Esas No: 2013/619
Karar No: 2014/378
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/619 Esas 2014/378 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : SAMSUN 1. Asliye Ceza
Günü : 10.11.2009
Sayısı : 415-1084
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan sanık A.. Ş.."in 5237 sayılı TCK’nun 268. maddesi delaletiyle 267/1 ve 51. maddeleri uyarınca bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin, Samsun 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2009 gün ve 415-1084 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.02.2013 gün ve 11709-2333 sayı ile;
"TCK"nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği; somut olayda memura direnme suçundan yargılandığı Türkeli Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/44 esasında kayıtlı dosyada çıkarılan yakalama emrine istinaden işlem yapmak üzere Samsun Devlet Hastanesine giden mahkeme heyetine C.. T.. adına düzenlenmiş üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sürücü belgesi ibraz eden sanığın eyleminin TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.04.2013 gün ve 169804 sayı ile;
"...Memura direnme suçundan yargılandığı Türkeli Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/44 esasında kayıtlı dosyada çıkarılan yakalama emrine istinaden işlem yapmak üzere Samsun Devlet Hastanesine giden mahkeme heyetine Celal Tiryaki adına düzenlenmiş üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sürücü belgesi ibraz eden sanığın eyleminin, Yüksek Dairenin aksine 5237 sayılı TCK"nun 268. maddesi delaleti ile 267. maddesindeki suçun unsurlarının oluştuğu ve sanık hakkında hükmedilen mahkumiyet hükmünün onanması gerektiği düşünülmektedir. Zira sanık kamu görevlilerine ibraz ettiği sürücü belgesinin kendisine ait olmadığını bilmektedir ve Türkeli Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/44 Esas sayılı dosyasında kendisi hakkında çıkartılan yakalama kararından kurtulmak için bu eylemi yapmaktadır. Dosyada mevcut nüfus kaydına göre de, Celal Tiryaki gerçek bir kişidir. Bu nedenle yerel mahkemenin mahkumiyet hükmünün onanması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.06.2013 gün ve 4546-8397 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Türkeli Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/44 esas sayılı dosyasında hırsızlık ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından yargılanan sanığın, suç tarihinde Samsun Devlet Hastanesinde yatarak tedavi gördüğü sırada Türkeli Asliye Ceza Mahkemesince hakkında çıkarılan yol tutuklaması talepli yakalama emrine istinaden hastaneye gelen mahkeme heyetine kimliği hakkında yalan beyanda bulunduğu ve C..T.. adına düzenlenmiş ehliyeti ibraz ettiği, mahkeme heyetince yol tutuklaması yapılmadan, sanığın verdiği bilgilere göre tutanak düzenlendiği,
Türkeli Asliye Ceza Mahkemesince yapılan suç duyurusu üzerine sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan soruşturma başlatıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık aşamalarda olay tarihinde rahatsızlanması nedeniyle amcası S.. Ş..’in kendisini acil olarak hastaneye götürdüğünü, hastaneye gittiğinde bilincinin yerinde olmadığını, amcasının da C..T.. adıyla kayıt yaptırdığını, gelen mahkeme heyetine de bu nedenle C..T.. adını verdiğini söylemiş,
Sanığın amcası olan tanık S....S.; sanığın iddialarını kabul etmediğini, yaklaşık 7 yıldır sanıkla konuşmadığını ve görüşmediğini beyan etmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözümlenmesi için 5237 sayılı TCK"nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ile aynı kanunun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Adliyeye karşı suçlar" bölümünde düzenlenen “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” başlıklı 268. maddesi; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde olup, madde gerekçesinde de iftira suçunun özel bir işleniş biçiminin düzenlendiği belirtilmektedir.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. TCK"nun 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra 268. madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.
Ayrıca TCK"nun 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazda Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 gün ve 3-95 sayı ile, itiraz isteminin reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hallerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir.
Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.
Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için sanığın resmi belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
Örneğin bir işyerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanık A"nın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşi B"nin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi B hakkında soruşturma yapılacak ve A da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere A işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşi B"nin adını vererek kardeşine iftira atmışcasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.
Aynı kanunun "Kamu güvenine karşı suçlar" bölümünde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” başlıklı 206. maddesi ise; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde olup, maddede resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan bildirimde bulunulması suç olarak düzenlenmiştir.
Yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde yani kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Bununla birlikte suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp sanığın beyanı üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
TCK"nun 206. maddesi aynı kanunun 268. maddesine göre daha genel bir madde olarak düzenlenmiştir. TCK"nun 268. maddesinde sanığın kimliği hakkında yalan beyanda bulunması düzenlenmişken, 206. madde ise kimlik bilgileri dışında başka hususlarda da yalan beyanda bulunmayı da kapsamaktadır. 268. maddede sanık, hakkında yapılan soruşturma ve kovuşturmadan kurtulmak için yalan beyanda bulunurken, 206. maddede ise sanık, her türlü amaç için yalan beyanda bulunabilmektedir.
TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen yalan beyanda bulunma suçunu aynı kanunun 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A rutin bir kontrolde gerçek kişi B"nin kimlik bilgilerin kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A"nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından A"nın eyleminin TCK"nun 206. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Daha önce hırsızlık ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından hakkında dava açılan ve bu dava nedeniyle ifadesinin mahkemesince alınabilmesi için yol tutuklaması istemli yakalama kararı çıkarılan sanığın, yakalama kararına istinaden kimliğini soran mahkeme heyetine kimliği hakkında yalan beyanda bulunarak gerçek kişi olan Celal Tiryaki olduğunu beyan ettiği olayda, sanığın başkasına ait kimlik bilgilerini hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla değil de, adına çıkarılan yakalama kararının infazını engellemek amacıyla kullanması, kimlik bilgileri kullanılan gerçek kişi C..T.. hakkında bir soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması hususları gözönüne alındığında, iftiranın özel bir şekli olan başkasına ait kimlik ve kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşmadığı, sanığın resmi belge düzenleme yetkisine sahip olan mahkeme heyetine kimliği hakkında yalan beyanda bulunması ve sonucunda da sorgu tutanağının düzenlenmesi nedeniyle eylemin TCK’nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gerekçesiyle Özel Dairece bozulması isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; İtirazın kabulü gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.