşeti alıp almayacağını sorduğunda; "birisiyle buluşacağım" dediğini, kiminle buluşacağını söylemediğini, müşterileri ile ilgilendiğini, maktulün ne zaman dışarı çıktığını fark etmediğini, bir süre sonra boğuşma ve silah sesi duyduğunu, dışarı çıktığı sırada maktulün kendisine doğru gelerek, sol tarafını gösterip "vuruldum" dediğini, ardından yere yığıldığını, hemen polisi ve ambulansı aradığını, olayın nasıl meydana geldiğini görmediğini beyan etmiş,
Tanık R.. K..; olay günü minibüs durağına giden yolda iki kişinin tartıştığını, şahıslardan birinin; "yapma, etme" şeklinde bağırdığını, bir anda silah sesi geldiğini, sırtı dönük olan şahsın olay yerinden yürüyerek ayrıldığını, diğerinin ise yakındaki bakkala doğru gittiğini, ardından bakkala giden şahsın vurulduğunu öğrendiğini belirtmiştir.
Tanık M.. K..; maktulün yeğeni olduğunu, dayısının sanığın babasına ait evi satın aldığını, dayısına evin sahiplerinin fakir olduğunu anlattığını, dayısının kendisini sanığın babasına gönderdiğini, masrafları karşılamaları halinde evi devredeceklerini ilettiğini, sanığın babasının pamuğu sattıktan sonra masrafları karşılayabileceğini söylediğini, bu görüşmeden iki üç gün sonra sanığın maktulü darp ettiğini duyduğunu, üç dört yıl önce sanık ile karşılaştığını, sanığa; "meselen dayımla değil, bu yer icradan alınmış, kime sattıysan, kiminle ilişkin varsa sorunun onlarladır" dediğini, sanığın; "dayının aşağısındaki büfede içki içtim, araba ile dayına çarpacaktım, bu yere kim geçerse geçsin, buradan ölümüz çıkar, alanı da öldürürüz" şeklinde cevap verdiğini, daha sonra sanığın dayısını takip ettiğini öğrendiğini söylemiş,
Tanık A.. D..; maktulün arkadaşı olduğunu, beş yıl önce sanığın babasına ait evi aldığını, ancak sanık ve ailesinin evi boşaltmadıklarını, maktulün sanıktan korktuğunu, evi boşalttıramadığını, sanığın dükkânında iki kez maktulü tehdit edip evi devretmesini istediğini, birkaç yerde de maktulü dövdüklerini, maktule sahip çıktığı için kendisinide tehdit edip dövmeye geldiğini, aralarında görülmekte olan bir dava bulunduğunu ifade etmiş,
Tanık F.. U..; sanığın annesi olduğunu, evinin bulunduğu arsayı maktulün icra yolu ile ucuza satın aldığını, oğlunun kendisini mahkemeye verdiğini, arsayı devretmesi için para teklif ettiğini, maktulün kabul etmediğini, oğlunun maktul ile birkaç defa kavga ettiğini, olay günü eve gelip şahsı vurduğunu söylediğini, belindeki silahı alarak dışarı çıktığını, çalılığa doğru gittiğini, on dakika sonra polislerin oğlunu yakaladıklarını anlatmış,
Sanık; altı yıl önce kız kardeşinin evlendiğini, babasının düğün masrafını karşılamak amacıyla evini ipotek gösterip borçlandığını, alacaklılarının evi başkasına sattığını, bu kişinin de maktule devrettiğini, maktulden evi istediğini, ancak maktulün kendisinden fahiş fiyat talep ettiğini ve anlaşmaya yanaşmadığını, kendilerini rahatsız ettiğini, evin önünde bulunan ağacın rüzgârdan devrildiğini, babasının da ağacı kestiğini, maktulün babasını şikâyet ettiğini, olayın yargılaması aşamasında adliyenin önünde maktul ile karşılaştıklarını, "yaptığın ayıp değil mi, neden bizi rezil edip buralara getiriyorsun" dediğini ve maktule yumruk attığını, olayın yargıya intikal ettiğini, iki yıl önce maktulün iki kişiyle kendisine saldırdığını, olay tarihinde iş aramak amacıyla sanayiye gittiğini, ancak bulamadığını, moralinin bozulduğunu, altı tane bira içtiğini, eve gitmek üzere minibüs durağına yürürken maktul ile karşılaştığını, aralarındaki meseleleri konuşmak istediğini, maktulün kendisini itekleyip elini beline attığını, maktule yapma dediğini, ardından kendisini öldüreceği düşüncesiyle babasından kalan ara sıra taşıdığı tabancayı çıkarıp namlusuna mermi verdiğini, ne olduğunu anlayamadan tabancanın bir anda patladığını, paniğe kapılarak olay yerinden ayrıldığını, olay yeri ile evinin arasında sekiz dokuz kilometre mesafe bulunduğunu, önce parka gidip bir süre ağladığını, tanıdığı taksiciyi arayarak annesinin evine gittiğini, tabancayı çalılıklara attığını, evden ayrıldıktan sonra polislerin kendisini yakaladığını, maktul ve arkadaşları tarafından darp edildikten sonra bazen silah taşıdığını, maktulle tesadüfen karşılaştıklarını, maktulün kendisini itip elini beline atması üzerine zarar vereceğini düşünerek alkolün etkisi ve kendisini korumak amacıyla rasgele ateş ettiğini, bilinçli olarak öldürmediğini, pişman olduğunu savunmuştur.
Bazı suçlarda ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenen "tasarlama" ya da "taammüd" Türk Ceza Kanununda tarif edilmeyerek, bu husus öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.04.1998 gün ve 117-155, 13.11.2001 gün ve 239- 247, 03.10.2006 gün ve 30-210, 15.12.2009 gün ve 200-290, 02.02.2010 gün ve 239-14, 16.02.2010 gün ve 251-25 ile 12.06.2012 gün ve 560-227 sayılı kararları ile yerleşik yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, tasarlama; ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Tasarlamanın hukuki niteliği öğretide tartışmalı olmakla birlikte, istikrar kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için;
1- Failin bir kimsenin hayat hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve şartsız olarak karar vermesi,
2- Failin düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması,
3- Failin gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş bir kurgu dâhilinde icra etmesi gerekmektedir.
Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar süre geçmektedir. Fail bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve ancak suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle veya bir başka ani kararla eylemi gerçekleştirmesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi seviyedeki fiil için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut delillerle ispatlanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır.
Öte yandan amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" veya "masumiyet karinesi" olarak isimlendirilen kuralın uzantısı olan, Latince "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önüne alınması gereken soruna ilişkin şüphenin mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmiş ise sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme şekli konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme kararında da belirtildiği üzere; maktulün, sanığın babasına ait evi satın alması ve tapuyu devretmek için fazla bedel istemesi nedeniyle aralarında husumet bulunduğu, kasten öldürme eyleminin de bu husumetten kaynaklandığı sabit ise de, dosya içerisinde sanığın maktulü öldürmeye sebatla ve şartsız olarak ne zaman karar verip bu yönde bir plan yaptığı, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen öldürme kararından vazgeçmeyerek bu amaçla tabanca edinerek olay öncesinde maktulün evinin bulunduğu mahalleye geldiği, olay tarihinde de maktulü takip ederek öldürdüğü hususunda, tasarlamanın varlığını ispat edecek nitelikte, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır.
Bu itibarla, somut olayda tasarlamanın varlığı için aranan şartların gerçekleşmediği nazara alınarak yerel mahkemece, sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılması yerine, ilk hükümde direnilerek tasarlayarak öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunmadığından, direnme hükmünün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.03.2013 gün ve 65-85 sayılı direnme kararının sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, tasarlayarak öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.