Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/289 Esas 2014/342 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/289
Karar No: 2014/342

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/289 Esas 2014/342 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/289 E.  ,  2014/342 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : BURSA 1. Asliye Ceza
    Günü : 03.03.2009
    Sayısı : 1311-201

    Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanıkların beraatına ilişkin, Bursa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2009 gün ve 1311-201 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 27.12.2012 gün ve 65747-46613 sayı ile;
    "Şikayetçinin 01.11.2006 tarihli celsede davaya katılmak istemediğini beyan etmesine rağmen vekilinin 03.03.2009 tarihli celsede davaya katılma talebinde bulunması ve usulüne uygun katılma kararı verilmesi karşısında CMK"nın 237/1 ve 234/6 maddeleri gereğince temyiz hakkı bulunduğu anlaşılmakla tebliğnamedeki red görüşüne iştirak edilmemiştir" açıklamasıyla sanık C.. U.. hakkında kurulan hükmün onanmasına, sanık S.. A.. hakkında kurulan hükmün ise;
    "Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi,failin kendisine verilen malı,veriliş gayesinin dışında,zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi tüketmesi,değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
    Somut olayda; sanığın yanında işçi olarak çalıştığı katılanın kendisine verdiği senedi tahsil etmesine rağmen bedelini katılana vermeyerek kendisinde tuttuğu olayda hizmet nedeni ile emniyeti suistimal suçunun oluştuğu gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.01.2013 gün ve 152960 sayı ile;
    "Müşteki asilin, 27.02.2007 tarihli celsede alınan beyanında şikayetçi olduğunu ancak davaya katılmak istemediğini belirttiği, bilahare yargılama aşamasında müşteki vekilinin 03.03.2009 tarihli celsede davaya katılma talebinde bulunması üzerine mahkemece katılma kararı verildiği ve bu katılma kararına bağlı olarak da hükmün temyiz edildiği Yüksek Dairece de temyiz edenin sıfatının bulunduğu ve temyizin geçerli olduğu kabul edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız ile Yüksek Yargıtay 15. Ceza Dairesi arasında bu konuda uyuşmazlık bulunduğu, katılma usulünü düzenleyen CMK"nun 238. maddenin 1. fıkrası başvuru şeklini, 2. fıkrası ise duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunu açıklamıştır. Yasa koyucu burada şikayetçi olan suçtan mağdur olan kişiye açıkca davaya katılıp katılmama husunun sorulmasını gerekli görmekle şikayet ile katılmayı birbirinden ayırmıştır. Davaya katılma talebi olmayan suçtan zarar gören kişinin pek tabi şikayetçi olması mümkün olabilmektedir, şikayetçi davaya katılmak istemediğini belirtmekle katılmanın kendisine verdiği haklardan vazgeçmekte, ancak ceza yargılamasının da devamını netice itibariyle sanığın ceza alması iradesini göstermektedir.
    Olayımızda suçtan zarar gören müştekiye yasal haklarının hatırlatıldığı şikayetçi olduğunu ancak davaya katılmak istemediğini açıkça beyan etmesi nedeniyle sanığın cezalandırılmasını ancak katılmanın kendisine tanıdığı hakları kullanmayacağını belirtmiş olmaktadır, ayrıca CMK"nun 243. maddesi katılanın vazgeçmesi halinde katılmanın hükümsüz kalacağını düzenlemiştir. Burada katılan vazgeçmekte, olayımızda ise katılma hakkını kullanmayacağını bu haktan vazgeçtiğini beyan etmekte olup, ayrıca vazgeçmenin vazgeçmesi olamayacağından aksi durumun her celse mahkemeleri katılma hususunda suçtan zarar görene haklarının hatırlatılması, sanığı da suçtan zarar gören ile anlaşmaya zorlama yönünde bir olumsuzluk yüklemeyi gerektirir.
    Ayrıca katılma talebi bulunmayan asil ile vekilininde bu hususta iradeleri çelişmekte olup asilin iradesinin geçerli olması hususu da değerlendirilmemiştir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 10.04.2013 gün ve 5722-6617 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikayeti devam eden ve duruşmada davaya katılmak istemediğini beyan eden müştekinin, kovuşturmanın devamında katılma hakkını kullanmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Müştekinin 15.08.2005 tarihinde sanıklardan şikayetçi olduğuna ilişkin Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet dilekçesi verdiği, kollukça alınan aynı günlü ifadesinde sanıklardan şikayetçi olduğunu belirttiği,
    Sanıklar hakkında kamu davasının açılmasından sonra 01.11.2006 tarihli duruşmaya vekili olmaksızın katılan müştekinin şikayetinin devam ettiğini, ancak davaya katılmak istemediğini ifade ettiği,
    Sanık Cevdet’in sorgusunun 06.11.2006, sanık Sadık’ın ise 14.01.2009 tarihinde yapıldığı ve her iki sanığın da suçlamayı kabul etmedikleri,
    Müşteki vekili olarak 03.03.2009 günlü son celseye katılan Avukat H.U.nun, kovuşturmanın başında davaya katılmak istemediğini belirten müştekinin suçtan zarar gördüğünü ve bu celseden itibaren davaya katılmak istediğini belirttiği, bunun üzerine yerel mahkemenin müştekinin katılma istemini kabul ettiği,
    Sanık Cevdet hakkında beraat, sanık Sadık hakkında ise mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği yönünde görüş bildiren Cumhuriyet savcısının sanık Sadık hakkında verilen beraat kararını temyiz etmediği, hükmün katılan vekilince her iki sanık aleyhine temyiz edildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    5271 sayılı CMK"nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen "Mağdur ile şikâyetçinin hakları" başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;
    "Kovuşturma evresinde;
    1. Duruşmadan haberdar edilme,
    2. Kamu davasına katılma,
    3. Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme,
    4. Tanıkların davetini isteme,
    5. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,
    6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma" şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikayetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmış, maddenin, "Bu haklar, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa yazılır" şeklinde düzenlenen son fıkrasında ise, bu hakların mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı belirtilmiştir.
    Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, kamu davasına katılmanın kanun koyucu tarafından, mağdur ve şikayetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlendiği görülmektedir.
    Bir hak olarak hüküm altına alınmış olan kamu davasına katılma, 5271 sayılı CMK"nun "Mağdur, Şikayetçi, Malen sorumlu, Katılan" başlıklı dördüncü kitabının, "Kamu Davasına Katılma" başlıklı ikinci kısmında 237 ila 243. maddeler arasında düzenlenmiştir.
    CMK"nun 237. maddesinde; "(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
    (2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır." hükmüne yer verilmiş,
    Katılma usulünü düzenleyen 238. maddesinde ise;
    "(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
    (2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
    (3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
    (4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz." biçiminde, katılma isteminin şekli ve istem üzerine yapılacak işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
    Buna göre, mağdur, şikayetçi, suçtan zarar gören ve malen sorumlu olanların kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılmaları mümkün olup, bunun için kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi ya da katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi yeterlidir. Kamu davasına katılma hakkını kullanmanın öncelikli şartı şikayetin devam etmesi olduğundan, şikayet hakkı bulunan kişinin şikayetten vazgeçmesi halinde davaya katılma hakkı bulunmamaktadır.
    Takibi şikayete bağlı suçlar yönüyle şikayet hakkı bulunan kişinin, dava şartı olan şikayet hakkını kullanmaması, diğer bir ifadeyle şikayetçi olmadığını belirtmesi ilgili için bağlayıcı olmakta ve derhal sonuç doğurmakta ise de, aynı durum kamu davasına katılma hakkı için söz konusu değildir.
    Zira CMK’nun 237. maddesinin birinci fıkrasının açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, kamu davasına katılma hakkının kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar kullanılması mümkündür. Buna göre, katılma hakkı bulunan kişinin kovuşturmanın başlangıcında bu hakkını kullanmamış olması, şikayetinin devam ediyor olması şartıyla sonradan bu hakkını kullanmasına engel oluşturmayacaktır. Katılma hakkı bulunan ilgili davanın başlangıcında bu hakkı kullanmasına gerek olmadığını düşünürken, sonrasında davada gelinen aşama ve yaşanan gelişmeler itibariyle bu hakkını kullanmak istemesi mümkündür. Yargılamanın başlangıcında sanığın cezalandırılması düşüncesinde olan ve kamu davasını açan Cumhuriyet savcısının, yargılamanın sonunda sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği yönünde görüş açıklaması bu duruma örnek gösterilebilir.
    Kaldı ki kovuşturmanın herhangi bir aşamasında katılma hakkını kullanmayacağını belirten kişinin, bu hakkını sonradan bir daha kullanamayacağı yönünde yasaklayıcı bir düzenlemeye de kanunda yer verilmemiş olup, bilakis anılan kanunun “(1) Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler" şeklinde düzenlenmiş olan "Katılmanın hükümsüz kalması" başlıklı 243. maddesinde, kişinin davaya katılma isteminde bulunup da bu hakkı elde etmesinden sonra, diğer bir ifadeyle katılan sıfatını kazanmasının akabinde katılmadan vazgeçmesi halinde artık katılmanın hükümsüz kalacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
    Diğer taraftan, katılma hakkı bulunan ve şikayetçi olduğunu belirten kişinin kovuşturmanın başında bu hakkını kullanmayacağını ifade etmesinin, 5271 sayılı CMK"nun 238/2. maddesi gereğince, şikayetçi olduğunu belirten ilgiliye davaya katılmak isteyip istemediğini sorma yükümlülüğü bulunan mahkemeye, yargılamanın tüm aşamalarında bu yükümlülüğü yerine getirme gibi bir sorumluluğu yüklenebileceği ileri sürülebilir ise de, davaya katılmak isteyip istemediğinin ilgiliye bir defa sorulması ile mahkemenin yükümlülüğü sona erdiğinden, başlangıçta katılma hakkını kullanmak istemeyen ilgilinin, bu aşamadan sonra mahkemenin kendisine yeniden davaya katılmak isteyip istemediğini sormasını beklemeksizin bu hakkını kullanması gerekmektedir.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Kovuşturmanın başlangıcında yapılan celsede kamu davasına katılma hakkını kullanmayan ve şikayeti devam eden müştekinin, kovuşturmanın devamında hüküm verilmeden önce davaya katılma isteminde bulunması üzerine yerel mahkemece davaya katılan olarak kabulüne karar verilmesi, Özel Dairece de katılan vekilinin temyiz başvurusunun kabulü ile hükmün esasının incelenmesinde usul ve kanuna aykırılık bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan on bir Genel Kurul Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2014 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 02.07.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.



    Hemen Ara